‘Fotoğraf İdeolojisi’ adını verdiğim kitabımda görüntünün bir yüzey üzerinde yansıtılmasından sonra kapitalizmin ideolojisini yaymak

‘Fotoğraf İdeolojisi’ adını verdiğim kitabımda görüntünün bir yüzey üzerinde yansıtılmasından sonra kapitalizmin ideolojisini yaymak ve hegemonyasını sürdürebilmek için bu yeni keşiften alabildiğince nasıl yararlandığını anlatmıştım. Ve Bertillon’un suçluların tespitinde kullandığı antropometrik fotoğraflardan bahsetmiştim. Şimdi, fotoğrafın kötü kullanımına bir örnek daha verirken geçen hafta sevgili Rahmi Öğdül’ün de yazısında değindiği Francis Galton’u anlatacağım. İşin ilginç yanı bu zatın Charles Darwin’in kuzeni oluşu.
Charles Darwin insan dahil tüm canlı türlerinin doğal seleksiyon yoluyla bir ya da birkaç ortak atadan evrildiğini öne sürmüş ve bu teoriyi pek çok kanıtla desteklemişti. Darwin’in fikirleri üzerine inşa edilen modern evrim teorisi ise bugün biyoloji biliminin temelini oluşturuyor. Aslında Darwin bu çalışmasında insan evrimine doğrudan değinmiyor, sadece teorinin “insanın kökeni ve tarihine de ışık tutabileceği” söylüyordu. Ancak Galton bu teoriden yola çıkarak; 1881 yılında, bazı ırkların kalıtsal olarak üstün olduklarını ve üstünlüğün geçmişten gelen ve geleceğe uzanan sabit ve değişmez bir olgu olduğunu ileri sürdü ve insanlığın yararı için, üstün gen havuzunun aşağı gen havuzuyla karışmasının her ne pahasına olursa olsun engellenmesi gerektiğini söyledi. Böylece bir süre sonra “üstün bir insan ırkı üretilebilecekti.” Galton bu ırkçı-evrimci teorisine isim bulmak için de, Yunanca ‘iyi doğum’ anlamına gelen “öjeni” kelimesini kullandı. ‘Öjeni’ amacıyla toplumdaki tüm sakatların ‘sterilize edilmesi’, yani kısırlaştırılması gerektiğini savundu. Hatta bunun için yasal tedbirler uygulanması gerektiğini ileri sürdü.
İşte Galton’un ileri sürdüğü  “öjeni”, Darwin’in bilimsel tezlere dayanan doğal seleksiyon yasasına düşmanca yaklaşanlar tarafından, -yani dinci muhafazakârlar ve dönemin ırkçı yönetimleri (Naziler)- ilkel bilim anlayışı içinde taraftar buldu.
1920- 1930 yılları arasında Amerika’daki benzer çevreler öjeni konusunda büyük bir propaganda yürüttüler ve bazı eyaletler genetik yönden zayıf veya hastalıklı olduğu düşünülen kadın ve erkeklerin ameliyat yoluyla kısırlaştırılmasını öngören “Sterilizasyon Yasaları”nı çıkardılar.
Almanya’da ise ırkçı bilimadamı Adolf Jost 1895 yılında yayımladığı Ölme Hakkı (Das Recht auf den Tod) adlı kitabında sosyal organizmanın sağlığı için devletin bireyleri öldürme yetkisi olması gerektiğini öne sürüyordu. Adolf Jost, yaklaşık 30 yıl sonra siyaset tarihinde kirli bir yer edinen Adolf Hitler’in akıl hocalığını yaptı. Zaten Hitler’de “devlet yalnızca sağlıklı çocukların olmasını sağlamalı. Görülür şekilde hasta olanların ve salgın hastalık taşıyanların uygun olmadığı ilan edilmeli” diyordu.
1933 yılında çıkartılan bir yasa ile 350 bin akıl hastası, 30 bin çingene ve yüzlerce zenci çocuk çeşitli yöntemlerle kısırlaştırıldılar. Bunlar hadım etme, x ışınları, enjeksiyon, genital bölgeye elektrik verilmesi gibi yöntemlerdi.
Alman ırkını temsil ettiği kabul edilen sarışın mavi gözlü genç erkek ve kadınlar, 1935 yılında kurulan özel üreme çiftliklerinde ilişki kurup çocuk yapmaya teşvik edildiler. Irk kriterlerine uygun genç kızların yerleştirildiği bu çiftlikler, sürekli olarak SS birlikleri tarafından ziyaret ediliyordu. Çiftliklerde doğan gayrimeşru çocuklar, Büyük Alman Krallığının üstün ırkına ait vatandaşları olacaklardı.
Bir Nazi subayı, “Nasyonal sosyalizm uygulamalı biyolojiden başka bir şey değildir” diyordu.
İşte Francis Galton’un öjeni kuramı ve komposit portre fotoğrafları bu tip çalışmalara hizmet etti.