Coğrafyamız, her gün yeni bir bilgi ile sarsılırken, belirsizlik giderek büyüyen bir dehşet. Toplumsal bilinçdışımız, parça parça gün

Coğrafyamız, her gün yeni bir bilgi ile sarsılırken, belirsizlik giderek büyüyen bir dehşet. Toplumsal bilinçdışımız, parça parça gün ışığına çıkarken, birey kendini nerede konumlandıracağına dair ipuçları arıyor. Yüzleşme sancılı ama süreç başladı…
Modernizmin, ‘bilinçdışı’ kavramını yeni keşfettiği 1900’lerin, ilk çeyreğinde yaşayan Frida Kahlo’da da bu kavramın izlerini sürebiliriz. Kahlo, resimlerinde, dünyayı olduğu gibi değil bilinçdışının prizmasından yansıtır. Günümüze geç de olsa ulaşan bu yansıma, 2007 yılını Frida Kahlo yılı olarak taçlandırmıştı.   
İnsan zihni, tarih dizgesi içinde, iz bırakanları unutamaz ve farklı kodlarla belleğine kayıt eder. Bu kayıtlar, çağrışım yolu ile gündelik hayatımızı ve düşünme pratiklerimizi de belirler. Son dönemlerde sıklıkla oynanan, bilgilerimizin sınandığı çağrışım oyunları (tabu) bu durumu destekleyen sevimli bir örnektir. Oyunda, bir kavram ya da özel bir ismin çağrıştırdıkları üzerinden guruplar birbirine soru sorar. Yanıtlar başka açılımları tetikler... Bu oyunlardan bir tanesinde ‘Meksika’ sorusu yöneltildi ve ardından; gizem, tutku, dans, tekila, Frida Kahlo, devrim, isyan sözcükleri sıralandı. Frida Kahlo cevabının ilk akla gelenler arasında anımsanması oldukça kritikti.
80’lerin ortasına kadar Meksika’da dahi anılmayan, resimleri önemsenmeyen Frida Kahlo’nun, Meksika dendiğinde ilk akla gelenler arasında olmasının sırrı ne? 1990’ların başında dünya ‘Ressam’ Frida Kahlo’yu keşfeder. Holywood bu gelişmeyi atlamaz,  2003 yılında vizyona giren filmin gişe başarısı, dünya ölçeğinde Kahloizm rüzgârını estirir. Kahlo’yu belleğimize kazıtan durum yalnızca popüler dilin söylemi değildir kuşkusuz; resimlerinin gücü ve gizemidir. Araçları ve sebepleri farklı da olsa,  ressamın çizgeleri ile tanışanlar, tabloları ve Frida imgesini aklından çıkartamaz. Ressam, resme ve kendine ve devrime olan inancını bizimle paylaşır. 
Geçirdiği trafik kazası (1956) Frida’yı yatağa bağımlı kılar. Yatak odasını, aynalarla kaplatan sanatçı, otoportrelerini çizer. Koleksiyonunun üçte biri bu dönemde çizilen 55 resimden oluşmaktadır. Bedeni hapistir. İmkânsızlığın içindeki imkân; Frida’nın tuvallerine, kendi suretinden yansır. Otoportre çalışmalarında, başat temadır, göz ve görme edimi. Gözünün algıladığı tek imge kendi imgesidir. Belirgin bir çift siyah göz; bize, tutkuyu, dirim gücünü ve aynı  anda oluşabilecek katıksız acıyı aktarır.
İspanya iç savaşı (1936) sırasında Kahlo, komünist arkadaşlarını destekler, fonlar oluşturur, mücadelede aktif rol alır. Rus, komünist lider Lev Ttoçki ile ilişkisi (1937), tutku ve gerilim içinde, gizlice yaşanır. Frida bu dönemi, düşünsel gelişim bağlamında oldukça kıymetli zamanlardan biri olarak anmaktadır.
Zapatista’nın memleketinde büyüyen ressam için ‘devrim’ sanatında da bir bire yansıttığı bir düşüncedir. Devrimin özgürleştirici ve dönüştürücü yüzü, Kahlo’nun eserlerinin alt dinamiğidir. Frida’nın hayatında, devrim sadece kavram olarak karşımıza çıkmaz. Sanatçının hayatı da başlı başına bir devrimi yansıtmaktadır. Bütün olumsuzluklara rağmen, fiziki gerçeklikler ya da çalkantılı özel hayatın çöküşleri, Frida’yı düşüncesinden uzaklaştırmaz.
Devrimin dirimini, birey olma gücünü içselleştiren Frida, vitalitesini yüksek tutarak, canlılığını olgu ve sistemlere teslim etmemiştir. Aksine, politik tavrı, ressamın sanat ile olan ilişkisini yönlendirir.
Bu sıkıntılı, sancılı günlerde, Tate Modern müzesinin sitesine girebilir ve Kahlo’nun koleksiyonunu izleyebilirsiniz. Gündelik hayatın baskısından, rutinin ve sistemin ucuzluğundan çıkarak toplumsal bilinçdışımızla baş edebilir hatta yüzleşmenin ipuçlarını bile bulabilirsiniz. www.tate.org.uk