Futbolun okumayla bir alakası olmalı

AYDIN İLERİ

Çocuklara sevdikleri futbolcu karakterleri üzerinden okuma alışkanlığı kazandıran Futbolun Devleri Serisinde futbol dünyasında öne çıkan yıldız futbolcuların çocukluklarından bugüne kadarki yaşamları biyografik bir roman olarak karşımıza çıkıyor. Edebiyat, spor ve futbol bu kitaplarla bütünleşerek çocukların okuma alışkanlığı kazanmasına katkı sunuyor.

Okuma alışkanlığı olmayan ve futbolu seven çocukları kitap tiryakisi yapacak önemli bir seri Futbolun Devleri. Bu seri kitapların yazarı, yayıncı, yazar, çevirmen Murat Aksoy ile sizin için söyleştik.

-Futbolun Devleri dizisini yazmak-yapmak nereden aklınıza geldi?

Hani, “Yoksullara yiyecek verirseniz ‘aziz’, neden yiyecekleri olmadığını sorarsanız ‘komünist’ olursunuz” diyen bir devrimci var ya Eduardo Galeano isimli, işte onun ‘Gölgede ve Güneşte Futbol’unu okurken geldi aklıma. Vaktiyle futbol oynamıştım. Az buçuk mürekkep yalamışlığım da vardı. Niye olmasın, dedim ve elimi taşın altına soktum.

-Bu kadar ilgi göreceğini önceden kestirdiniz mi?

Şüphelerim vardı. Lakin iyi yazılmış, iyi kurgulanmış bir eserin iltifat göreceğini düşünüyordum yine de. Gerçi yayıncı büyüklerimiz aynı görüşte değildi. Israrla vurguluyorlardı: Türkiye’de futbol izlenir, futbol dinlenir, ama futbol okunmaz! Korkmadım, çekinmedim, desem yalan olur.

Nitekim ilk kitap okurla buluşamadı. Kitabevi raflarında kendine yer bulamadı. Hiçbir kitap eki değerli bulmadı, önemsemedi, tanıtmadı. İnsanın hevesini kaçıran her şey yaşandı. Tam bir hayal kırıklığı. Lakin vazgeçmedim. İkincisini yazdım ve yayınladım. Bu kez temkinliydim. Umutlarımı törpülemiştim. Nitekim farklı bir tepkiyle karşılaşmadı ikinci kitap da. Derin ve can sıkın bir sessizlik! Biraz inatçı olduğumu bu sayede öğrendim; tüm olumsuz manzaraya rağmen üçüncüsünü yazdım: Ronaldo. Önce usul usul, sonra gümbür gümbür. Altında kaldım ilgi çığının! Coşkunun…

-Okuma alışkanlığı kazandırmada sporu, daha özelde futbol ve basketbolu kullanmak iyi bir araç mıdır?

Futbol, okumakla arası hoş olmayan çocukların bile kayıtsız kalamadığı bir alan. Güzel bir hobi. Kimileri için iyi gelir getiren bir meslek. Ama edebiyatı amaca ulaşmak, yani çok satış için bir ‘araç’ olarak görmemek lazım. Zaten bunun genel geçer bir formülü de yok. Futbol bir zarf hiç kuşkusuz. Lakin önemli olan mazruf. O biyografik romanda neler anlattığınız… Bunu nasıl anlattığınız… Nasıl kurguladığınız...

Başlarda zümre başkanları, okul müdürleri, Türkçe öğretmenleri itiraz ettiler. Onların itirazlarına sabah akşam futbol izleyen, futbol dinleyen, futbol konuşan babalar da eşlik etti. İlginçtir, futbolla pek ilgisi olmayan annelerdi bu kitaplara en hoşgörülü yaklaşanlar.

Derken zamanla işin rengi değişti. Bir gün çok fazla şubesi olan bir okulun müdürü geldi yanıma. “Bu kitapları siz mi yazıyorsunuz?” diye sordu. Tereddütle “Evet, ben yazıyorum!” dedim. O sert yüzü birden gevşedi, kocaman bir gülücük oturdu suratına: “Tebrik ederim sizi! Okumakla zerre ilgisi olmayan bir öğrencim, öğle yemeğinden feragat edip kitabı okudu. Bir sayfayı okutamazken, 160 sayfayı bir günde bitirdi.”

Görüldü ki, çocuklar özgür iradeleriyle tercih yaptıklarında… Tercih yaptıkları kitap da iyi çıktığında… Rahatlıkla okuyorlar. Okumakla ilgili bir sıkıntıları yok!

-Yeni projeler var mı?

Olmaz olur mu? Yakın zamanda biliyorsunuz Neymar Jr.’u, Messi’yi (tekrar yazım) ve Radamel Falcao’yu yazdım. Şimdi sırada Pele var. Pirlo var… Suarez var… Israrla kaleci soruyorlar. Onlar için de Buffon var.

-Futbol harici branşlarda kitaplar düşünüyor musunuz?

Düşünüyorum. Önceliği de basketbola vermek istiyorum. Üç isim üzerinde çalışıyorum: Michael Jordan, Shaquille O’Neal ve LeBron James… Becerebilirsem bu biyografik roman nehrine Bruce Lee’yi, Muhammet Ali’yi, Yaşar Doğu’yu, Usain Bolt’u da itmek istiyorum. Hatta Atatürk’ü, Orhan Veli’yi de… Bakalım ömrümüz yetecek mi?

-Siz bu diziyi başlattıktan sonra başka yayınevleri benzer çalışmalar yapsa da sürdürülebilir olmadı. Bu dizide başarılı olmanızın nedeni nedir?

Tipik alışkanlığımız bu: Bir yerde bir şey tuttu mu, hemen muadili yapılır. Mesela mahallede bir dürümcü açıldı ve işleri iyi mi gitti, çok geçmeden ikincisi, üçüncüsü, beşincisi açılır. Ta ki ilki iflas edene yahut zar zor ayakta kalana kadar. Benzer şeyi simitçilerde, cep telefonu satıcılarında da gördük. Bizler özgün, farklı, değişik bir şey üretmek yerine, kabul görmüşü, zaten talep edileni yapmayı seviyoruz.

Dediğiniz gibi oldu. Bu kitapları yazıp bastığım için üzerime üzerime gelenler, dalga geçenler, başlardaki ilgisizlikten hareketle beni başarısızlıkla, öngörüsüzlükle, işbilmezlikle, beceriksizlikle suçlayanlar, kitapların ilgi görmesi üzerine birden iştahlandılar. Önce çeviri odaklı bir yönelim tercih edildi. Tutmadı tabii… Sonra yazdırmayı denediler. Görece daha başarılı oldular. Ama bir şeyler eksikti… Anne babaların cep telefonlarına mesajlar gidiyordu, ille de belli bir kitabı almaları yönünde… Futbola karşı olan, keyifle izlese bile çocuğunun, öğrencisinin futbolla ilgili bir kurmaca eser okumasını istemeyen yetişkinler, hipnotize edilmiş gibi gidip kendilerine telkin edilen kitapları satın aldılar. Aldılar da… Çocukları bir iki denemeden sonra vazgeçtiler okumaktan… Aynı lezzette değildi çünkü bunlar. Öte yandan, futbol bir bahaneydi bu kitaplarda. İleride futbolcu olmak isteyen çocuğun serüveni anlatılıyordu; türlü zorluklardan geçmiş, sahiden bir kariyer elde etmiş, ikonlaşmış, başarmış bir futbolcunun hayat hikâyesi yoktu.

-Şu futbolcuyu yazsam “keşke” dediğiniz biri var mı?

Sadece futbolcu biyografileri yazan biri değilim. Futbol izlemeyi de çok seviyorum. Bu sebeple Cengiz Ünder’in Roma’da ne yapacağını çok merak ediyorum. Bir türlü ‘büyük yıldız’ olamayan Suso’yu takip ediyorum nefesimi tutarak. Andrea Belotti, Hachim Mastour, Tony Vilhena, Alen Haliloviç ve onlarcasından gözlerimi alamıyorum.

Futbolun Devleri dizisi, hiç kuşkusuz yüksek kariyerli futbolculara dayıyor sırtını. Ama ben biraz da kaybetmişleri yazmak istiyorum. Beklenenleri verememişleri… Yahut zirvedeyken tutunamamışları… Çünkü salt maç anlatmıyorum bu kitaplarda… Anlattığım maçlar da bir şeye karşılık geliyor sıklıkla… Tam da bu sebeple, böylesi düşüşleri de hikâye etmek istiyorum. Ben istiyorum da, bakalım okur istiyor mu, işte onu bilemiyorum.