Gazeteci Mustafa Hoş, yeni romanı “Hançer”i anlattı: Nazi parası uğruna onurlarını sattılar

MELTEM YILMAZ @meltemmmylmz

Gazeteci Mustafa Hoş, beşinci kitabı “Hançer” ile okurla buluştu. “Müslüman Naziler” konusunu romanlaştıran Hoş, “Kitapta anlatılanların hepsi gerçek, hepsi kurgu. Tıpkı günümüz Neo-Türkiye’si gibi” ifadelerini kullanıyor...

»Yeni kitabınız Hançer yayımlandı ve içinde gerçekten şaşırtıcı bilgiler var. Öncelikle kitabın isminden başlayalım. Nedir, kimdir Hançer?
Hançer, Bosna’da kurulan ve Müslümanlardan oluşan bir Nazi tümeninin ismidir. Tam adı 13. SS Waffen Dağ Tümeni “Handschar”dır. Nazilerin 38 tümeninden biridir. Handschar (Hançer) birliğinin amblemi ise Bosna-Hersek’in sembolü olan pala yapılmıştır.

»Kitapta iki farklı gazeteci profili var. Biri yakın tarihimizde yer alan, kitaptaki Peyami Safa örneği gibi gazeteciler diğeri ise günümüzde yaşayan kitabın başkahramanı gazeteci Zafer Güven. Siz de bir gazeteci olarak günümüz gazetecilik mesleğine bakışınızı paylaşır mısınız?
Nazilerin Türkiye’de bu kadar rahat hareket edebilmesinin önemli etkenlerinden biri o dönemin gazetecileri ve yazarlarıdır. Nazi parası uğruna mesleklerini ve onurlarını satmışlardır. Peyami Safa ismi şundan önemlidir hâlâ günümüzde adı afişlerde yer almaktadır. Sanki Nazi olmamış, insanlık suçu işlememiş gibi itibar görmektedir. Bunun nedeni Nazi ruhunun bu ülkede hâlâ egemen olmasıdır. Peyami Safa gibi onlarca isim var. Nazi hayranı olan gazeteci ve yazarlar Yunus Nadi, Nadir Nadi, Cevat Rıfat Atilhan, Ziyad Ebüzziya, Mehmet Asım Us, Necmettin Sadak, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Şükrü Esmer, Abidin Daver, Nurettin Topçu saymakla bitmeyen bugün hala itibar gören isimler. Nazi ve güce yaranmak için mesleklerini onurlarını satan bu insanlar vardı ama gerçeği söyleyen Sabiha Sertel gibi insanlar da vardı. Sabiha Sertel’in Nazi eleştirilerine çok ağır ve onur kırıcı bir şekilde karşı çıkan Peyami Safa olmuştur. Bugün de Peyami Safa ruhuna taşıyan onlarca kişi aynı şekilde tetkikçilik yapmaktadır. Peyami Safa’lar iktidar havuzundan beslenmeye devam ediyor.

»Kitapta Hitler’le görüştükten sonra milletvekili olan bir gazeteci gibi ya da Nazilerden düzenli para alan gazeteciler gibi ilginç noktalar var. Bunların gerçek olduğuna inanmak istemiyor insan. Peki, gerçek mi tüm bunlar? Siz nasıl ulaştınız bu bilgilere?
Hitler’in huzuruna varmak bir nevi prestij gibiydi. Bunun için sıraya giriyorlardı. Nazilerle yakın ilişki kuranlar da ödüllendiriliyordu. Nazileri öven gazetelere Alman şirketleri ilan vererek destekliyordu. Bu üstü örtülü ticaretti. Alman şirketlerden ilan almak için Nazi övgüsü gazete sütunlarını dolduruyordu. Bir de Almanya’dan gelen Reichsmark’lar var. 1942 yılında Almanya Dışişleri Bakanı Ribbentrop’un Türkiye Büyükelçisi Von Papen’e gönderdiği telgraf var. Orada Türkiye’deki “dostlara” dağıtılmak için 5 milyon altın Reichsmark gönderdiğini söylüyor. Bu belge, Alman Dışişleri Bakanlığı arşivinde var.

»Nazilerin de Atatürk’ü çokça övdüğü biliniyor. Bu övgüler samimi miydi yoksa başka planlar mı vardı işin içinde?
Hitler ve Naziler’in Atatürk övgüsünde samimiyet olduğunu sanmıyorum. Kafkas petrollerine ulaşmak ve Ortadoğu ile Kuzey Afrika’ya yayılmak için Türkiye’ye daha doğrusu Müslümanlara ihtiyaç vardı. Bu yolda İslam’ı kullanmak için her şeyi denediler. İslamcı işbirlikçileri de buna fırsat yarattı. Hitler ve Himmler, İslam’ın şehit olma duygusunun savaşta önemli bir güç olduğunu biliyordu. Sovyetler’i yenmek için de bu gücü kullanmak istediler. Türkiye gibi bir müttefikle amaçlarına ulaşacaklarına inanıyorlardı.

»Kitabınızda anlatılan olaylar bir bakıma siyasal İslam’ın doğuşuna da ışık tutuyor. Günümüzü biraz da o süreçte mi aramalıyız?
Kesinlikle. Müslüman Nazi birlikleri Siyasal İslam dediğimiz yapının numunesidir. IŞİD de bu anlayışın tezahürüdür. Birbirine bağlı tarihsel bir gerçeklik var karşımızda. Aynı zamanda paradoksal bir durum da var.

»O dönemde Müslümanları Hitler’in yanına çekmek için ne gibi argümanlar kullanıldı?
Korkunç bir dönem aslında. Hitler’in mehdi olduğundan tutun da İslam ile Nazizmin ortak bir dava olduğuna kadar çok şey yapıldı. Mein Kampf’ın Arapçaya Kuran ayetleri şeklinde çevrilmesi gibi alçaklıklar da yapıldı. Daha çok ayrıntılar da var. Hançer’in içinde bunları görmek mümkün. Hançer kurgusal bir roman olmasının yanında belgesel bir politik gerçeklik kitabıdır.

»Naziler yenildikten sonra bu birliklere ne oldu? Führer’in Hançeri diye bir tanım geçiyor kitapta, Hitler’i bu kadar koyu savunan bu ekipler sonradan Amerika’nın güdümüne nasıl geçti?
Kısaca özetlemek gerekirse; Hitler’in hançerleri sonradan ABD’nin fedaisi oldu. Aslında Naziler nasıl İslam’ı kullandılarsa, aynı yöntemi daha sonra Amerika devraldı. Bak bu ‘Yeşil Kuşak’ projesi, sonra Büyük Ortadoğu Projesi, aynı Nazi mantığıyla dayatılmış projeler. Sadece Panislamistler değil ki, Pantürkistler de önce Nazi, sonra ABD güdümlü politikanın oyuncağı oldular. Bu Amerikancı İslamcıların ötesi Nazi’dir. ABD, Nazi geç­mişlerini silerek onları kendi fedaisi yaptı.”