Gazeteci Rıdvan Akar: Sadece Türkiye’nin değil medyanın hal-i pür melali üzerindeki ölü toprağı kalktı, korku iklimi de terk edildi. Bu durumun gazeteciler açısından iki nedeni var; halkın karşısında düşülen utanç ve dik durabilmek için toplumsal karşılığın oluşmuş olması

Gazeteciliğin yerle yeksan olduğu bir süreç içindeyiz

AYDIN DEMİR / aydindemir@birgun.net / @aydndmir

Türkiye siyasetine yön verecek birbirinden önemli belgesellere imza atan gazeteci Rıdvan Akar’la geçen haftalarda görüştüğümüzde, CnnTürk’teki Haber Müdürlüğü görevinden uzaklaştırılmamıştı. İki gün önce çarşamba günü ‘tasarruf’ gerekçesiyle Akar’ın CnnTürk’teki görevine son verildi. Gazeteci Akar’la Beşiktaş’ta nisan ayında raflardaki yerini alan kitabı “Beşiktaş’ın Dervişi Süleyman Seba”yı, Beşiktaş’ı, Gezi Direnişi öncesi ve sonrası medyayı konuştuk. “Gazetecilik ilkelerinden uzaklaşıyor mu?” sorularına yanıt aradık. Gazeteci Akar son dönem gazeteciliği: “Gazeteciliğin yerle yeksan olduğu bir dönem” olarak nitelendiriyor.

î Medyanın Gezi’de oynadığı rol düşünüldüğünde toplumda nasıl bir farkındalık oluştu?
Gezi’de, insanların bir bölümü, medyanın siyaset aktarım biçimini veri olarak kabul ediyorlardı. Gezi’de fiili olarak yaşadıkları pratiklerin, şiddetin, medyada aktarış biçimi onlarda büyük hayal kırıklığına neden oldu. Medyanın, devletin ideolojik aygıtına dönüştüğünü gördüler. Güneydoğu’da Kürt halkına yaşatılanların kendilerine nasıl aktarıldığını da anladılar. Bizim yaşadıklarımız medyada yer almazken acaba orada yaşananlar ne kadar bize aktarıldı sorusunu sordular.

îGazeteciler açısından durum nasıl oldu peki?
Sadece Türkiye’nin değil medyanın hal-i pür melali üzerindeki ölü toprağı kalktı, korku iklimi de terk edildi. Bu durumun gazeteciler açısından iki nedeni var; halkın karşısında düşülen utanç ve dik durabilmek için toplumsal karşılığın oluşmuş olması. 100’e yakın gazeteci işsizliği de göze alarak çalıştıkları kurumlar içerisinden uzaklaştılar, uzaklaştırıldırlar.

î Yeterli oldu mu bu farkındalık?
Medyanın gayrı memnunları işsizliği de göze alıp, muhalif duruşlarını koruyarak bir araya gelebilirdi. Ancak bizim meslek biraz egosantrik. Her koyunun kendi bacağından asıldığı, herkes kendisini kahraman zannetiği için bir araya gelebilme gibi bir irade beyan edemediler. Fakat yine de gazetecilerin, duruşlarını tek tek ortaya koymaları bende mutluluk oluşturuyor.

HÜKÜMET ALEYHİNE HABER
YApTIĞINIZDA ‘HAİN’ DİYORLAR
î Peki, gazetecilik ilkeleri açısından bu dönemi nasıl değerlendirirsiniz?

Gazetecilik ilkelerinin yerle yeksan olduğu bir dönemden geçiyoruz. Gazeteciliği değil de siyasi çıkarları önceleyen bir gazetecilik oluştu.

î Önce de böyle değil miydi?
İktidarlar, gazetecileri Türkiye’nin âli ve milli çıkarlarını korumakla mükellef, sürekli milli formayla görmek ister. Türkiye’nin âli ve milli çıkarlarıyla çelişen ama gerçek bir haber yaptığınızda hain oluyorsunuz. Gazeteciliğin evrensel ilkeleri arasında böyle bir kolerasyon yok. Tansu Çiller döneminde ünlü TEM yasasının 8. maddesiyle gazeteciler hapsedilirdi. Bu AKP’ye özgü bir hastalık da değil, iktidarlara özgü bir hastalık.

î Son dönemde gazetecilik tanımı değişti mi?
Türkiye’de gazetecilik ciddi mobilizasyonu olan bir sektördü. Iyi gazetecilik nosyonuna sahipseniz siyasi duruşunuz dikkate alınmazdı, gazetecilik hassiyetiniz dikkate alınırdı. Son dönemde toplumsal kutuplaşma medyaya da yansıdı. Ertuğrul Özkök’ün süpermarkete benzettiği gazetecilik ikilimi tek tip üretimin yapıldığı atölye sistemine döndü. Yapılan haber sadece bir merakı tatmin etmeli ve siz ona uygun gazetecilik yapmalısınız. Böyle gazetecilikle fikirleriniz hep doğrudur. Tıpkı bizim 70’li yıllarda savunduğumuz Marksizm inanışımıza benziyor. Tek doğru bizim Marksizim inanışımızdı. Mutlak doğruya AKP’nin ya da Başbakan’ın temsil ettiği illüzyonist ekonomik çıkarlarınız nedeniyle kapıldıysanız sorun yok fakat bunun doğru olmadığını ve bunun da adının gazetecilik olmadığını itiraf etmek gerekiyor.

î IŞİD konusuna dair haberlere konulan yayın yasakları devletin âli ve milli çıkarlarını korumak için mi konuldu?
Şöyle bir yaman çelişki olabilir mi? İŞİD’in baskınıyla ilgili yayın yasağı geliyor, öte yandan hükümet tarafından İŞİD’in en büyük düşmanı olan El Nusra, İŞİD’i kızdırmaycağı öngörülerek terör listesinden çıkartılıyor. Bunu Türkiye’de kamu vicdanına izah ettin, IŞID’e nasıl izah edeceksin? O zaman anlıyorsunuz ki konulan yasak milli menfaat için değil, siyasi menfaat. Yayın yasakları, iktidarın siyasi gelişmeleri engellenmek istediği zamanda kullandığı entsrümandır. 12 Eylül cuntası da sıkça kullanırdı bu enstrümanı. Şimdilerde de RTÜK ve mahkeme yasaklarıyla devam eden süreçler var. Bizim işimiz haber yapmak, her neredeyse. Fakat hiçbir haber insan hayatından da önemli değildir.

SÜLEYMAN SEBA KİTABI
BENİM İÇİN ÖNEMLİYDİ
î Süleyman Seba’yı Beşiktaş’a emeği geçenlerden, diğer spor adamlarından farklı kılan ne?

Her inancın, her sporun, kült isimleri vardır. Onların varlıklarıyla, başarılarıyla, geçmişleriyle bir bağ kurulur. Beşiktaş tarihi de Şeref Bey’le başlar, Baba Hakkı’yla devam eder. Baba Hakkı önemli bir isimdir. Alamet-i fahrikası; sporculuk döneminde de yöneticilik döneminde de varlığıyla kişiliğiyle her zaman Beşiktaş’ı ayakta tutmuştur. Baba Hakkı’dan bayrağı devralan da takımın 8 numaralı oyuncusu Süleyman Seba’dır. 110 yıllık Beşiktaş tarihinin 70 yılında Seba var. Spor adamı; yöneticiyse sportif başarıyı sağlamalı, takımın tesisleşmesi için mali koşullara katkı sağlamalı, takımın imajını duruşunu sürdürebilir kılabilmeli, sporcuysa başarılı, ahlaklı olmalı. Süleyman Seba, tüm bunları üzerinde toplamış bir başkan olması hasebiyle Beşiktaş tarihinde benzersiz bir yere sahiptir.

î Siz de Beşiktaşlısınız... Süleyman Seba’nın hayatını belgelemek istemenizde Beşiktaşlı olmanızın etkisi var mı?
Beşiktaşlı olarak hayatta ne istersin diye sorsalar Süleyman Seba’nın hayatını yazmak derdim. Seba, hem çok ulaşılabilir. Semtin insanı, insanlarla iç içe, her zaman gidip elinden yanağından öpebileceğin birisi ama öte yandan da ulaşılmaz bir adam; çok ketum, hayatı sırlarla dolu, kendi mahremiyetini özenle koruyan, buna hiç kimseyi karıştırmayan da birisi.



î Hayatını belgeleme talebinizi nasıl karşıladı?
Benim istemem değil de Seba’nın ne isteyeceği önemliydi. Belgeselden DVD ve kitaptan elde edilen tüm gelirin Kabataşlılar Derneği’nde adına kurulacak bir fona devredilecek olması ve artık Seba’nın geleceğe dönük beklentisinin olmaması bu istediğimi geri çevirmemesinde etkili olandı. Kabataş Erkek Lisesi mezunu kendisi de. Karşımda hayatla bütün bağlarını koymuş, tüm içtenliğiyle konuşan, tek kaygısı diğer insanlara yaşadığı geçmişinde herhangi bir isimin ihmal edilmemesiydi. Anlattığı her dönemin olaylarının aktörlerinin sağlamasını yaptık. Bu sözü verdik. Böylece gerçekleştirdiğimiz çalışma, ister istemez boşlukları doldururken Seba’nın hayatına paralel olarak Beşiktaş tarihine dönüştü.

î Neler vardı o boşluklarda?
Birçok tanınmış isimle 100’e yakın söyleşi gerçekleştirdik. Nasıl oluyor da 8 numara orta saha oyuncusu Milli İstihbarat Teşkilatı’na intisar ediyor diye sorduğumuzda, Beşiktaş’la, Teşkilat-ı Mahsus’a, Teşkılat-ı Mahsusa ile de Çerkezlerin arasındaki organik ilişkiyi anlatma.

î Seba’yı başkanlık döneminde ne üzmüştü?
Beşiktaş yöneticiliğinde şan şöhret ikbal kaygısıyla tarihi mekânlara konan adamlar olduğunu biliyoruz. Çarşı’nın gösterdiği kaba tezahüratlar, kırmıştı. Başkanlıktan ayrılmasının en önemli sebeplerindendi. Onu çok üzmüştü bu durum.

***

MİT ve Seba...

î Bir futbol adamıının MİT’le nasıl bir ilişkisi olabilir ki?
Beşiktaş kurucularının çoğunluğu İttihatçılar’dan çıkmış Teşkılat-ı Mahsusa üyesi. Kurtuluş Savaşı döneminde de karakol gibi mücadelesine destek veren istihbarat örgütlerinin önde gelen isimleri de yine Beşiktaşlı. Hepsinin de ortak özelliği var; Çerkez olmaları. İstihbarat güvenilir insanlarla yapılması gereken iş olduğu için, elemanlar seçilirken aynı kültürü almış insanlardan seçiliyor. Süleyman Seba hem bir Beşiktaşlı hem de Çerkez olduğundan belki de kaçınılmaz mesleği oydu. Sakatlandıktan sonra Et Balık Kurumu’nda çalışmasından sonra Çerkez arkadaşlarının yönlendirmesiyle kendi deyimiyle ‘daire’ye katılıyor.

î Yöneticileri istihbarat teşkilatında bir takım...
Geçmişi Teşkılat-ı Mahsusa’ya kadar uzanan bir subay var; Ahmet Bettel. Beşiktaş’ın kurucularından, Mustafa Kemal’e 19 Mayıs teklifini götürmüştür. Mustafa Kemal’e nüfuz edebilecek yakınlıkta. İşgal İstanbulu’nda, Karakol Teşkilatı en çok bu semtte çalışarak, Anadolu’ya silah ve insan kaçırıyor. Semt, Mustafa Kemal posterlerini, Türk bayraklarını asarak işgalcilere karşı duruş sergiliyor.
 

Not: Söyleşi 19.06.2014 tarihinde gerçekleştirilmiştir.