Türkiye başta olmak üzere dünyanın en önemli gazetecilik meslek örgütleri ve gazeteciler, “Türkiye: Kutuplaşmış Bir Ülkede Gazetecilerin Hak ve Özgürlüğünü savunmak” konferansında bir araya geldi

Gazetecilik meslek örgütleri gazetecilerin hakları için bir araya geldi

EKİN TÜRKAY

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ), Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), “Türkiye: Kutuplaşmış bir Ülkede Gazetecilerin Hak ve Özgürlüğünü savunmak” başlıklı bir toplantı düzenledi.

Nippon Hotel Taksim’de yapılan toplantı, başta Türkiye olmak üzere dünyanın dört bir yanından gazetecileri buluşturdu. Toplantıya, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, TGC Önceki Başkanı Orhan Erinç, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Sibel Güneş, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Uğur Güç, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, BirGün Genel Yayın Sorumlusu Barış İnce, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Başkanı Jim Boumelha, AB Türkiye Delegasyonu Siyasi İşler, Basın ve Enformasyon Bölüm Başkan Yardımcısı Andreea Schmidt, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, İstanbul Şube Başkanı Gökhan Durmuş’un da aralarında bulunduğu çok sayıda davetli katıldı. Toplantının açılış konuşmalarını; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Uğur Güç, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Başkanı Jim Boumelha, AB Türkiye Delegasyonu Siyasi İşler, Basın ve Enformasyon Bölüm Başkan Yardımcısı Andreea Schmidt yaptı.

BAŞKAN OLCAYTO: ARTIK TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ YEŞERSİN İSTİYORUZ
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, şunları dile getirdi: “Türkiye’de basın ağır baskı altında. Türkiye’de evrensel gazetecilik kurallarının işlenmesini istiyoruz. Düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki engeller kalksın istiyoruz. Halkın doğruları öğrenme, bilgi edinme hakkı olan basın özgürlüğünün yerine getirilmesini istiyoruz. Şu anda halk bilgilenemiyor, haber alamıyor. Sık sık haberler sansüre uğruyor. Büyük bir medya kesimi, patronaj sansürüne uğruyor. En tehlikesi kafalarda yaratılan oto sansür. Oto sansür nedeniyle gazeteciler, işlerini rahatlıkla yerine getiremiyor. Bu bunalımlı dönemden elbette kurtulacağız. Bizim umudumuz asla tükenmiyor. Çünkü iktidarlar gelir geçer. Siyasetçiler de gelir, geçer; ama gazetecilik kalır. Siyasilerin, elinde sonunda gazetecilere gereksinimi olacak.

Baskılar, Türkiye’de yalnız basın sektörünün sorunu değil. Diğer kesimlerde de bir hayli sıkıntılar var. Önümüzde bir seçim var. Seçimin ne getireceğini kestirmek şimdiden mümkün değil. Artık Türkiye’de demokrasi yeşersin istiyoruz. Türkiye bu kadar sıkıntılara layık bir halk değil. Zorba bir rejim altında yaşamaya layık değil.
Birlik yolunda dayanışma yolunda bir takım kararlar alacağız. Sendikal hakların yerine getirilmesi konusunda sendika ile kardeş kurumuz.”

UĞUR GÜÇ: MESLEKTAŞLARIMIZI BARIŞ GAZETECİLİĞİNE ÇAĞIRIYORUZ
Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Uğur Güç, yaptığı konuşmada Türkiye’nin içinde bulunduğu süreci değerlendirdi. Güç, şunları dile getirdi:
“Gazetelere taşla sopayla saldırılar yapılıyor, gazetecilere ve gazetelere soruşturmalar, davalar açılıyor. Gazeteciler ölümle, işsizlikle tehdit ediliyor. Şu anda Güneydoğu’da dört bölge özel hareket polislerince kuşatıldı. 103 internet sitesi engellendi. Bir yandan çatışmalar yaşanırken bir yandan ölümler tırmandı. Halk kutuplaştırılarak ülke yangın yerine çevrildi. TGS olarak savaş değil ‘barış’ diyerek her zaman haykırıyoruz. Nefret söylemini bırakarak barış gazeteciliğine meslektaşlarımızı çağıyoruz. Suriye’de süren savaşın sonlandırılmasını istiyoruz. Hiçbir coğrafyada insanların ölmesini istemiyoruz. Barış diyenleri artık ‘terörist’ diye yargılıyorlar. Ben de kendimi buradan ihbar etmek istiyorum. ‘Barış’ diye haykırmak istiyorum. Mesleki sorunlarımızı dayanışmayla hallederiz. Yeter ki artık insanlar ölmesin.”

JİM BOUMELHA: BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE CİDDİ MÜDAHALELERDEN DOLAYI İKTİDARIN TUTUMUNDAN RAHATSIZIZ
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Başkanı Jim Boumelha, Türkiye’ye Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne ve Türkiye Gazeteciler Sendikası’na destek için geldiklerini söyleyerek konuşmasına başladı. TGC ve TGS’nin Türkiye’deki çalışmalarını izlediklerini aktaran Boumelha, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası çok güzel işler çıkarıyorlar. Türkiye’deki gazetecilerin cezaevinde olma konusunu tüm dünyaya taşımak istiyoruz. Türkiye’deki yetkililer dünyada eşi benzeri görülmemiş ‘yasağa’ karşı bir kampanya içindeler. Son 30 yıla baktığımızda basına ve sendikalara yapılan saldırıların, suikastlerin rutin hale geldiğini görüyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Türkiye’den gelen 479 vakanın 207’sinde Türkiye suçlu bulundu. Türkiye’de basına karşı şiddetin tepe noktasına çıktığını görüyoruz. Hem Anayasa’da hem de ceza yasalarında basına engel teşkil eden maddelerin reformlar yoluyla değiştirilmesi konusunda bugüne kadar adımlar atılmadı. Şimdi Türkiye’de gazetecilerin ve sendikaların bir araya gelmesi gerekiyor. Bu faaliyetler sonucunda gazetecilerin hakların savunulabileceği daha geniş bir platform oluşturulabilir. Dünyada medyanın değişen ekonomik, ticari çıkarlar nedeniyle sallantıda olduğunu söyleyebiliriz. Geleneksel medya çok daha ticari bir gündeme kaymak zorunda hissediyor kendini. Tüm dünyada gördüğümüz genel bir durum bu. Maliyetleri azaltmak için muhabirlerden editörlere kadar her katmada işten çıkarmalar söz konusu. Türkiye bu noktada müstesna değil. Bir korku, belirsizlik söz konusu. Hapis tehdidi hükümetlerin ve devletlerin basının üzerindeki etkisi en büyük tehditlerden biri. Basının kendini ifade etmesini engelleyen bir de oto sansür var. Gazeteciler, ‘gazeteciliğin’ ne olduğunu unutmuş durumda. Çalışan gazetecilerin hakları göz ardı ediliyor. Hükümetin bu tavrından rahatsısız."

CAN DÜNDAR: TÜRKİYE’DE HER ŞEYİ YAZMAK SERBESTTİR YETER Kİ O BEDELİ ÖDEMEYİ GÖZE ALIN
Açılış konuşmalarının ardından Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar söz aldı.

Dündar, “Türkiye’deki baskıcı siyaset ve yargı sisteminde bir günlük gazete ve internet sitesi nasıl idare edilir?” konusu hakkında bilgi verdi. Dündar, Cumhuriyet Gazetesi üzerinde baskıları anlatarak şöyle konuştu:

“Charlie Hebdo basıldıktan sonra dayanışma amacıyla onun bazı sayfalarını yayınlamıştık. İslam dünyasında bunu yapan yegane yayın organıyız. Bunun üzerine ciddi baskılarla karşı karşıya kaldık. Gazeteye açılan sokaklar barikatlarla kapatıldı ve kendi işyerimize büyük koruma önlemleriyle gider gelir olduk. 2 yazarımız soruşturmaya uğradılar. Önümüzdeki ay onların duruşması var. Nokta Dergisi geçtiğimiz günlerde dağıtılmadan basıldı. Haberi hazırlarken acaba habere konu olan kapağı biz basarken başımıza neler gelebilir onu değerlendirdik. O kapağı Cumhurbaşkanı tehdit ve saldırI olarak algıladı. Dergiyi toplattı. Derginin haberini veren gazeteler de acaba toplatılır mı diye konuştuk. İnternet sitemiz engellendi. Telekom tarafından engellendiğini saptadık. Yayın yasağıyla da baş etmeye çalışıyoruz. Tehditlere maruz kalıyoruz. Türkiye’nin ve gazetemizin tarihine baktığımızda bunların yabana atılır şeyler olmadığını görüyoruz. Benim gazeteme sıradan bir gazete değil. Gazeteye girdiğinizde yazdıkların dolayı öldürülmüş gazetecilerin fotoğraflarıyla karşılaşırsınız. Yazdıklarından dolayı arabası bombalanmış, suikaste uğramış, gözaltına alınmış, yıllarca tutuklu olarak kalmış gazeteciler var. Mesleğin kıymetlileri ya hapislerden bir şekilde geçmişlerdir ya da öldürüldüler. Türkiye’de her şeyi yazmak serbesttir yeter ki o bedeli ödemeyi göze alın. O bedelin bu günlerde bir hayli ağır olduğunu görüyoruz. Türkiye’deki basının 35 yılına tanığı. Askeri yönetim döneminde de gazeteciydim. Koşullar yine ağırdı, tutuklamalar vardı ama ben gerçekte o dönemde bile böyle bir polis devleti faşizm görmedim. Bizim mesaimizin önemli bölümü adliyede geçiyor. Son 5-6 ayda gazetemize 25 dava açılmış, 40 soruşturma sürüyor. Bunlar Cumhurbaşkanına hakaret davaları. Her eleştiriyi şikayet konusu yapıyor hakarete dönüştürüyor. Karşı karşıya olduğumuz savcılar yüzümüze bakıp durumu biliyorsunuz tadında bir şeyler söylüyorlar. Şimdi çeteler sokağa sürülüyor. Giderek daha çok kullanılacağı benzeyen bir durum. Gazete basanlar ödüllendiriliyor. Bundan sonra ne yapacağız. Biz binalara kurşun geçirmez camları, yangın merdivenlerinden nasıl kaçmayı mı tartışmalıyız. Bu baskılara karşı birlikte direnmeliyiz. Bizim artık basın özgülüğü için sansüre karı iktidar bir arada ortak ses vermenin, ortak bir görüntü vermenin, ortak başlıklarla çıkmanın, boş sayfalarla çıkmanın zamanı geldi. Herkesin medyaya yönelik baskılar karşısında dik durması gerektiğini düşünüyorum. Eğer daha fazla sansüre, tehdide, baskına gazetelerin madden ve manen kuşatıldığını görmek istemiyorsak bir arada bulunmak zorundayız. Bu dayanışmayı kalıcı kılabilirsek ben bu siyasi kadro yargılanacak. Bugün bizi tehdit edenler mahkeme önünde olacakları. Biz onların adil yargılanması için onların haklarını da savunuyor olacağız.”


MUSTAFA KULELİ: BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ GAZETECİLERİN GÜÇLENMESİYLE SAĞLANACAK
Toplantı, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Kuleli’nin yaptığı “TGS, son 2 yılda neler yaptı?” başlıklı bir konuşma ile devam etti. Kuleli, şöyle konuştu:
“95 bin kişilik medya iş kolunun sendikalaşma oranı yüzde 6. TUİK verilerine göre; gazetecilikte işsizlik oranı yüzde 30. Son 2 yılda TGS olarak neler yaptık? 5 toplu sözleşmeye imza attık. 5N1K1S kampanyası düzenledik. TGS Akademi kurduk. TGS Akademi, gazetecileri daha kıymetli hale getirmek, onları yeni dönemin silahlarıyla donatmayı hedefliyor. Çünkü üyelerimizin her daim sektörün gözdesi kalmalarını istiyoruz. Gazetecilerin dergisini yaptık. Journo isimli dergiyi hazırlarken ‘Bir sendika dergisi nasıl olmaz?’ sorusuna yanıt bularak hazırladık. Türkiye’de en fazla twitterı kullanan sendikayız. Üyemizin yaş ortalaması 31. Kadın temsil oranı yüzde 50. Peki gazetecilerin hakları nasıl korunacak? Basın açıklamaları ve kınamalarla özgür bir medya ortamı sağlanabilir mi? Ayda 500 Euro kazanan bir gazeteci baskılara direnebilir mi?” sorularına yanıt bulmamız gerekiyor. Gazeteciler, sıra arkadaşından, editörlerinden korkuyor. Okuduğunuz gazeteler, kaçak işçi çalıştırılıyor. Basın özgürlüğünün ancak gazetecilerin güçlendirilmesiyle, korkusuz hale getirilmesiyle sağlanacağını düşünüyoruz.”

MEDYA ÖZGÜRLÜĞÜ ELE ALINDI
Konferansın ilk panelinde “Türkiye’deki Basın Özgürlüğü” konusu ele alınacak. Panelin moderatörlüğünü Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Uğur Güç yaptı. Bu oturumda Özgür Gazeteciler Cemiyeti Eşbaşkanı Hakkı Boltan “Kürt bölgesinde gazeteciliği savunmak ve barış gazeteciliği”, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, “Günlük olarak basın özgürlüğü ihlallerini raporlamak”, Kaos GL’den Yıldız Tar “LGBTI gazeteci olarak ifade özgürlüğünü savunmak”; Avrupa Gazeteciler Federasyonu Eski Başkanı Arne König “Bölünmüş gazetecilik camiasında basın davalarının takibi”; IPI İletişim ve Savunuculuk Direktörü Steven M. Ellis “Türkiye medyasının hakaret davaları ve kanun değişikliğinin gerekliliği” ve gazeteci Frederike Geerdink konferansa online olarak bağlanarak “Yabancı gazetecilerin Türkiye’deki faaliyetinde Sendika ve dayanışmanın önemi”; konuları hakkında bilgi verdi.

FREDERİKE GEERDİNK: TÜRKİYE’DE YABANCI GAZETECİLERİN DURUMU HER GEÇEN GÜN GÜÇLEŞİYOR
Gazeteci Frederike Geerdink konferansa online olarak bağlanarak “Yabancı gazetecilerin Türkiye’deki faaliyetinde Sendika ve dayanışmanın önemi” hakkında şunları anlattı:
“Hollanda’dayım. Türkiye, beni buraya attı. Türkiye’yi çok özlüyorum. Geriye dönmek istiyorum ama ne zaman döneceğim belli değil. Türkiye’de basın özgürlüğü yok. Türkiye’de çok kutuplaşma var. Her gazetenin bir taraf seçmesi lazım. Okuyanlar da böyle bir şey bekliyorlar. Gazetecilik çok zor. Ben yabancı medya için çalışıyorum. O yüzden de Yüksekova’ya gittim. Daha önce birkaç kez gitmiştim. Gazetecilik bu değil mi? Kendi gözlerimle görmek istiyorum. Nasıl davrandıklarını görmek istedim. Ama Türkiye’den sınır dışı edildim. Türkiye’de baskı sadece bana değil, diğer yabancı gazetecilere de baskı var. Bir yerlere kadar gidiyorlar, sonra gidemiyorlar. Çünkü korkuyorlar. Çünkü Türkiye onları da sınır dışı edebilir. Türkiye’nin durumu çok hızlı kötüleşiyor. Aynı zamanda meslektaşlarım cezaevinde, meslektaşlarımız işten atıldılar. Biz o kadar önemli değiliz. Çünkü kim önemli? Halkların hikayeleri önemli.”

HAKKI BOLTAN: ÜLKEMİZE YABANCI GAZETECİLERİN GELMESİNİ İSTİYORUZ
Özgür Gazeteciler Cemiyeti Eşbaşkanı Hakkı Boltan “Kürt bölgesinde gazeteciliği savunmak ve barış gazeteciliği” başlıklı konuşma yaptı. Konuşmasında güneydoğuda gazetecilerin görev yaparken karşılaştıkları durumları örneklerle anlattı. Boltan, “Televizyonlar baskı altına alınmış, gazeteciler sindirilmiş durumda. Bizim söylediklerimiz dikkate alınmıyor. Yurt dışından gazetecilerin ülkemize gelmesini istiyoruz. Gerçeklerin yazılmasını istiyoruz. Bölgeyi ziyaret eden gazeteciler, yaşadıklarımızı daha rahat gördü. Gazeteciliğin nasıl yapılabileceğini, eğer varsa mesleki eksiklerimizi bölgeye gelen meslektaşlarımızla birlikte tamamlamak istiyoruz” dedi.


EROL ÖNDEROĞLU: GAZETECİLER ARASINDA KIRILAN DİYALOĞU YENİDEN ONARMALIYIZ
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, “Günlük olarak basın özgürlüğü ihlallerini raporlamak” konusunda şunları söyledi:
“Türkiye’de bugün ayrı ayrı veya beraber kınamak dışında bir şeyler yapmak gerekiyor. Kınamanın da yakın zamanda hiç işlevsel olmayacağı bir zemin kayması var. Kısa süre önce TGC-TGS-DİSK Basın İş’in düzenlediği toplantıları daha derinlemesine yapılmasını istiyorum. Bugün karşı karşıya olduğumuz sıkıntı medya toplumunun tamamen gazeteci olmayanların eline geçmesi tehlikesi olduğunu görüyorum. Mesleğimize hakim olabilmek istiyorsak bu kopan ilişkileri tekrardan ele geçirmek ve kırılmış diyaloğu da tekrardan onarmak zorundayız. Oto sansür çok belirgin olarak var. Bundan rahatsızlık duyan az sayıda bunu dillendiren gazeteci var.

Sınırdan Türkiye’ye geçmek çok tehlikeli bir hal aldı. Sınırdan geçmek isteyenlere, ‘sınır ihlali’ gerekçesiyle 3 bin TL’lik idari para cezası işleniyor. Türkiye’de dayanışmaya hiçbir zaman olmadığı kadar ihtiyaç var. Diyalog meselesine ağırlık vermeyi unutmayalım.”

ARNE KÖNİG: GAZETECİLER DAVALARLA BOĞUŞUYOR
Avrupa Gazeteciler Federasyonu Eski Başkanı Arne König “Bölünmüş gazetecilik camiasında basın davalarının takibi” hakkında şunları anlattı:
“Türkiye’de ne yazık ki önde gelen gazeteciler öldürüldü, öldürülmekte. Türkiye’de basın özgürlüğü hiçbir zaman tam olarak yoktu. Bu insanlar bir şekilde öldürülmeye çalışılıyor. Sonraki yıllarda hapse atıldılar. Gazeteciler mahkemeye verilerek susturulmaya çalışılıyorlar. Enerjilerini buna harcamaları sağlanıyor. Müebbet hapis gibi cezalar var. Gazeteciler davalarla boğuşuyorlar. Bunların örnek olmasını istiyorlar. Böyle yaparsanız böyle olur diye sopa gösteriliyor. Hayatlarını ortaya koyan, parmaklıklar ardında bu işi yapmaya çalışan gazeteciler var. Hala parmaklıklar ardında gazeteciler var. Gazeteciler işini kaybetmek zorunda kaldı. Bir şekilde size dayatılanlara uymuyorsanız işinizi kaybetmekle karşı karşıya çıkarılıyorsunuz. Seni artık istemiyoruz yerine mali durum diyerek sizi işten çıkarıyorlar. Peki birlik nasıl olacağız? Siyasi tansiyon arttıkça insanlara ayrılan "kaynaklar azalıyor. Türkiye’de gazetecilikte toplu sözleşme yapan 5 farklı sendika var. Yüzde 50’lik bir orana ulaşması gerekiyor. Türkiye’de 30 bin kişilik var basın sektöründe. Oldukça küçük bir rakam. Bunlara nasıl ulaşmayı başarabiliriz? Basın toplumun dışarıya elini uzatmamasından kaynaklanıyor. Toplamda Türkiye’de iletişim alanında eğitim veren 130 fakülte var. Burada okuyan yüzlerce öğrenciler de parmaklıklar ardında. Basın toplumunu birliklerini içine almalı. Akademisyenler de olmalı. Dünya ile bir bağ kurulmalı. Gazeteciler, akademisyenler bir araya gelerek platform kurabilir.”

STEVEN M. ELLIS: GAZETECİLER SİYASETÇİLERİ İNCİLTTİĞİ DURUMDA HAPİS CEZASIYLA KARŞI KARŞIYA KALABİLİYOR
IPI İletişim ve Savunuculuk Direktörü Steven M. Ellis “Türkiye medyasının hakaret davaları ve kanun değişikliğinin gerekliliği” başlıklı konuşmasında şu noktalara dikkat çekti:
“Hakaret Türkiye’de suç. Hakaret edenler, para cezasıyla ya da 3 ay 2 yıl hapis cezasıyla cezalandırılıyor. Erdoğan, Cumhurbaşkanı olduktan sonra da hakaret davaları açtı. Sandıkta liderliği belirlemek esas olurken bunu kabul etmediğini görüyoruz. İsminin geçmediği makalelere bile dava açabiliyor. Gazeteciler bir şeyi yazmadan iki defa düşünmek zorunda kalıyor. Gazeteciler siyasetçileri incilttiği durumda hapis cezasıyla karşı karşıya kalabiliyor. Bu oldukça saçma. Uluslararası insan hakları sözleşmesi siyasi ifade özgürlüğünü, bilgi alma özgürlüğünü yalnızca kanunen gerekli görüldüğünde kısıtlanabilir. Başkasını itibarını zedelemeyi içeriyorsa kısıtlanabilir. En iyi çözüm kanunların değiştirilmesi ama bunun mümkün olmadığını görüyoruz. Hangi partilerin hükümet kuracağı belli değil. Unutmayın, gazeteciliği gerçekleştirirken sizde sıradaki kurban olabilirsiniz. Gazetecilerin kanunları çok iyi bilmesi gerekiyor. Kanunların kendileri üzerindeki etkisini de öğrenmesi gerekir. Kamunun bunu umursamadığını görüyoruz.

YILDIZ TAR: NEFRET SÖYLEMİNDEN UZAK DURMALIYIZ
Yıldız Tar “LGBTI gazeteci olarak ifade özgürlüğünü savunmak” başlıklı konusunda
“internet denilen ortamda ne LGBTI gazeteciler ne de diğer gazeteciler özgür değil. LGBTI gazeteciler, görünmez durumda. TİB, içinde geçen kelimelere bakarak ‘müstehcenlik’ gerekçesiyle engelleyebiliyor. Siz bunu Anayasa Mahkemesi’ne taşımaktan başka herhangi bir hukuki yolunuz bulunmuyor. Onlarca site bu nedenle engellenmiş durumda. İfade özgürlüğünün birçok yerden kısıtlandığı, nefret söyleminin arttığı bir ortamdayız. Bu nedenle nefret söyleminden uzak durmalıyız. Eşçinsellikten bahsederken hala bir kenar süsü gibi görüyoruz. Bunun üstesinden gelmenin yolu haber yaparken dezavantajlı, basına erişimi kısıtlı kendi hikayesini anlatmakta sınırlı olanların sesini duyurmalı, onları daha öne almamız gerekiyor.”

GAZETECİLER NASIL BİRLEŞTİRİLİR?
Konferansın 2. panelinde “Türkiye medya sektöründe emeğin hakları, örgütlenme ve sendikacılık” konusu işlendi. Bu panelde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Sibel Güneş, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreter Yardımcısı Niyazi Dalyancı, Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Gökhan Durmuş, EFJ Yönetim Kurulu Üyesi Barry White, Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın Komisyonu’ndan Sevda Karaca söz aldı. Bu oturumun moderatörlüğünü EFJ Proje Yöneticisi Mehmet Köksal üstlendi.

SİBEL GÜNEŞ: TEK TİP GAZETECİLİK İÇİN HÜKÜMET ÇALIŞMALARINI SÜRDÜRÜYOR
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Sibel Güneş, “Etkili birlikler kurarak gazetecileri birleştirmek. Geçmiş deneyimler ve gelecek projeksiyonları” konusu hakkında bir sunum yaptı. Güneş, şunları söyledi:
“Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 3 bin 800’ü aşan sayıda üyemiz var. Üye sıkıntımız yok. Her toplantıda 25- 30 genç gazetecinin başvurusunu karşılıyoruz. Cemiyet’in yaş ortalaması 50. Üyelerimiz Cumhuriyet kuşağını oluşturuyor. Kurucumuz ‘kalemini kır ama satma’ diyen bir ustamız Sedat Simavi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, özellikle 5 yıldır yaşadığımız sürecin ağırlığını dikkate alarak çok daha aktif bir çaba içinde. 2010 yılında daha önce yan yana durmayı başaramamış meslek örgütleri yan yana durmayı başarabildi. 2010’da meslek örgütleri tarafından GÖP kuruldu. Davalar izlendi, cezaevleri ziyaretleri yapıldı. Basın özgürlüğü sorununa dikkat çekildi. Yürüyüşler yapıldı, basın özgürlüğü sorunu uluslararası gündeme taşındı Meslek örgütleri arasındaki farklılıkları en aza indirildi. 2010- 2015 arasında 300’e yakın gazeteci girdi çıktı. Türkiye’de 300’e yakın gazeteci cezaevine girip çıktı. Yüzlerce gazeteci haklarında açılmış davalarla yargılanıyor. Yasalarda gerekli düzenlemeler yapılamadı. Şimdi tek tip gazetecilik isteniyor. Gazetecilik tetikçilik ya da şantaj amaçlı kullanılıyor. Basın toplantıları dönemi bitti. Basın bülteni dönemi başladı. Gazetecilerin soru sorması istenmiyor. Gazetecilik terör faaliyeti, gazeteci terörist denilerek meslek itibarsızlaştırılıyor. Gazeteciler hedef gösteriliyor. Gazeteciye yönelik saldırılar cezasız kalıyor. Yeni Basın Kartları Yönetmeliği ile Basın Kartları Komisyonu yapısı değiştirildi. Tek tip gazetecilik için hükümet istikrarlı bir biçimde çalışmalarını sürdürüyor. Biz de bağımsız, bağlantısız gazetecilik için mücadele vermeye devam edeceğiz.“

NİYAZİ DALYANCI: SENDİKASIZLAŞMA 1980’LERDE BAŞLADI
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreter Yardımcısı Niyazi Dalyancı “Sendikasızlaştırma yıllarından sonra Türkiye medyasında neler değişti?” başlıklı konuşmasında şu konulara dikkat çekti:
“Gazetecilikte sendikasızlaşma, 1980’den önce başladı. Türkiye’de sendikalı işçi sayısı bugün 80’lerdeki yılların altında. 21 yıl içinde sendikasızlaşma hızla gerçekleşti. Özellikle de basın sektöründe sendikalaşma oranı oldukça düşük. Basında sendikasızlaşma, medya kuruluşlarının büyük sermayenin eline geçmesine koşut olarak hızlandı. Gazetelerin, televizyonların İkitelli’deki plazalara taşınmasıyla birlikte medya kuruluşlarının halkla günlük teması kesildi. Plazalarda bir kast sistemi oluştu. Sokakta haber toplayan arkadaşım polisten dayak yiyor, işten kovuluyor. Sosyal güvenceleri yok. Basın kartı alamıyor. Medya, dördüncü kuvvet olarak işlevini yerine getiremiyor.”

BARRY WHITE: GAZETECİLİĞİ, DEMOKRASİNİN CİDDİ TEHDİT ALTINDA OLDUĞU BİR ORTAMDA YÜRÜTMEK ZORUNDAYIZ
EFJ Yönetim Kurulu Üyesi Barry White “Emek haklarının önemi ve dayanışmada sendikal hareketin rolü” konusunda şöyle konuştu:
“Hangi yayın organı olup olmadığına bakmadan bütün gazetecilerin dayanışması gerekiyor. Biz nasıl bir medya istiyoruz? Geleceğe yönelik vizyonumuz ne ve bunu nasıl sağlayabiliriz? Biz kaliteli gazeteciliği, gitgide artan siyasi bir ortamda yürütmek durumdayız. Gazeteciliği, demokrasinin ciddi tehdit altında olduğu bir ortamda yürütmek zorundayız. Deneyimimiz bizlere kaliteli bir gazeteciliğin, kamuya güvenilir bilgi vermek olduğunu ve bunun da hayat memat meselesi olduğunu anlıyoruz. Örgütlenme olmadan hiçbir şey olduğumuzu da biliyoruz örgütlenme olmadan hiç birşeyi savunamayacağımızı da biliyoruz. Sendikayı en zeminden başlayarak işyerlerinden başlayarak serbest gazetecileri olarak bir araya gelerek inşa etmeliyiz. Örgütlenmenin kolay olmadığını biliyoruz. Ne burada ne de Britanya’da başarısızlığın olacağını düşünmüyoruz. Ama birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz.”

NORM SIRADANLAŞTIRMA ARACI OLARAK MEDYA
Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın Komisyonu’ndan Sevda Karaca “Medyada ve basın örgütlerinde kadın temsili. Neden kadınları örgütlemeyi önemsiyoruz?” sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Kültürel olarak muhazakar, ekonomik olarak neoliberal bir toplumuz. Yazılı olmayan ama yazılı olanlardan daha etkili hale gelen yasaklar ve kurallar var. Kadın ve erkeğe iktidar hedeflerine uygun davranış normları oluşturma çabası gündelik hayatın bir parçası. Medya bir sıradanlaştırma aracı oldu. Erdoğan “Kürtaj cinayettir’ dedi. Medya ‘Kürtaj caiz midir değil midir’ sorusunu tartışmaya başladı. Medya, her tür suçu, ayrımcılığı, nefreti örtmede, gizlemede, hatta affetmede ardına sığınılan bir kalkan oldu. Haberlerde mahkemeler kuruluyor. Kadınları, eylemlerini yargılayan bir dil kullanılıyor. Habere katillere ‘haksız tahrik’ bahanesi olacak yanlı yanlış detaylar katılıyor. Kadın cinayet haberlerine muhakkak pornografik bir dil kullanılıyor. İktidara göre medyada kadın temsilinin tek sorunu vardı o da çıplaklıktı. Genel ahlak ve aile yapısına aykırılık en sık cezalandırma nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Biz sahada çalışırken gazeteci olduğumuzu ispatlamaya çalışıyoruz. Mitinglerde kadın gazeteciler hedef alınıyor. Bunlar dozajı artan dönemsel sorunlarımız. Kadın gazetecilerin sayısı arttı. Bütün dünyada kadınların istihdamı artıyor. Medyada görünürlüğü onların üzerinden arttığını söylememiz mümkün. Kadın gazeteciler ne yaptı? Çeşitli platformlarda bir araya geldi. Kadınların medya izlemi grubu var. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin ve Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın kadın komisyonları kuruldu. Mesleki ve hak özgürlüklere karşı kadın odaklı yaklaşımımız var. Dayanışma, üretme, birlikte güçlenme, örgütlenme kadınların örgütlenme olanaklarını arttırmak için hukuki düzenlemeler yaptırdık. Kadınların her alanda direnişi medyayı da özgürleştirecek. “

GÖKHAN DURMUŞ: GAZETECİLER KENDİNİ İŞÇİ OLARAK GÖRMÜYOR

Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Gökhan Durmuş “Örgütlenme ve toplu sözleşme imzalamanın zorlukları ve TGS’deki ilerlemenin arka planı” konusunda şunları söyledi:
“Bugün gazeteciler kendilerini işçi olarak görmüyorlar. Örgütlenmenin önündeki en büyük engel bu. Biraz ışıltılı dünya, parıltılı hayatları takip eden medya emekçileri, bir süre sonra kendilerini onların arasında görmesi bugün yaşadığımız sorunların başında geliyor. Gazeteciler arasında dayanışma neredeyse yok gibi. Kendini işçi hissetmeyen bir topluluğu örgütlememiz gerekiyor. Herkesi tek tek örgütlememiz gerekiyor. 5 işyerinde örgütlendik.. Kocaeli’de yerel bir gazetede örgütlendik. 80’den sonra yerel gazetede yapılan ilk sözleşme. Bir yerel gazetede toplu sözleşme imzaladık.”