Tanrı insanı mükemmel yarattı, ama insan öyle kalmadı. Biz de sanırım onun hatalarıyız. Bilmiyorum bunu düşünmedim gerçekten

Gece’nin aşırı hüzünsüz hikâyesi

ANIL NİŞANCALI / @anilnisancali

Bembeyaz bir bezirgandı kafasının üstündeki ve bir kussa hayatını rahatlayacaktı sanki. Bir bezirgandı ki bezginliği gözlerimin önünden dünyaya atlıyor. “Ah” dedim. “Kendimi çok özlemişim.”

Bir kadınım ben, o kadınım ben. Kadının yüreği bir galaksi kadardır ve sevince tüm sistem çöker. Boş boş gülüyorum bu aralar. Bunu yeni öğrendim. En yeni numaram da bu oldu. “Aa demek yalnızsınız.” diyorum herkese. Ben, tüm renkleri topaç gibi çeviren büyük adamların yanına uyuya kalmış bir felek bozmasıyım. Güzel bir kadınım aslında. Sadece bu beni ilgilendirmiyor. Gelin size bir hikaye anlatayım. Bu hale nasıl geldiğimizi, bu insan bozması pezevengi nasıl öldürmeye çalıştığımı. Gene sondan mı başlayayım? Peki.

Bir ofis kiraladım ve tam ortasına baygın bir adam yatırdım. Ben bu gece bu insan bozmasını öldüreceğim. Sinirliyim, aklım kafamın dibinde karışık. Kafası karışık olan her göktaşı, vurur plansız bir yere ve olur size gökyaşı.

Hayatım çok değişti diye ilan vermek istiyorum da, ben kimim ve de kime silah çekiyorum acaba. Vahşi kovboy, sana diyorum! Yaşamam gerektiğine karar vereli çok olmadı, gene bir hikaye anlatmak için peydah oldum, gene bir şey yaşadım. Neler buldum, neler kaybettim tam bilmiyorum. Hadi o zaman, çok özlediğiniz Frank Zappa’yı bağırın kulaklarınıza. Çok yaşa. Aylar Mayıs’ı yemiş, renk körü bir Haziran’a geldik. Sigarayı bıraktım. Nasıl yaptım, neden yaptım ben de bilmiyorum. Balkonumda oturamıyorum artık, bir ofis kiraladım. Bir ofis kiraladım ve o pezevenk kurusunu ortasına yığdım. Topuklu ayakkabılarımın altlarını bileyip üstüne üstüne gidiyorum. Topuğumun ucunu ellerine dayıyorum. Basmayacağım, ihtimallerden korkarak ortamlarda reddeddiği tüm duaları hatırlamaya çalışmasını istiyorum. Ben, havalarından geçilmiyorum. Bir insanı kızdırırsanız, araya soğukluk girer. Bir kadını kızdırırsanız, araya ateş girer ve kadın sizi yakar. Bir kadını kinlendirirseniz, edebi bir şey olmaz. O kadın, sizin ağzınıza sıçar. Sıçarım. Bu insan bozması pezevenkten intikamımı aldım almasına da, ben kendime kızıyorum. İşin kötüsü, birini sevmeye ne zaman başladığımı biliyorum. Biliyorum ve bu canımı çok acıtıyor. Bazen böyle olur, kadının yüreği bir galaksi kadardır ve sevince tüm sistem çöker. İnsan olmak benim suçum değil. Çok özlemedim. Aslında özledim. “Sen gittiğinden beri, iki hafta etti iki Kafka.” Yazan bir not ve içinde iki Kafka kitabı bulunan bir paket yapmıştı bana. Kafka okuyup okuyup kendi aklına sarmış, tripler bir şeyler. E canına soktuğumun evladı, dümdüz etti aklımı, yeksan etti kalbime. Bu intikam benim hakkımdır, ölüm benim hakkımdır, hayat benim intikamımdır.

Parçayı değiştiriyorum. Nefret eder Beck dinlemekten. Beck, ingilizce Mehmet Güreli demek. Al ulan o zaman, aklının derinindeki en sığ anında da mutsuz ol. Ağzına tıkadığım dantelli tangamın üstüne, içmediğim tüm sigaların izmaritlerini basıyorum. Dedim ya, bıraktım. Aklı çalıştırıyor.

Hayat akıla zararlıdır yazmıyor mu hepimizin alnında? Her zamanki gibiydi. Babamı yerde arayıp kozmosta bulamıyordum. Arada böyle yapar o. Bir güne kavuşur ve haftaları kendinden soğutur. Uzun zamandır anlatmıyordum, çünkü benim hayatımda bir şey anlatılması için, bir şeylerin bozulması gerekir. İşte anlatacak bir şeyim var. Çiçekli çan eteğim, siyah bluzum, ağlamaktan akan utanmış makyajım ve kızıl kadın saçlarım. Oğlum Gece, sen tam bir şırfıntısın.

Tanrı insanı mükemmel yarattı, ama insan öyle kalmadı. Biz de sanırım onun hatalarıyız. Bilmiyorum bunu düşünmedim gerçekten. İçimde gümbür gümbür bir ritm atıyor, bangır bangır, çala kalem bir hayat geçiyor ki aklımdan, ben o yerde yatan pezevenkten başka bir şey düşünemiyorum. Kimse iyi davranmak zorunda olmadığımı hatırlamam iyi oldu. Ben saniyelerüstü mükemmeldim, -di’li geçmiş zaman bir mastürbasyondur ve ego sadece kahır boşaltır diyorum ya. Bu gece, bu adam ölecek. Hatıralarım da. Benim dertleşmekten anladığım bu. Bu yaşadığımız an, bir evren bozması. Ve birinin evreni öldürmesi gerek.

Spor yaptığım zamanlardan kalan bir atikliğim de var, yer çekimine duymadığım bir saygı da. Bir çeviklik üstüne atlıyorum ve ağzındaki çamaşırları çıkartıyorum. Tırnağımla gırtlağına bir çizgi çekip, “Naber?” diyorum ona. “Bu senin cinayetin.” Korkudan aklına doğru işiyor.

“Özür” diyor “Dilerim.”

“Kabul” Diyorum. Gözleri parlıyor. “Ama ben tanrı değilim, git onunla hesaplaş.” diyip bıçağı boğazına saplıyorum. Dök mürekkebi, bitir işi. Ofisimin tavanı, bir gökkuşağı heyulası gibi oluyor. Her yerime kırmızı akıyor. Ben kendimi sonunda hayattan kurtardım. Durun da anlatayım.

“Ah” dedim, tüm akan kanların üzerine. “Kendimi ne özlemişim.”