‘68’in İşçileri kitabının yazarı Zafer Aydın, “Bu kitapta sıradan işçilerin politik, kültürel ve düşünsel değişimlerini onların militan mücadelelerinin ışığında aktarmaya çalıştım” diyor.

Geleceksizleşen gençlik mücadele birliği yapmalı

ÖZKAN ÖZÖNEY

İşçilerin Haziranı - 15-16 Haziran 1970 kitabının yazarı Zafer Aydın’la Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı ‘68’in İşçileri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Kitap, Zafer Aydın’ın bir önceki kitabı İşçilerin Haziranı - 15-16 Haziran 1970 için görüşme yaptığı işçilerden yirmi üçünün kısa biyografilerinden oluşuyor. Zafer Aydın, özellikle sendikalarda üst düzey görevlerde bulunmamış işçileri seçtiğini belirtiyor ve ekliyor; "Sıradan işçilerin politik, kültürel ve düşünsel değişimlerini onların militan mücadelelerinin ışığında aktarmaya çalıştım."

►68 Hareketi dendiğinde insanların zihninde daha çok kitlesel ve militan bir öğrenci hareketi canlanıyor. Daha önce de 1960’lı yıllardaki işçi hareketine odaklanan çalışmalarınız var. Bu çalışmalar ve ‘68’in İşçileri kitabınızı yazma motivasyonunuzu ve kitabın yazım sürecini anlatır mısınız?

Uzun süredir işçi hareketinin içerisinde çalışıyorum ayrıca emek hareketinin tarihine de özel olarak ilgi duyuyorum, çalışmalarım da doğal olarak bu doğrultuda şekilleniyor. 60’lı yıllardaki işçi hareketi üzerine yaptığım çalışmalardan İşçilerin Haziranı – 15-16 Haziran 1970 kitabı için çoğunluğunu işçilerin ve sendikacıların oluşturduğu 119 kişiyle sözlü tarih görüşmeleri yapmıştım. Bu görüşmeleri yaparken şunu fark ettim görüştüğüm insanların çoğu 68’in işçileriydi. Şunu da itiraf etmeliyim ki elbette teorik olarak 68’in bir işçi kuşağı olduğunu biliyordum. Fakat devrimci gençlerle görüşmelere giderken, “68’in gençleriyle” görüşmeye gidiyorum diye düşünürken işçilerle ilgili böyle bir algım yoktu. Ancak görüşmeleri yaptıkça, karşımdakilerin 60’lı yılların işçileri olduğunu fark ettim. Türkiye’nin devrimci gençleri, o dönemde işçilere göre daha öndelerdi. İnfazlarla, idamlarla ağır bedeller ödediler. Bunun doğal sonucu olarak da o dönemin işçileri, öğrenci gençliğin gölgesinde kaldı. Bu kitapla gölgede kalmış işçileri biraz daha görünür kılmaya çalıştım. 68 kuşağını bir yapboz olarak düşünürsek, bu yapbozun bütününe bakmak için bir zemin oluşturmak mümkün olabilir mi, onu denedim. Kitap bir yanıyla ayrı bir çalışma, bir yanıyla da İşçilerin Haziranı kitabının bir parçası. Kitabın omurgasını sözlü tarih çalışmaları oluşturuyor. Elbette, belgeler ve tanıklıklarla birlikte.

►Kitapta yer verilen yirmi üç işçinin; kültürel, sınıfsal ve politik kökenleri nelerdir? Ayrıca işçilerin değişim ve dönüşümleri de üzerine konuşulmaya değer bir konu. Neler söylersiniz?

Görüşme yaptığım işçilerin büyük bir kısmı köy kökenli. Aralarında Balkan göçmenleri ve az da olsa kent kökenliler de var. Yükseköğrenim görmüş işçiler de var, okuma-yazmayı askerde öğrenmiş olanlar da. Ancak büyük bir kısmı ilkokul mezunu. Çok büyük bir kısmı muhafazakâr ailelerden geliyorlar. Politik olarak, hayata daha çok sağ perspektiften bakan insanlar. Ancak büyük kentlere geldikleri zaman; işçilikle, sınıfla, sendikayla, siyasetle tanışıp; politikleşiyorlar. Hayatları değişiyor, düşünceleri değişiyor. Sinemayı, tiyatroyu, sanatı keşfediyorlar, yazı kaleme alıyor, şiir yazıyor, heykel yapıyorlar. Ülkemizin tanınmış, bilinmiş sanatçılarıyla, edebiyatçılarıyla ilişki kuruyorlar ve dolayısıyla yaşadıkları süreç içerisinde büyük bir değişim dönüşüm geçiriyorlar. Elbette yaşadıkları değişimde, sınıfsal ve siyasal bilinç edinmede esas faktör mücadele. Mücadele içinde yer almamış olsalar bambaşka hayatlar yaşamaları mümkündü. Aslında 68’in işçileri derken öncü bir işçi kuşağından, işçi sınıfı içinde bir azınlıktan söz ediyoruz. Ancak bu azınlık çoğunluğun çıkarları için mücadeleyi göze almış, bedel ödemiş ve ödedikleri bedellerden pişmanlık duymayan bir azınlık…

geleceksizlesen-genclik-mucadele-birligi-yapmali-923073-1.

►‘68’in İşçileri bugünden baktığımızda fazlaca radikal eylemlere başvuruyorlar. Mesela, fabrika işgalleri sıkça başvurulan radikal bir eylem biçimi olarak göze çarpıyor. Ayrıca 15-16 Haziran Eylemleri de bu dönemde gerçekleşiyor. Kitabınızda bu eylemlerin en ön saflarında yer alan işçilerin tanıklıkları, anlatımları var. Bu eylemlilikler hakkında neler söylersiniz?

68’in İşçileri’nin en karakteristik özelliği ne diye sorulacak olursa cevabı: Militanlık. Bu militanlığın en temel göstergesi de fabrika işgalleri. Fabrika işgalleri, sadece üretimi durdurup fabrikayı işlemez hale getiren eylemler değil aynı zamanda doğrudan işverenin mülkiyet hakkını hedef alan onun mülkiyetten doğan yönetim hakkını elinden alan bir eylem biçimi. Bunun sonucunda işverenler ya işçilerin taleplerine doğrudan boyun eğmek durumunda kalıyorlar ya da devletin devreye girmesiyle fabrikalarını geri alabiliyorlar. İşyeri işgallerine giden süreci tetikleyen de esas olarak işverenlerin iş yerinde işçilerin sendika seçme haklarına müdahale etmesi. Bu müdahalelere karşı dava açmak, adliye koridorlarında haklılığını kanıtlamak hem zaman alıcı hem de sonuç vermeyen yöntemler. Bu yüzden, işçiler o dönemde fabrika işgallerini en kestirme ve en etkili eylem biçimi olarak görüyorlar. Bu işgallerle birlikte artan politikleşmenin ve militanlaşmanın sonucu da 15-16 Haziran olarak karşımıza çıkıyor. 15-16 Haziran Eylemi’ne bu açıdan baktığımızda 68’in işçilerinin militanlaşmasının, elde ettiği deneyimin ve birikimin ayrıca da eylem kapasitesinin hem bir göstergesi hem de bir üst aşamasıdır.

►Kitabınızda öğrenci-gençlik ve işçilerin arasında çok yakın ve dayanışmacı bir ilişki olduğunu görüyoruz. O dönemde öğrenci-gençlik bugünden farklı olarak neler yaptı ki bu ilişki kurulabildi?

O dönem, esas olarak sol hareketin ve işçi hareketinin yükseldiği bir dönem. Dolayısıyla, mevcut düzeni değiştirmeye çalışan insanlar açısından önemli bir toplumsal dinamik olan işçi sınıfıyla iç içe olmak, ilişki içerisinde olmak ve mücadeleyi birlikte örgütlemek önemliydi. Gençlik o dönemde yalnızca ideolojik olarak işçi sınıfının öncülüğünü kabul edip birlikte bir mücadele örgütleme çabasıyla yetinmedi. Aynı zamanda birlikte olmanın araçlarını da yaratmaya çalıştı. Mesela, yaygın adı Kartal İşçiler Birliği olan, resmi adı ise İstanbul Bölgesi Umum İşçi Birliği olan bir örgütlenme var, Harun Karadeniz’in başını çektiği. Bu örgütlenme gençler ve işçilerin buluştuğu bir yer. Burası aynı zamanda, işçilerin tiyatro sahnesi, sanat evi, meslek edinme kursu ve eğitim yuvasıdır. Burada kurulan ilişkiler hem sendikal alana DİSK’e hem de siyasal alana taşınıyordu. Kartal İşçi Birliği; işçilerin gençlikle, aydınlarla ve sosyalistlerle buluşmasında incelenmesi gereken çok önemli deneyim. Bugün neoliberal politikaların geleceksizleştirdiği gençlik, her zamankinden daha yakıcı bir biçimde işçi sınıfıyla kader ve mücadele birliği yapmak zorunda.

►Kitabınızda kullandığınız biyografileri neye göre seçtiniz? Hayata geçirmeyi planladığınız yeni bir projeniz var mı?

Bu kitaptaki biyografiler, sendika merkez yöneticiliği yapmamış olanlar arasından ve uzun görüşmeler yaptığım; yani hayatına dair pek çok anıyı, bilgiyi paylaşanlardan, yaşam öykülerinin yazılmasına onay verenlerden oluştu. Hayatı iz bırakarak yaşamış insanların izlerini kalıcı hale getirmek, haklarını teslim etmek istedim. Şu anda İşçilerin Haziranı kitabını bir belgesel yapma projesi var, onun için çalışıyoruz.