Şerif Gören’in çektiği, Müjde Ar’ın oynadığı, seksenleri sevenin çok seveceği; kadının özgürlüğü ve gelenek ekseninde yaşadığımız kırılmanın izinden giden bir film Gizli Duygular.

Gelgelelim 31: Bir kırkambar denemesi
ONUR CAYMAZ  onurcaymaz@hotmail.com
 
Şerif Gören’in çektiği, Müjde Ar’ın oynadığı, seksenleri sevenin çok seveceği; kadının özgürlüğü ve gelenek ekseninde yaşadığımız kırılmanın izinden giden bir film Gizli Duygular. Nasıl bir saflıktan, iftar programlarında “damat, genç kayınvalidenin elini öperken şehvet hissine kapılmamalı, gönlüne hâkim olmalı” noktasına geldiğimiz bu filmde apaçık görünür
 
Sartre, “liberal iğrenç bir sözcüktür” derken ne Markar Esayan’ı ne de Yıldıray Oğur’u tanımıyordu ama bir gerçeği dile getirdiği kesindi. Üstadın bu çok alıntılanan cümleyi nerede söylediği pek bilinmez genelde. Anlatayım; meşhur alıntı, 1981 yılında, Simone de Beauvoir’un hazırlayıp Gallimard’ın yayımladığı Entretiens Avec Jean-Paul Sartre, Août-Septembre 1974 adlı kitapta, “libéral est un mot ignoble” şeklinde yer alır. Varlık Yayınları, bu kitabı Nesrin Altınova’nın çevirisiyle 1983’te, Veda Töreni-Jean Paul Sartre ile Söyleşiler şeklinde yayımlar. Cümle 492. sayfada “liberal rezil bir sözcüktür” diye geçer; aslında ignoble kelimesi alçak, iğrenç, bayağı diye de çevrilebilir. Peki bağlamı nedir, nasıl geçiyor diye soracaklara da ilgili pasajda Sartre’ın özgür eylemleri, Cezayir’e desteği konu edilmekteydi diyerek alıntı geçeyim:
“Simone de Beauvoir- Doğu’nun yazarları ve aydınlarıyla belli bir çalışma yapmaya kalkışmayı göze almanızın nedeni de özgürlük eğiliminiz midir? 62-66 yılları boyunca SSCB’ye yaptığınız şu gezilerin liberal aydınların kendilerini liberalleştirmelerine yardım etmeye çalışmak gibi bir anlamı mı vardı?
Sartre- Liberal rezil bir sözcüktür.”
***
Şerif Gören’in çektiği, Müjde Ar’ın oynadığı, seksenleri sevenin çok seveceği; kadının özgürlüğü ve gelenek ekseninde yaşadığımız kırılmanın izinden giden bir film Gizli Duygular. Füsun Demirel (Aysel) ve Müjde Ar (Ayşen), bu filmde aynı evde kalan, orta yaşa yaklaşmış iki genç kızı canlandırır. İkisi de toplumsal ahlak denen işkence tezgâhında kavrulan iki geçkin kız. Aysel nişanlı, Ayşen’in elineyse henüz erkek eli değmemiş. Karşı apartmana, bu ikilinin göz hizasındaki daireye Self Control eşliğinde (Ayşenlerin evinde Türk Sanat Müziği çalar) Ayşecan ve sevgilisi (kocası değil) taşınır; darbe sonrası entelektüel çevreler... Tutucu Ayşen, geceleri Necati Cumalı’dan Ay Büyürken Uyuyamam’ı okur; erotik sahneleri düşleyerek uyur. Bir de Cem (Bülent Bilgiç) vardır; Ayşen’in ilk “ciddi” ilişkisi. Cem, Ayşen ve Ayşecan arasındaki aşk üçgeni, seksenlerin puslu ışığından bugünün çiğ karanlığına nasıl vardığımızı anlatır. Bu arada filmde, yağmur altındaki durakta Müjde Ar’a “sizi evinize bırakayım” diyen adam Şerif Gören’dir. Çiçek Bar’a, büyük ihtimalle set sırasında gelip Cem’in entelektüel arkadaşlarını çok güldüren Şener Şen’in de sinema tarihimizdeki en kısa rolü bu filmdedir. Nasıl bir saflıktan, iftar programlarında “damat, genç kayınvalidenin elini öperken şehvet hissine kapılmamalı, gönlüne hâkim olmalı” noktasına geldiğimiz bu filmde apaçık görünür. O günkü ve bugünkü hali düşünüldüğünde, son sahnede Müjde Ar’ın “ne güzel gülüyor” dediği Yaşar Alptekin de filmin küçük sürprizidir.
***
Kırkambar serisinin otuz birinci bölümüne gelmişken biraz da bu ayıpçı sayıdan yani mastürbasyondan bahsetmek yerinde olur. TDK halen bu kelime için özdoyum önerisinde bulunmadı değil mi? İnsanın en hoş eylemlerinden birini tanımlayan bu kelimeyi neden 31 rakamıyla kodlamışız acaba? Bu bile bu coğrafyanın ahlak yapısının nasıl sakat çatıldığına işaret etmekte. Şöyle izah edeyim: Hulki Aktunç babamızın Büyük Argo Sözlüğü’ne göre 31 sayısı ebced hesabıyla Osmanlıcada el sözcüğünü oluşturan harflere (elif 1, lam 30, elif ve lam 31) karşılık gelir. Malum, Osmanlı zamanında sekse dair her şey yaşandığı halde uluorta konuşmak yasak olduğundan halk böyle bir “şekil yapmıştır”. Milli iradenin gazetesinde, ecdatlarını pek seven milleti için yazan Engin Ardıç beyefendinin Şengül Hamamı diye bir kitabı vardır, zamanında seks tarihimizin karanlık köşelerine dair yazılmıştır. Muhtemelen bugün olsa yazamazdı Ardıç, başbakanı kızardı; özgürlük bir tür bedeldir çünkü. Sonra efendim, Jim Morrison’un bu “özdoyum” eylemini sahnede yapmışlığı vardır. Frenkler bu işi “sol el” diye tanımlar, “la main putain” (orospu el) diyen de mevcuttur. Harry Mathews’in Eşsiz Hazlar başlıklı Mastürbasyon Külliyatı adlı bir kitabı da vardır (Sel bastıydı). Ece Ayhan’ın bir anısı gelsin şimdi de: Rivayet odur ki bir gün sohbet ettiği gence “hangi elle 31 çekiyorsun” diye soran şaire, genç “sağ elimle” der. Cevap nettir: “Arada sol elinle de çek, kaçamak yapmış gibi olursun!” Ustamız Cemal Süreya da eşsiz günlüklerinde bu mevzuata değinir: “Çok mastürbasyon yaptım. Uzun yıllar, özellikle de on iki - yirmi beş yaş arası, hayatımın en önde gelen işi oydu. İğrenirdim kendimden. Her başarısızlığımı ona bağlardım. Her seferinde bir daha yapmamaya yemin ederdim. Yine de günde beş, on kez yapmaktan kendimi alamazdım. Ortaokulda elden ele gezen bir kitapçık vardı. Lokman Hekim (!) imzalı, otuz iki sayfalık bir şey: Otuz Bir Çekmenin Zararları! Kitabı okuduktan sonra o iğrenme duygusuna bir de korku eklendi. Verem olmak vardı işin sonunda, erken yaşta cinsel güçsüzlük, beyin sulanıyor...

Lokman Hekim’in kitabından sonra işi daha sıklaştırmıştım. Sapık olarak görüyordum kendimi. Kısacası, büyük bunalım. Bir gün bir gazete ya da dergide küçük bir yazı gördüm. Mastürbasyonun zararsız olduğunu anlatıyordu. Bir anda her şey değişiverdi. Bir aydınlanma oldu. Bir sevinç geldi şurama kondu. Kestim o yazıyı. Aylarca cebimde gezdirdim. Günde beş vakit çıkarıp yeniden okuyordum. Arkadaşlarıma da gösterirdim. Sıklıkta bir değişiklik olmadı. daha doğrusu hemen olmadı. Ama bunalımdan o saat kurtulmuştum.” Son olarak yine Ece Ayhan, Sivil Denemeler Kara adlı kitabında Cemal Süreya’nın ortaokulda parasız yatılı okurken yoksulluktan bir karikatüre bakıp bu işi yaptığını anlattığını söyler. Böylece bitirelim.