Çocuklarımızı nasıl bir eğitim bekliyor? Sendikaların itirazları doğru mu? AKP bu yasayı niçin bu kadar istedi?

Çocuklarımızı nasıl bir eğitim bekliyor? Sendikaların itirazları doğru mu? AKP bu yasayı niçin bu kadar istedi? Arka planda muhafazakâr anlayış mı, piyasa mı var? Nasıl bir mücadele pratiği geliştirmeli? Tüm bu sorulara yanıt aradık. 4+4+4 diye bilinen eğitim yasası gündeme geldiğinden bu yana bu sorularla meşgul olduk. Yanıtlar aradık.
Akademisyenlere, sendika başkanlarına, öğretmenlere, velilere sorduk. Akademisyenler sistemin muhafazakâr bir kuşak yaratmak istediğine ve yasallaşan sürecin pedagojik açmazlarına değinirken, sendikalar özel sektöre çırak yetiştireceğine ve özel okulların artacağına vurgu yapıyor. Öğretmenler ve veliler ise neyle karşı karşıya olduklarını bilmediklerinden yakınıyorlar. Yasaya hangi açıdan bakılırsa bakılsın ulaşılan sonuç sermaye severlikle, muhafazakâr-gerici ideolojinin mükemmel işbirliği oldu.

Gençler rıza üreterek sömürülecek

ESRA KOÇAK

Yazı dizimizin ilk bölümünde, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi ve Politikası Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nejla Kurul ile kafamızdaki sorulara yanıt bulmaya çalıştık

»Siyasal İktidarın yeterince tartışılmadan ve demokratik olmayan usullerle yasalaştırdığı üç dörtlük zorunlu eğitim modelini nasıl değerlendiriyorsunuz?

4+4+4 düzenlemesi, bir boyutuyla siyasal iktidarın, işçi ve emekçi sınıfların ve yoksulların sisteme yabancılaşmasının giderek artması nedeniyle bir şeylere sarılma ihtiyacını öngörür. Bir yandan kapitalizmin günahlarını öbür dünyaya havale ederken, aynı zamanda bu dünyada olan bitene ilgisiz dindar bir kuşak yetiştirmeye dönük bir projedir. Kapitalist yaşamlık alanın işsizlik, açlık, açıkta kalma ve güvencesizlik korkusunu, muhafazakâr yaşamla perdeleyerek “rıza üretmek” yoluyla çocukların ve gençlerin sömürülmesi amaçlanıyor: Ucuz, eğitimli ve itaatkâr kuşaklara sahip olmak.

4+4+4 ile “eğitimde reform” görüntüsü altında gerçekleştirilen dönüşüm, sistemi sorgulamayan, sistemle uyumlu dindar çocuk işçilerin ve geleceğin yetişkinlerinin yetiştirilmesi egemenlerin geleceğini sağlama almak için alınmış bir önlem niteliğindedir.

Bununla ilişkili olarak, ucuz, esnek ve güvencesiz çalışan ama verimliliği ve itaati yüksek işçiliği önümüzdeki onlarca yıl için model hale getirmeyi hedefleyen “ulusal istihdam stratejisi” de olsa olsa bir yarı sömürge ülkenin kendi emekçisini yerli ve yabancı sermayeye köle haline getirecek bir strateji olabilir.

KAMU VE ÖZEL OKULLAR AYRIMI YUMUŞATILDI

»Yasa eğitimde özelleşmenin son noktası. Bu okullara nasıl yansıyacak?

Esnek eğitim modeli, eğitimde “ilgi ve yetenek temelinde ilerleme” olasılığı kısmi olarak varken “eğitimi fiyatlandırma” ile ikinci bölüşüm ilişkilerini emekçi sınıflar aleyhine yeniden düzenliyor. Yasada ifade edilen bu modelde, 1739 sayılı yasanın 22. Maddesinde yer alan “İlköğretim kız ve erkek bütün çocuklar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır” ibaresi kaldırılmıştır. Yasanın önceki hükmüne rağmen, ilköğretim okullarında ticarileşmenin ve okul içinde gelir yaratmanın da neden olduğu bir ayrışma yaşanırken, yeni düzenlemeyle ilköğretimin piyasalaşmasının engeli olabilecek bir düzenleme de ortadan kaldırılmıştır.

Böylece eğitim hizmetinin üretiminde kamu ve özel okullar ayrımı yumuşatılmıştır. Başka bir gelişme olmazsa, devlet okulları da eğitim için piyasa benzeri fiyatlandırmaya gidebilecektir. Burada yoksul emekçi sınıfların çocuklarının devlet okullarına gitmekten başka seçeneği bulunmuyor. Bu okullarda, okul yönetimlerinin okul için ailelerden gelir sağlaması mümkün değildir. Sorun, orta ve üst orta gelir gruplarından ailelerin çocuklarının hangi okullara devam edeceğidir.

»Erken mesleki yönlendirme konusunda ne düşünüyorsunuz?

Erken mesleki yönlendirmeyle statüko üretiliyor, çocuk ve gençlerin çok yönlü gelişimi engelleniyor. Kapitalist eğitim sistemi, toplumsal işbölümü bağlamında zihinsel emek (kafa) ve bedensel (kol) emeğini birbirinden ayırır; eğitimin amaç ve yapısını, eğitim programlarını ve içeriğini bu doğrultuda düzenler.

Çocuk ve gençlerin üretken faaliyetlerinin okulda ve kentsel yerleşim yerlerinde kullanım değeri yaratmak üzere olabileceği düşünülebilir. Ancak çocuk ve gençlerin artı değer yaratma ve emek sömürüsünün olduğu işyerlerine/işletmelere ucuz işgücü olarak gönderilmesinin yaratacağı tehditler üzerinde çok az duruluyor.

Varolan eğitim sistemi içinde erken mesleki yönlendirme, çocukların temel eğitimiyle hedeflenen “çok yönlü gelişimi”ni engelleyicidir. Son yıllarda “gecikmiş ergenlik”, “uzatılan gençlik” gibi kavramlarla işaret edilen bu durum, kariyere yönelik belirleyici meslek seçimi ve tercihlerin 17-18 yaşlarına kaydırılmasını gerekli kılıyor

ZORUNLU SEÇMELİ DERSLER
»Yasa laik eğitim sistemin sonu olarak da değerlendiriliyor. Siz nasıl yaklaşıyorsunuz?

Dört üçlük modele göre, ortaokul ve liselerde, Kur’an’ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulabilecek. Diğer inanç grupları için de Temel Dini Bilgiler gibi bir dersten de söz ediliyor. Bu derslerin büyük ölçüde yöneticiler eliyle “zorunlu seçmeli dersler” olarak okutulacağını tahmin ediyorum. Ayrıca bu girişimin laiklik ilkesine aykırı olduğunu, din ve bilim arasındaki gerilimin okulda öğrenci ve öğretmenlerde çatışma yaratacağını düşünüyorum.

Bakanlık bu dersleri, “bireysel kültürel farklılıkları bir potada eriterek tek tip insan yetiştirme alışkanlığından” vazgeçmek olarak açıklıyor. Mahalle baskısı da düşünüldüğünde, okullar çevrede değişim yaratan mekânlar değil, çevresine uyum sağlamış alanlar olarak düşünülüyor. Özellikle imam hatip okullarının açıldığı bölgelerin araştırılması özellikle önemlidir. Bu durumda, insanlar, dini bir potada eritilerek tek tipleştirilmiyor mu?

Esnek modelin ikinci basamağında 10-11 yaşlarındaki çocukların “sosyal”, “fen-matematik”, “ticaret”, “din”, “sanat”, gibi ilgi ve yetenek alanlarına yöneleceği ifade ediliyor. Küçük yaştaki çocukların bu tercihlerini, özgür aile bireyleri veya okullar değil, esasta büyük ölçüde ailenin ve çevresinin sosyal ve ekonomik kökeni belirleyecektir.

DERSANELER ÖZEL OKULA DÖNÜŞTÜRÜLECEK

»Üniversiteye girişin “ortaöğretim başarı notu”na bağlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durum eğitimde eşitliği nasıl etkiler?

Üniversiteye girişin, eğitim olanakları birbirinden oldukça farklı okulların öğrencilere verdiği “ortaöğretim bitirme başarı notu”na bağlanması, dershanelerle okul arasındaki ilişkilerin başkalaşmasına yol açacaktır ve başka tedbirler alınmadığı takdirde bu durum eğitim eşitliğini zedeleyecektir.

Yasada “ortaöğretimi bitirme başarı notu” ve “başarı puanının yüzdesi” gibi ayrıntıları belirleyen maddeler kanunla düzenleniyor. Bu durum bir diğer maddede belirtilen “Yükseköğretim kurumlarına giriş ve yerleştirme işlemlerine ilişkin usul ve esasların Yüksek Öğretim Kurulu’nca belirleneceği” ifadesiyle çelişkilidir. Bu süreç, dershaneleri ortadan kaldırmayacak, dershaneleri bu kez okul başarısı için uğraşmaya, diğer bir deyişle dershanelerle okullar arasındaki ilişkinin başkalaşmasına yol açacaktır.

Bu uygulama siyasal iktidarın geçmişte de denediği (başarılı ve yoksul öğrencilere özel okullarda okumaları için 1.000 TL. ödenmesi) projesinin yeniden hayata geçireceğini ‘müjdeliyor.’ Bu yolla kamudan özel okullara kaynak transferi, özellikle dershane sektöründe güçlü olan sivil toplum örgütlerinin işine yarayacaktır.

HEM ÇOCUKLAR HEM ÖĞRETMENLER ZORLANACAK

»İlköğretime başlama yaşı 66 ay (5,5 yaş) olarak belirlendi. Bu yaştaki çocuklar eğitime pedagojik olarak ne kadar hazır olabilir?

Zorunlu eğitime başlama yaşının 5.5’e çekilmesi, okulların fiziksel koşullarında ve öğretmenlerin çalışma koşullarında önemli değişiklikleri gerektirir. Bu değişikliklerin yapılmadığını, okulların ve öğretmenlerin bu sisteme hazırlanmadığını tahmin ediyorum. Konuştuğum okul yöneticileri ve öğretmenler endişelerini belirtiyorlar. İlköğretim okulları ve liselerin fiziksel olanaklarının, toplumsal sınıfların mekânsal ayrışması ve okulda gelir yaratmanın bir sonucu olarak birbirinden ayrıştığı açıktır. Özellikle dersliklerin oldukça kalabalık olduğu okullarda, 5 yaşın gerektirdiği öz bakım becerilerini karşılamada, öğretmenler bu sınıf mevcutlarıyla yeterli olamazlar. Öğretmenlerin kalabalık sınıfı geride bırakıp, gereksinme duyan çocukla tuvalete gitmesi, çocuğun yemeğini yemesine yardımcı olması, altına kaçırdığında gereğini yapması, ayrıca bu yaş grubunun gereksinme duyduğu ilgiyi gösterebilmesi, olanaksız olmasa da çok güçtür. Bu uygulama, 5 yaşında öğrencisi olan sınıf öğretmenlerinin çalışma koşullarını ağırlaştıracağı gibi çocukların da ihmaline yol açabilecek.

OECD’nin sosyal adalet indeksinde bir gösterge olarak, “erken çocukluk eğitimine ayrılan kamu harcaması” kullanılıyor. Bu gösterge bağlamında Türkiye’nin sırası 31 ülke arasında 30. sıradır.

LİBERAL FİLOZOFLARI ŞAŞIRTMANIN ZAMANIDIR

»Peki, bundan sonra size göre ne olabilir?

‘4+4+4 modeli’ Meclis’ten rüzgâr gibi geçmiş ve yasalaşmıştır. Ancak yaşam alanlarımız her zaman düşüncelerle belirlenmez. Eğitim pratiğinin kendisi daha özgün düşünceleri doğurabilir. Yasanın doğuracağı sakıncalar halka anlatıldığında, daha özgürlükçü ve eşitlikçi yasaların çıkarılmasına dönük muhalif çabaların hakkı saklıdır. Halkın desteğini almak üzere çalışmak, sadece eğitim alanında değil, sağlık, sosyal güvenlik, sosyal konut, enerji, su vb kolektif malların üretimi ve dağıtımı konularını da kapsayacak bütünsellikle olmalıdır. Liberal filozofların tek umudu, ‘cahil ve bilinçsiz’ halkın (!) hiçbir zaman örgütlenerek bir araya gelip iktidarı talep edememeleridir. Bence liberal filozofları yanıltmanın tam zamanıdır!