Google Play Store
App Store

Adana’dan 4 ödülle dönen ‘Sanki Her Şey Biraz Felaket’ filmi genç kuşağın sıkışmışlığını anlatıyor. Yönetmen Subaşı, “İzleyiciler ne onlara acısın ne de alay etsin istedim. Niyetim seyircinin olup biteni sorgulamasıydı” dedi.

Gençlere acımayın olanları sorgulayın
Ödüllü filmin başrollerinde İbrahim Arıcı ve Melisa Bostancıoğlu yer alıyor. (Fotoğraf: Umut Subaşı)

Işıl ÇALIŞKAN

Yılın gelenekselleşen film festivallerine damga vuran filmlerden biri kuşkusuz Umut Subaşı’nın yazıp yönettiği ‘Sanki Her Şey Biraz Felaket’ filmi oldu. Öyle ki, kazandığı ödüllerle de başarısını taçlandırmış oldu film. 30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo ve SİYAD En İyi Film Ödülü'ne değer görülen ‘Sanki Her Şey Biraz Felaket’, Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde Yeni Bir Senaryo ödülüne değer görüldü.

Büyük şehirde yaşayan 4 gencin sıkışmışlığını konu alan film, içinde bulunduğumuz dönemi gençlerin yaşadıklarıyla sorgulatıyor. Filmin oyuncu kadrosunda Melis Sevinç, Melisa Bostancıoğlu, İbrahim Arıcı, Mert Can Sevimli yer alıyor. İlk uzun metraj filmini çeken Subaşı, oyuncuların yeni yüzler olmasını özellikle tercih etmiş.

Filmin yönetmeni Umut Subaşı'yla "Sanki Her Şey Biraz Felaket"i konuştuk.

Yönetmen Umut Subaşı

Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin ardından Adana Altın Koza Film Festivali’nden de çok sayıda ödül aldınız. İlk uzun metraj filminizin ödüllendirilmesi güzel bir motivasyon olsa gerek. Bu ödülün sizin için nasıl bir anlamı var?

Ödüller her zaman devam edebilmek için güzel bir motivasyon oluyor elbette. Film, birbirine hiç benzemeyen üç farklı jüri tarafından takdir edildiği için mutluyum

Sanatta yarışma fikrine nasıl bakıyorsunuz?

Elbette çok doğru bulduğum bir fikir değil. Fakat ticari kaygıları düşük filmlere de maalesef bir market değeri yaratmak gerektiği için böyle bir durum var ve biz de ister istemez parçasıyız.

Günümüz Türkiyesinde yaşayan 4 gencin yaşadıkları aslında bir kuşağı temsil ediyor. Bu kuşağı beyazperdeye taşımayı neden önemli buldunuz?

Öncelikle bu kuşağın bir parçası olduğum için bu dönemle ve bu jenerasyonla ilgili bir film yapmak benim için çok zor bir karar olmadı. Filme çalışmaya başlarken bu nesil kesinlikle sinemaya aktarılmalı diye düşünerek değil, içimden gelerek işe giriştiğim için önemli bulup bulmadığım üzerine çok düşünmedim açıkçası.

Sanki Her Şey Biraz Felaket, yeni neslin kaygılarını mizahi bir yolla anlatıyor. Bu nesli anlatırken hassasiyetleriniz oldu mu?

Karakterlerle seyirci arasında bir mesafe yaratmaya çalıştım. İzleyiciler ne onlara acısın ne de onlarla alay etsin istedim. Niyetim seyircinin bu gençlerin yaşadıklarına ortak olmasından ziyade olup biteni sorgulamasıydı öncelikle.

Filmi izlerken güldüren detaylar aslında durup düşündüğünüzde durumun vahametini de ortaya koyuyor. Filmden sonra ağlayanlar da oldu. Bu iki duyguyu bir arada seyirciye hissettirmek sizin için nasıl bir deneyimdi?

Beni en çok şaşırtan ve memnun eden durum sanırım bu. Film yapımının bir sürü aracıyla seyirciyi filmden, hikâyeden koparırken bir yandan da bazı yoğun duygularda tutabildik gibi görünüyor. Bu duyguların da seyirciden seyirciye değişmesi ayrıca hoşuma gidiyor çünkü her bir seyircinin filmden ne almak istiyorsa onunla sinemadan ayrılmasını isteyen biriyim.

“SADECE DERTLERİMİ OYNADIM”

Filmin çekildiği sırada konservatuvarda son sınıf öğrencisi olduğunu söyleyen Melisa Bostancıoğlu, genç kuşak bir oyuncu olarak bu projede yer alma tecrübesini şu ifadelerle anlattı: “Filmi izlediğimde ise mezun ve çalışan bir oyuncuydum. Bu yüzden izlediğimde benim için filmin anlamı çok daha farklıydı. Oyuncu olmanın ötesinde genç bir insan olarak dert edindiğim şeylerin böylesine güzel bir dille aktarılmış olması filmi farklı bir yere koymamı sağladı. Özellikle duygularını ifade etme tarzı olarak benden böylesine farklı bir karakter olan Zeynep’i oynadığım için ekstra şanslı hissediyorum. Ben duygularımı daha olduğu gibi yaşayan bir insanım. Zeynep içine kapanık bir kız.” Bu projede yer aldığı için çok mutlu olduğunu dile getiren Bostancıoğlu, “Sürecine tanık olduğunuz ve inandığınız bir filmin bu şekilde ödüllendirilme çok gurur verici oluyormuş” dedi.