‘Geniş’ blok!

ALİ HAYDAR HAKVERDİ - CHP Milletvekili

Soru şu; Bahçeli, 15 Temmuz öncesi bir türlü gerçekleştirilemeyen MHP kurultayı döneminde Başkanlık sistemine razı edilmiş miydi?

Görünen o ki Bahçeli, MHP genel başkanı olarak kalmasının diyetini Erdoğan’ın başkanlık hayallerini destekleyerek ödeyecek. Ancak Bahçeli'nin Başkanlık sistemine giden bu yolun nihayetinde "ne alacağı" bu pazarlıklara dâhil edildi mi bunu henüz bilmiyoruz. Belki de Bahçeli bu sürecin sonunda sadece MHP'nin son genel başkanı olma unvanı ile yetinecek. Ancak seçim dönemlerinde yapılan 17-25 Aralık yolsuzluk temalı mitingler MHP tabanındaki etkisini hâlâ devam ettiriyor. Bu nedenle Bahçeli 180 derecelik bir dönüş yaptıktan sonra tabanını birden kaçak saray kapısında kuyruk olmaya ikna edemeyecek gibi görünüyor.

Maalesef ülkemizde iktidar tarafından birçok karşıtlık körüklendi. Bu kutuplaşmalar siyasi arenada birbirine tezat birçok denklemin oluşmasına da vesile oluyor. Ancak bir gerçek var ki bu ülkedeki en kalabalık politik motivasyonu PKK karşıtlığı oluşturuyor. Erdoğan, başkanlık stratejisinin arka planını da bu karşıtlık ve 15 Temmuz darbe girişimi ile oluşturmak istiyor. HDP eş genel başkanları ve vekillerine yönelik operasyonların amacı da budur. Milyonlarca seçmenin iradesini tutsak etmek demokrasimizin üzerine sürülmüş kara bir lekedir. Bu operasyonlardan bir gün önce gerçekleşen Erdoğan-Bahçeli buluşmasında hangi konuların görüşüldüğünü tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. Partisinin grup toplantısında “Fiili duruma hukuki yol aranmalı” diyerek başkanlık tartışmalarının fitilini yeniden ateşleyen Bahçeli, görünen o ki kendi seçmenini dahi buna ikna etmekte zorlanacak. Ancak Erdoğan da Bahçeli de iyi biliyor ki; mevzubahis HDP karşıtlığı olduğunda, bu motivasyon, ülkenin büyük kabalıklarını bir arada tutuyor. Bu nedenle başkanlık propagandasında karşılarına esasen HDP'yi alacaklar. HDP'nin marjinalleşen görüntüsünü başkanlık karşıtlarını yalnızlaştırmak için kullanacaklar. Tam da bu noktada kurdukları tezgâhı iyi okumak gerekiyor. Anaakım medyanın, sosyal medya trollerinin, cenaze törenlerinde önümüze kurşun atanların ve kurşun sıkanların vs... hepsinin amacı aynı. Bizi algıda, alanda ve söylevde HDP ile ortaklaştırmaya çalışmak. Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyonu da bu çerçevede okumak gerekiyor.

Şimdilerde bir grup arkadaş ülke başkanlık sürecine hazırlanırken sosyal demokratların HDP ile yan yana durmasını istiyor. Faşizme karşı geniş bir demokrasi bloku kurulması gerektiği dillendiriliyor. Niyetten bağımsız bir gerçek var ki; bu süreçte Türkiye partisi olma hedefinden hızla uzaklaşan HDP’nin dahil olduğu hiçbir blok genişleyemez. Bu nedenle laik parlamenter sistemin savunusu her şeyi etnik siyasete kurban eden bir siyasal yaklaşımın eline bırakılamaz. Şimdi bir kısım solcu arkadaşın “parlamenter sistemin savunusu” dediğimde burun kıvırdıklarını görür gibiyim. Güzel kardeşim şu an ülke sosyalizm mi yoksa cumhuriyet mi tartışması yaşamıyor. Bu mevzi kaybedildiğinde yerine tek adam diktasının geleceğini ve laik rejimin tehlikeye gireceğini hatırlatmak isterim.

Ülkede şu an iktidar kaynaklı yaşanan birçok politik manevranın temelinde başkanlık planı var. Ancak yazının başında da söylediğim gibi MHP tabanını AKP ile olası bir ittifaka hazırlayabilmiş değil. Üstelik AKP de seçmeninin bir kısmını başkanlık sistemine henüz ikna edebilmiş değil. Onların cephesinde beliren bu çatlak ne kadar derinleşir? Buna oluşan tablonun ne kadarına hâkim olacağımız belirleyecektir. Bu nedenle sosyal demokratlar ve devrimciler tam da bu çatlakta siyaset yürütmeli ve bu ayrışmayı halk lehine derinleştirmelidir.

Burada hep birlikte başka bir gerçeğin de tespitini yapmak zorundayız. Sosyal demokrasi özellikle ekonomik ve siyasi kriz dönemlerinde devrimci hareketin rüzgârına katılma eğilimindedir. Devrimci hareketin buradaki zayıflığı nedeniyle ülkede etnik çatışmalar sınıf mücadelesinin önüne geçiyor. Bu nedenle ülkemizde güçlü bir devrimci hareketin eksikliğini en çok yaşayanlardan biri de sosyal demokratlardır. Burada bahsettiğim sınıf mücadelesinde sorumluluk alan ve başka bir dünya mümkündür diyerek kimsenin kuyruğuna takılmadan siyaset yürütmek isteyen hareketlerden bahsediyorum. Ülke ekonomik krizlerle boğuşurken, halklar Türk Kürt diye ayrıştırılıp yoksullar birbirine düşürülmüşken bu ayrışmada taraf olacak kadar benlik kaybı yaşayanlardan bahsetmiyorum. Öyleki her şeyden önce halk diyen bir ideolojiyi Kızılay’ın göbeğinde bomba patlatanların peşine takmaya çalışanlar da ülkenin içerisinde bulunduğu karşı devrimci tablodan sorumludurlar. Bu noktada etnik siyasetin çıkmaz sokaklarında kaybolmamış, kuyrukçuluktan uzak, ülkenin birliğinden ve beraberliğinden yana, halka karşı sorumluluk hisseden tüm güçlerin kendi mevzilerinde mücadele bayrağını yükseltmesi gerekmektedir.