Her gece saat 21:00’de Türkiye’nin sokakları bir teşekkür ve minnetin alkış sesleriyle çınlıyor. Türkiye’nin fedakar sağlıkçıları halkın sağlığını tehdit eden koronavirüse karşı kimi zaman ihtiyaç duydukları malzemelere erişemeden, kimi zaman şiddet endişesiyle burun buruna, hiçbir zaman emeklerinin karşılığını alamadıkları bir düzen içerisinde mücadele veriyorlar. Hayat kurtarmak için kendilerinden veriyorlar. Üstelik bunu yıllarca meslek örgütleri Türk Tabipleri Birliği’nin özelleştirilmiş sağlık hizmetlerinin kendisinin bir sağlık tehdidi olacağına dair yüksek sesle itiraz ve taleplerinin görmezden gelinerek kurulduğu bir düzende yapıyorlar. Bu itirazların ne kadar haklı olduğu günden güne, çok da maliyetli bir biçimde ortaya çıkıyor. Uzun lafın kısası, bu dönemde birilerine teşekkür edilecekse kime edileceği bellidir! Değerli sağlık emekçileri, tüm emekleriniz için çok teşekkür ediyoruz.

En temel insani, ekonomik ve sosyal haklarımız olan tüm kamusal alanların hunharca özelleştirilmiş olması bugün yaşanan koronavirüs krizinin etkilerinin, olması gerekenin çok ötesinde olmasına yol açıyor. Bugün de aynı zihniyet devam ediyor. Şimdi de koronavirüsten korunmak için “özelleştirilmiş OHAL” önerisi ile karşı karşıyayız. Her şeyden önce bir şeyin altını kuvvetle çizmek gerekiyor: Yaşadığımız durum olağanüstü, ihtiyaç duyduğumuz reçete ise sosyal izolasyon. Bir yönetim biçimi olarak OHAL ile ikisi arasındaki farkı gözetmemek böylesi bir dönemde azaltmamız gereken paniği çokça artırma riski taşıyor.

Sosyal izolasyonun amacı kendimize belli kalkanlar oluşturabilmek. Bireysel olarak oluşturabileceğimiz kalkanlar var; elimizi sıkça yıkamak, yakın temastan kaçınmak gibi. Ama bunların bir sınırı var. Esas ihtiyaç duyulan kalkan mümkün olan en çok sayıda insanın bir süre evde kalması. İşte bunun için bireysel kalkanlar yetmiyor. Sosyal devletin güçlü kalkanına ihtiyaç var. İşsiz olanların yüklerini omuzlarından alacak desteklere, çalışanların işsiz kalma kaygılarını ortadan kaldıracak güvencelere, sosyal yardım alan yurttaşlarımızın güçlü bir sosyal devletin korumasını hissedecekleri adımlara ihtiyaç var. Aksi halde evde kalabilmek sözde kalır.

Özetle, sağlık açısından elzem olan sosyal izolasyonu mümkün kılacak olan bu kalkanı sağlaması gereken ekonomi ve sosyal politikalar. Geçtiğimiz hafta iktidarın açıkladığı 19 maddeli “istikrar kalkanı” ise halkın çok ihtiyacı olan bu kalkanları gözetmekten, dolayısı ile sağlıklı günler sağlama hedefinden çok uzak. Hatta o derece ki pakete dikkatli bir gözle bakınca halka kalkan değil halkı ezen bu düzene kalkan olduğu açıkça ortaya çıkıyor.

Acil ihtiyaç korumasız halkın sosyal ve ekonomik bir kalkanla korunması, çalışan veya çalışmayan herkesin gelir kayıplarının önlenmesi. Ancak bu ihtiyaç istikrar kalkan paketinin yanından dahi geçmemiş. Çünkü istikrar kalkanının içinde konutçu müteahhitler var, bir avuç havayolu şirketi var ve bugünün borç düzeninin yeni kredilerle ayakta tutulma gayreti var. İstikrar kalkanında kimler ve ne yok? Sosyal devlet yok, halk yok, çalışanlar yok…

Halkın gelirini koruma hedefi olmadığı gibi bir de yeni borç kaygıları eklemeye dönük öneriler var. “Sosyal amaçlı kredi” adı altında halkın borç yükünü ve kaygısını arttırmayı hedefliyor istikrar kalkanı. Oysa, daha çok borç değil halkın ihtiyacı! Halkın ihtiyacı gelirini koruyucu adımlar, harcamalarını azaltıcı destekler, borçlarının yükünü azaltıcı adımlar. Halkın ihtiyacı konut kredisi değil! Halkın, konut için veya işyeri olan esnaf için, ihtiyacı kira desteği…

Kalkanda bunlar olmadığı gibi bir de iktidarın fırsatçılığı var. Rutin bir uygulama olan “asgari ücret desteğinin” devamını bir kriz politikası gibi gösteren, zaten yasal olarak bu koşullarda işleyecek olan 2 aylık telafi çalışma süresini 4 aya çıkartan bir fırsatçılık. Oysa ihtiyaç çalışanların sosyal izolasyonunu sağlayacak esnek çalışmayı yaygınlaştırmak, bunu sermaye adına kalıcı bir faydaya dönüştürmek değil.

İhtiyaç çok güçlü bir sosyal devlet. Rantçı yandaş müteahhitlere garanti ödemeleri yapacak 19 milyar TL’yi bulabilen bir bütçede, sosyal yardımları 2 milyar TL gibi utangaç bir düzeyde arttırmak değil. Ezcümle, koronavirüsten önce içine girdiğimiz kronikleşmiş krizi ve toplumsal bunalımı tetikleyen hangi yapısal düzen tercihleri ne idiyse, yine aynı tercihler şimdi koronavirüs krizine karşı “istikrar kalkanı” olarak karşımıza konuyor.

Halkın sağlığı için, yaşamsal mücadelemiz için “halk kalkanı” talep etmeliyiz. Güçlü bir sosyal devlet, kamucu bir sağlık ve eğitim sistemi, katılımcı bir demokrasi, şeffaf bir yönetim… Koronavirüsten kurtuluş da, gelecekte karşımıza bu tür krizlerin daha az çıkışının reçetesi de bunu gerektiriyor… Sağlıkla kalın!