Örgütün raporunda, silahlı çatışmalar nedeniy

ULUSLARARASI İNSAN HAKLARI İZLEME ÖRGÜTÜ'NÜN (HUMAN RIGHTS WATCH) 2007 RAPORU (2): Geri dönen köylüleri korucular öldürüyor

Uluslararası İnsan Hakları İzleme Ör-gütü'nun (Human Rigths Watch) 2007 Raporu'nun ikinci bölümde, ilk bölümde olduğu gibi Türkiye hakkında gibi çarpıcı izlenimler yer alıyor. Raporda şu görüşlere yer veriliyor:

Türkiye'de hükümeti, 1980'li ve 1990'lı yıllarda PKK ile yapılan silahlı çatışmalar sırasında ordu tarafından köylerini terk etmeye zorlanan, yerinden edilmiş tahmini 378.335 köylünün geri dönüşünü sağlamakta yeterli gayret göstermedi. Hükümet, çatışmalar sırasında ordu tarafından tahrip edilen köylerin çoğunda, temel alt yapıyı rehabilitasyon çalışmalarını gerçekleştirmedi. Birçok köyün hala elektriği, telefonu, yolu ve okulu yok. Dahası, bazı bölgelerdeki güvenlik koşulları hala kötü; hükümet tarafından PKK ile savaşmaları için silahlandırılan ve maaş verilen Kürtlerden oluşan 58.000 köy korucusu birlikleri, sık sık terke-dilen arazileri işgal ediyor ya da kullanıyor ve son dört yılda, içlerinde geri dönmek isteyenlerin de bulunduğu 18 kişiyi öldürdüler. Yerinden edilenlerden köylerine geri dönenler, evlerini yeniden yapacak ya da yeniden tarıma başlamalarını sağlayacak maddi imkanlardan yoksunlar. 2004 yılında çıkarılan Tazminat Kanunu'nun amacı, yerinden edilenlerden köylerine geri dönenlere maddi imkan sağlamak idi, ancak bazı yerel zarar tespit komisyonları, yerinden edilenlere (3.000 $ gibi) alay edercesine düşük miktarlarda tazminat verdi ya da tazminat taleplerini tümden reddetti.

TÜRBANLILARA YASAK ARTTI
Dini sebeplerle başörtüsü takan kadınların yüksek öğrenim, kamu hizmeti ya da siyasi hayata erişimi hala yasak. Ancak, 2006 yılında yasak devlet kurumlarının ötesinde çok daha yaygın şekilde uygulandı. Danıştay 2005 sonunda, öğretmen Aytaç Kılınç'ın, okul dışında da olsa başörtüsü taktığı için terfi edemeyeceğine hükmetti. Görevliler, okul törenleri ya da yüzme havuzuna giden çocuklarına eşlik eden annelerin başörtülerine de yasak getirdiler; avukatlar ve gazeteciler, başörtülerini çıkarmayı reddettikleri için mahkeme salonlarından ve üniversitelerdeki toplantılardan çıkarıldılar.

'İNSAN HAKLARI' İÇİN ÖNEMLİ FAKTÖR
Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) adaylığı, ülkede insan haklarına saygıyı geliştirmek için en etkili uluslararası faktör olmaya devam ediyor. AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, reformlardaki yetersizliği dile getirirken, Türkiye'nin Avrupa'yla bütünleştirilmesi konusunda Ko-misyon'un kararlılığını tekrar tekrar vurguladı. AB'nin Kasım ayında yayınlanan Türkiye İlerleme Raporu, ordunun "belirgin siyasi nüfuzu"na dikkat çekti ve ordu mensuplarının kamuoyu açıklamalarının askeri ve güvenlikle ilgili konularla sınırlı kalmasını önerdi. Rapor, ifade özgürlüğü ile ilgili süre-giden ihlalleri eleştirdi ve Türkiye'nin azınlık haklarının sağlanması konusunda çok az ilerleme kaydetmesine dikkat çekti.

Eylül ayında Avrupa Konseyi'nin İşkenceyi Önleme Komitesi (İÖK), Aralık 2005'te Türkiye'ye yaptığı ziyaretie ilgili raporunu açıkladı. Rapor, işkenceyle mücadele konusunda "umut verici" gelişmelere dikkat çekti ama bazı polis karakollarındaki ihllaller konusunda endişelerini de dile getirdi. İÖK, psikiyatri kurumlarında kas gevşetici ilaçlar verilmeksizin yapılan elektrokonvulsif terapi uygulamalarının yaygınlığına dikkat çekti ve bir ruh sağlığı kanunu çıkarılmasını önerdi.

AİHM'DE 200 ALEYHTE KARAR ÇIKTI
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2006'da işkence, adil olmayan yargılama, ifade özgürlüğü ve yasadışı infaz ve başka ihlallerden dolayı Türkiye aleyhine yaklaşık 200 karar verdi. Örneğin Ocak ayında mahkeme, Türkiye'nin, 1996 yılında polis tarafından evlerinden alındıktan sonra "ortadan kaybolan" evli çift, Fahriye ve Mahmut Morde-niz'in yaşam hakkını ihlal ettiğini hükme bağladı. (Mordeniz-Türkiye davası).

Türkiye 2006 yılında BM insan hakları izleyicileri tarafından üç kez ziyaret edildi. BM'nin terörle mücadele sırasında insan hakları ve temel özgürlüklerin korunması özel raportörü Martin Scheinin, Şubat ayında ülkeyi ziyaret etti. Scheinin, güneydoğudaki durumla ilgili yorumlarında, Türkiye'deki tecrübelerin, "terörle mücadele çerçevesinde devletin önlemlerinin bazılarının, insan haklarıyla uyumsuz sonuçlara yol açabileceğini" gösterdiğini ifade etti. Scheinin, Türkiye'nin terörle mücadele yasasındaki terör tanımının çok geniş kapsamlı tutulmasıyla ilgili endişelerini de dile getirdi.

KADIN İNTİHARLARININ NEDENİ ŞİDDET
Kadınlara karşı şiddet kullanımı özel raportörü Yakın Ertürk, ülkenin bazı bölgelerinde sıkça yaşanan kadın ve genç kız intiharlarını özel olarak araştırmak üzere Mayıs ayında Türkiye'ye geldi. Ertürk, "ataerkil aile yapısı ve bundan kaynaklanan insan hakları ihlallerinin—örneğin genç yaşta aile zoruyla yapılan evliliklerin, hane içi şiddetin—el ele gittiğini ve Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda kadın ve kızlar arasında görülen intiharlarda en belirgin etkenlerin bunlar olduğunu tespit etti. BM'nin keyfi gözaltı çalışma grubu, Ekim'de Türkiye'ye yaptığı ziyaretin sonuçlarını açıklarken, işkence ve keyfi gözaltılara karşı 2005'te yapılan yasal düzenlemelerin, terörle ilgili suç işlediğinden şüphelenilen bireyleri kapsamaması ve "uygulamada Türkiye'de iki ayrı cezai adalet sistemi" yaratacağı hakkındaki 'ciddi endişelerini' dile getirdi.

REFORM SÜRECİNE BOMBALI TEHDİT
2005
Kasım'ında Hakkari ili Şemdinli'de bir kitapçı dükkanına atılan bir el bombası, bir kişiyi öldürdü, sekiz kişiyi de yaraladı. Yerel halk olay yerinde bulunan üç jandarmayı yakaladı. Olay yerine gelen bir jandarma zırhlısı, kalabalığa ateş açarak bir kişiyi daha öldürdü. Haziran ayında Van Ceza Mahkemesi bu jandarmalardan ikisini, adam öldürmek ve çete oluşturmak suçuyla 39 yıl hapis cezasına çarptırdı. Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) tarafından Türkiye'nin batısında nuhtelif yerlere yerleştirilen bombalar sekiz kişiyi öldürdü, çok sayıda kişiyi de yaraladı. Diyarbakır'da yedisi çocuk 11 kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalamanın sorumluluğunu ise sağcı TÎT üstlendi. Bu grupların kimlikleri ve statüleri belirsiz ama Türkiye'nin kırılgan reform süreci üzerinde ciddi bir tehdit oluşturuyorlar.