Dayağa Karşı Dayanışma Mitingi’nin üzerinden 34 yıl geçti. Ancak kadınlar dün olduğu gibi bugün de hakları için mücadele ediyor. Kadınlar “Kazanılmış haklarımızdan vazgeçmeye niyetimiz yok” diyor.

Geri dönmek yok

BirGün/KADIN

“Mücadelemizden geri dönüş yok.” Bugün meydanlarda ve sokaklarda isyanını haykıran kadınların en büyük sloganı. Kadınlar 1987 yılında “Artık yeter” diyerek 12 Eylül faşist darbesinin ardından yapılan ilk izinli kadın mitingden bu yana devam ediyor haykırışlarına.

1987 yılının şubat ayında fitilleniyor kadınların isyanı. Dayağa karşı isyanın sokaklara çıkışı ise şiddet gördüğü için boşanmak isteyen bir kadına, hâkim tarafından söylenen “Sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin ”sözlerin ortaya çıkmasıyla başladı. Bu sözlere karşı feminist kadınlar protesto telgrafları atmaya ve adliyelere toplu dava dilekçeleri verdi. Bunların yanı sıra ‘dayağa karşı’ bir mücadele hattı örme ve dayanışma gösterme fikri olgunlaştı.
Tüm bunların sonucunda 17 Mayıs günü İstanbul Kadıköy’de ‘Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü’ gerçekleştirdi. Yürüyüşe yaklaşık 2 bin 500 kadın katıldı. Bu yürüyüş 12 Eylül Askeri Darbesi’nin ardından izinli ilk kadın yürüyüşü olması açısından da önem taşıyordu. Yürüyüş, aslında Türkiye feminist hareketi açısından bir dönüm noktası oldu.
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın temelleri de bu yürüyüşten sonra atılmaya başladı. 1989 yılının ocak ayında şiddete maruz kalan kadınların hukuksal ve pratik destek alabilecekleri bir telefon ağı oluşturuldu. Şiddet gören kadınlara danışmanlık verilmesi, sığınma evi imkânı sağlanması gibi dayanışma ağlarının ilk somut adımları atıldı. Erkek şiddetine karşı mücadeleyi büyütmek ve şiddete maruz kalan kadınlarla dayanışmayı sürdürmek amacıyla Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kuruldu.

DÖNÜM NOKTASI OLDU

Erkek şiddetine, toplumsal baskılara karşı kadınlar, ilk kez bir eylem düzenlemiş oldu. ‘Kişisel olan politiktir, yasal ama meşru değil’ tartışmaları da başladı ve kadın hareketi açısından dönüm noktaları oldu. Kadını aile içine hapsetmeye çalışan anlayışı bizzat kadınlar tarafından sorgulandı. 1987’den bugünlere ‘Aile değil kadınız, feminist isyandayız’ haykırışı yükseldi, yükseliyor, yükselecek.

AKP iktidarı ile daha da güçlü bir şekilde kadın düşmanı politikalarla yaşamlarımız dizayn edilmeye çalışılıyor. Kadınlar ise sokaklarda, meydanlarda bilinenleri baştan yazıyor. “Dayak cennetten gelmez, anne olmayan kadın yarım kadın değildir, yaşamlarımız bizimdir, İstanbul Sözleşmesi yaşatır.”

O günlerden bugünlere İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere kazanılmış tüm haklarımızı mücadeleyle kazandık. Şiddete karşı, patriarkaya karşı sokakları dolduranlar, öfkemizi haykıranlar olduk. Kız kardeşlerimize görünmez bağlarla bağlandık, dayanışmayla kurduk yaşamlarımızı. O günlerin bize hatırlattığı uzun bir mücadele hattı var. Geçmişin hatırlattıklarıyla yaşamlarımıza sahip çıkıyoruz. Biliyoruz ki İstanbul Sözleşmesi bizim can güvencemiz. Buradayız. Haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Yaşama hakkımıza dahi göz diken gözü dönmüşlere karşı dayanışmayla bir arada olacağız. Hayatlarımızdan da İstanbul Sözleşmesi’nden de vazgeçmeyeceğiz. Dünün işaretiyle yarına dair mücadeleyi büyüteceğiz.

geri-donmek-yok-878692-1.
1987 yılında Dayağa Karşı Dayanışma yürüyüşüne 2 bin 500 kadın katılmıştı

MÜCADELENİN YOLLARINI SÜREKLİ YENİDEN ÖRECEĞİZ

Feminist Yazar Handan Koç: Dayağa Karşı Yürüyüş’te feminist sözümüzü takır takır söylemiştik. Feminizmle kendimizi ve hayatımızı değiştirmek istiyorduk. Dost veya düşman bütün öğretilerden ayrı bir düşünce yoluna girmeye çalıştık. Bağımsız bir fikriyat sahibi olmak istedik. Taşıdığımız dövizlerden biri, ‘Dayağın çıktığı cenneti istemiyoruz’ idi. Kadınlar bizi pencerelerden alkışladılar. Açık, net bir isyan diline sahiptik ki bu da çok önemli. Kadınların yalnızca öteki dünyada değil bu dünyadaki özgürlüğü, eşitliği ve mutluluğu arama mücadelesinden söz ediyoruz. Feminist kadın hareketi toplumsal düzenin tamamını altüst etme potansiyeline sahip. Bunu arzulamak yetmiyor, mücadelenin yollarını ideolojik olarak sürekli yeniden örmek lazım. Kadınların hareketlerinin aile içindeki egemenlerce denetlenmesi, kuralların dışına çıkanların şiddet yoluyla cezalandırılması, eşitsizliklere dayalı bir topluma biz kadınları doğduğumuz andan itibaren korku ile bağlamaya yönelik. Ama artık korkmuyoruz.

İstanbul Sözleşmesi’ni geri çeken zihniyet bu dünyada bize cehennemi reva görüyor olabilir ama 34 yıl sonra hiçbir kadını koca dayağını hak ettiğine inandıramazlar. O günden bugüne bunu elde ettik, aynı öfke ve heyecanla daha fazlasını istiyoruz. Geri dönmek yok!