Yarın görülecek Gezi Davası’nda yargılanan Yapıcı, her şeye rağmen umutlu olduğunu “Son sözümü söylemedim. İnsanlar umutlarını yitirdiğinde hayatlarını yitirirler. Dünyanın, kapitalizmi alt etmesi gerekiyor. Kirletilmek istenen Gezi’nin tarihine sahip çıkalım" sözleriyle ifade etti.

Gezi’nin tarihine sahip çıkmalıyız

Filiz GAZİ

Gezi davasının Yargıtay'ın bozma kararının ardından 5'inci duruşması yarın görülecek. İstanbul’da bulunan Çağlayan Adliyesi’nde görülecek duruşmada karar çıkması bekleniyor. Yargılanan isimlerden biri de Mimar Mücella Yapıcı.

Davanın dördüncü celsesinin görüldüğü 4 Mart’ta Savcı Edip Şahiner mütalaasını açıklamıştı. Buna göre Osman Kavala ve Mücella Yapıcı hakkında, "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasını talep etti. Diğer sanıkların ise "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etme" suçundan 15 yıldan 20'şer yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.

Yapıcı’yla 2013’ten bu yana yargılanma sürecini, yaşadıklarına dair düşüncelerini ve ülkenin gidişatını nasıl gördüğünü konuştuk.

Devlet sizinle ne zamandır uğraşıyor?

İlk gözaltına 8 Temmuz 2013’te alındım. O zamandan beri sürüyor. Çıplak aramanın olduğu, korkunç bir süreçti. Gözaltına alınan çok fazla kişiydik. Dört gün boyunca İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü'nde tutulduk. Hakkımızda önce ‘örgüt kurmak’tan sonrasında Gösteri ve Yürüyüşleri Kanunu'nu ihlal etme suçlamasıyla iddianame hazırlandı. Ancak bu iddianameyi savcı, hangi suçları işlemek için örgüt kurdukları veya yönettikleri anlaşılmadığından gerekçesiyle 2014’te reddetti.

İkinci iddianame hazırlandı. O iddianamede de ilk iddianamenin ret gerekçesi belirtilmemişti. 2014’te dava açıldı. İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandım. 17 yıl hapsim istendi. 26 kişi yargılanıyorduk. 2015’te beraat ettik.

Sonra Silivri’de görülen Gezi davası başladı. ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırma’ ile suçlandık ve ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmam istendi. Bu iddianameyi hazırlayan Muammer Akkaş, ‘FETÖ’ soruşturmaları aranıyor. 2020’de oradan da beraat ettik. Bu beraat kararı bozuldu. Şimdi yeniden yargılanıyorum. Etti dört.

Çoğumuz sizi anlattığınız bu süreçten tanıyoruz. Tüm bunlar dışında kimdir Mücella Yapıcı?

1951 İstanbul doğumlu, Teknik Üniversitesi’nde Mimarlık bitirmiş, mezuniyetinden itibaren de kentle uğraşmış bir yüksek mühendis, mimar. O dönemler çok önemli dönemlerdi ve biz o dönemlerde kendi meslek odamızla ilişkili olarak yerli yerince etik kuralları hayatın içinde uygulamaya çalışırdık.

Uzun bir dönem Mimarlar Odası’nda gönüllü çalıştım. 2005’te eşimi kaybettikten sonra ise Mimarlar Odası’nda Çevre Etki Değerlendirme Kurulu Sekreterliği görevine başladım. Yani ben işimi yapıyorum. Gezi’ye dâhil olmak da benim işimdi zaten. Hem iş hem de aydın olarak görevimi yaptım. Yapmaya da devam ediyorum.

Başka… Sosyalist ve feministim. Budur Mücella Yapıcı.

AKIL ALIR GİBİ DEĞİL

Gezi’nin nerelerinde vardınız?

Başından sonuna kadar vardım. Taksim Dayanışması, 2011’de kuruldu. Başından beri de sekreterliğini yürütüyorum. Taksim Dayanışması, kentin çok önemli meydanında ve parkında yapılan hukuk dışı müdahalelere karşı, açık çağrıyla kurulmuş, talepleri belli, kuruluş bildirgesi belli, anayasal bir platform. Tıpkı Haliç Dayanışması gibi ve başka örnekler gibi…

Gezi direnişi sürecinde her türlü bildirisi ve paylaşımına sahip çıkıyorum. Bazen şunu düşündüm. Bu iddianameleri okuyorum ya… Yahu başından beri bu işinin içinde olmasam, ben bile ‘acaba mı’ diyeceğim. Taleplerimiz açık, bütün bildirilerimiz son derece açık. Bütün o süreçlerde varım ve bizatihi tanıklık ettim. Bunların söyledikleri ise bambaşka bir şey. Ben Gezi sürecinde de ondan önce de çok uzun yıllar Osman Kavala’yı görmedim. Taksim Dayanışması’nın sekreteri olduğum için bütün toplantılarını yönettim. Bu toplantılar açık, herkesin girebildiği ve hatta yarısının da sivil polis olduğuna emin olduğum toplantılar… Beyler çıkmayın, karar alındıktan sonra çıkarsınız derdim. O kararlar da herkesin birbirini ikna ederek aldığı kararlardı. Dış güçlerin maniple etmesi falan deniliyor, akıl alır gibi değil.

Haklı tepkileri direnişe döndüren şey ise orada kullanılan aşırı olağanüstü şiddettir. İtirazlarını sırtlanıp gelen insanlar, o derece orantısız şiddete karşı aslına bakarsan çok ciddi bir şiddetsizlikle cevap verdi. Daha birinci gün plastik mermi gözüne girdiği için Volkan Kesanbilici sol gözünü kaybetti.

İtirazlarını sırtlandılar ve geldiler dediniz. Taksim Meydanı’na müdahale olduğu için bir direniş başladı. Şimdi koskoca bir kent elden gitmişken niye benzer süreç akla dahi gelmiyor?

O dönemi hatırlarsak çok ilginç bir dönem. 2010’a kadar şöyle ya da böyle hukuk kullanılabiliyordu. Kurul kararları bu kadar siyasileşmemişti. Çevre mücadeleleri esnasında hukuka belli bir güven vardı. 2011’deki belediye seçimlerinde köprü, havaalanı, Kanal İstanbul, Taksim yayalaştırma, Emek Sineması, Tarlabaşı yıkımları, Sulukule… Hepsi birden ilan edildi.

Biz unutuyoruz… Ankara katliamı, Suruç’taki patlama, Diyarbakır’daki patlama… Kaç kişi öldürüldü. Polis şiddeti sonucu hayatını kaybedenlerin faillerine ödül gibi cezalar verildi. KHK’den atılanlar bir yandan… İşinle, hayatınla sınanıyorsun. Sol muhalefet demiyorum resmi muhalefet de aslında burada hatalı davrandı. Aman ses çıkarmayın, işine yarar gibi söylem tutturuldu. Baskılar, demokrasi güçleri tarafından meşru kılındı.

Filiz, daha net bir şey söyleyeyim mi? Benim can ciğer arkadaşlarım dahi bazı tweetlerimi ne beğeniyor, ne retweet ediyor. Öyle bir korku bu! Şunu da unutmamak gerek: Çok az insan, gerçekleri öğreneceği medya kanallarıyla ilişkili.

ÇARŞI’YI AYIRDILAR, POMA BİZDE KALDI

Üstelik bitmek bilmeyen yargılama ile ibret-i âlem olarak akıllarda kalacaksınız. Bir amaç da bu olabilir mi?

O da var. Sokak hareketinden çok korkuyorlar çünkü herkes biliyorki o zaman karşılarındaki kitle, Gezi’deki kitle olmayacak. Şakacı, empati yapan, sadece duran bir kitle olmaz. Daha farklı şeyler olur artık. Çünkü bu toplumu şiddete alıştırdılar. Barış gibi kimi kavramları toplumdan sildiler. Bizatihi iktidar bu ayrışmayı körükleyen bir dil kullanıyor.

Absürt ama iddianamede Mimarlar Odası çevresinde gözüktüğünüz yazıyor.

(Gülüyor) İddianamede; benim, Can (Atalay) ve Tayfun’la (Kahraman) çok sık konuşmaya başladığım yazıyor. Şimdi oturduğumuz odanın yanı Can’ın odası ve mesai arkadaşım. Tayfun ise Şehir Plancısı Odası Başkanı. Evet, bu insanlar iş için sürekli görüştüğüm insanlar. Ayrıca dostlarım.

Çok absürt şeyler var! Çok sevdiğimiz meslektaşımız Niyazi Duranay’la konuşmalarımız iddianameye alınmış. Niyazi, 1960’ların delikanlılarından biri. Ben de 1968’in kızlarındanım. Biz devrim lafını çok severiz. Telefonda, ‘Bıktım, artık güzel günler görmeyeceğiz’ diyor. Aman Niyazi Abi, daha devrim yapacağız, nereye gidiyorsun demişim. Geçen mahkemede bu görüşmem soruldu. ‘Ne devriminden bahsediyorsun?’ Ne bilim, bir sürü devrim var dedim. Harf devrimi, kıyafet devrimi ve hatta cinsel devrim. Ben bu yaştan sonra cinsel devrim yapamayacağıma göre herhalde kentsel devrimden bahsetmişimdir dedim. Konuşmalar, bağlamından kopuk alınmış.

Şu zamandır hep sakindim. Şimdi ise öfkeliyim. Oynanan oyun, kurulan senaryo o kadar belliki. Taksim Dayanışmasını ve Gezi’yi uluslarası bir şeye bağlamaya çalışıyorlar. Otpor mudur nedir bilmezdim. Sonra baktım nedir diye… Çarşı Grubu ile bizi birleştirdiler. Dosyaları ayırırken de POMA bizde kalmış. (POMA: Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı’na (TOMA) atfen, “Polisiye Olaylara Müdahale Aracı.) Mütaalaya, bir takım yanmış araba resimleri falan konulmuş. Yurt dışı casusluk Kavala’da, ben buradaki organizatör… Milyonlarca kişinin lideriyim demeye utanırım. Gezi’nin en büyük özelliği lidersiz, eşit bir hareket olması. Nasıl bunu bir insan kendine mal edebilir? Bunu Kavala’ya mal etmişler. Kavala ne düşünür, bilemem. Kavala’nın talimatlarını ileterek benim de örgütlediğim söyleniyor. Can’la, Tayfun’la ve diğerlerinin yardımlarıyla…

ASİ MİMAR OLARAK ANILMAK İSTERİM

Taksim Meydanı’ndan geçerken ne hissediyorsunuz?

Şu anda geçmiyorum. O dönem hukuksuz bir şekilde AKM yıkıldı. İçinde kırmızı sarı olan bir elma yapıldı. Bir kamusal kültür alanı yok edildi. Cami mimarisine de ihanet olan bir yere cami sıkıştırıldı. Kiliseyle yarıştırılır gibi bir tablo ortaya çıktı. Bugün o meydana kimse giremiyor. 14 Mart Tıp Bayramı’nda meydana çelenk bırakmak isteyen hekimler tartaklandı. 89 yaşındaki bir hekim yerlerde süründürüldü. Taksim artık meydan mı sizce? Bence değil. Ben Taşkışla öğrencisiyim, çocukluğum da orda geçti. Meydanı görmeye dayanamadığım için ordan geçmiyorum.

Literatüre devrimci mimar olarak geçeceğinizi düşünüyorum.

Devrimci mimar değil ama David Harvey’in asi mimarlarından biri olarak anılmak isterim. Umarım öyle olur. Bizim meslek verili olarak bakarsan sermayenin hizmetinde. Ben ve eşim bu konuda çok çok dikkatliydik. Ömrüm boyunca sermayenin mimarlığını yapmadım. Aslında Filiz, mimarların sermayenin hizmetinde olması çok da dert değil. O binaları hep birlikte yıkarız, yeniden yaparız da. Hukukun sermayenin hizmetinde olması çok büyük bir problem.

Bunca yılı, yargılanma süreçlerinizi yazmayı düşünüyor musunuz?

İçeri girersem öyle yapacağım. (Uzun bir kahkahayla yanıtladı. Yazılmaması kaydıyla aklında olan planı anlattı) Gezi’de yaşadıklarımı sahiden bir gün yazmak isterim ama hala çok erken.

Niye erken?

Erken…

DÜNYA’NIN KAPİTALİZMİ ALT ETMESİ GEREKİYOR

Öyleyse memleketin gidişatı için ne düşünüyorsunuz diye sorayım. Umutlu musunuz?

Yine ağırlaştırılmış müebbetlik bir laf edeyim sana. Sevgili Sema’da burda, üniversiteden arkadaşım. (Sınıf arkadaşı o esnalarda yanımızdaydı) Biz üniversiteden mezun olduğumuzda, on seneye kadar devrim olacak diye düşünüyorduk. Seçtiğimiz işleri bile devrim mücadelesine katkı sunmak üzere seçiyorduk, o kadar emindik ki… Müthiş bir şeydi. Bu umut bizi ayakta tuttu. Düzgün işler yaptık.

Umudu yitirdiğinizde bence ahlakı da yitirirsiniz. İnsanın böyle tuhaf bir tarafı var. Bir kere ben kadın hareketine hayran biriyim. Bu yüzden asla umudumu yitirmiyorum. Toplumsal tarih bizim ömürlerimizle sınırlı bir tarih değil. Biz görmeyebiliriz ama yaşlı biri olarak gençlikten çok umutluyum. Bizim imkânlarımızdan çok daha fazla dünyadan haberdarlar. Ben artık eski devrim koşulları gibi kavga dövüş, kanlı bir sürecin de yaşanacağını düşünmüyorum. Yine eskisi gibi devrim sadece ekonomik bir alana da sıkışmış değil artık. Sadece işçi sınıfı açısından söylemiyorum. Dünyanın yeni bir zihniyet devrimine ihtiyacı var. İklim değişikliği de sonuçlarını göstermeye başladı. Gezegenin var olabilmesi için bu bir zorunluluk hali. Dünyanın, kapitalizmi şu geldiği haliyle alt etmesi gerekiyor. Çünkü çok ciddi bir barbarlık dönemine girdik. Asıl şimdi sosyalizm deriz ya biz. Tam da öyle bir dönem.

KOĞUŞ OLURSA İYİ OLUR

Yorgun değilsiniz, neşeniz baki… Cevval bir karakterinizin olduğunu düşünüyor musunuz?

Yok, değilim. (Dönüp kızına sordu, öyle miyim diye… “Atara atar, gidere gider” diye yanıtladı Cansu Yapıcı)

Tutuklanma ihtimaline karşı ufak da olsa bir endişe taşıyor musunuz?

Benim en büyük travmam çıplak arama. İnan bana bir tek onu düşünüyorum. Bir hücrede olmak ve orda yalnız olmak beni endişelendiriyor. Ben insansız yaşayamam. Bir koğuş olursa falan iyi olur. (Kahkaha attı) Başka da endişem yok. Oturup resim yaparım, yazı yazarım, ne yapıyım yani… Telefonumda oynadığım ‘kelimelik’ oyununu oynamayacağım. Bir de ona üzülüyorum.

Bu uzun yargılama süreci uzun dönemde yapacağınız planları etkiledi mi?

Çok fazla. Yurt dışı yasağım var zaten. İnsanlar gittiler, gezdiler, ben hep erteledim. Bir mimar olarak aslında dünyayı gezmem gerekiyordu ama hep hayatımı kazanmak zorunda olan biri oldum. Hiç öyle çok paralarım olmadı.

Buna rağmen iddianamede Gezi’nin finansörü olarak geçiyorsunuz?

Gönlüm zengin, ne yapım… Öyle olmadığını onlar da biliyor, bakma sen.

21 Mart, karar duruşması. O gün için son sözünüz nedir desem…

Ne denir be Filiz… Son sözümü söylemedim, kavga henüz başlayacak! (Kahkaha atarak yanıtladı) İnsanlar umutlarını yitirdiğinde hayatlarını yitirirler. Kirletilmek istenen Gezi’nin tarihine sahip çıkın.