Türkiye’de Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu (GITTürkiye)’nun dün Taksim Hill Otel’de düzenlediği...

GITTÜRKİYE:  Türkiye’nin demokratikleşmesi için
2 Temmuz'da Silivri'deyiz

NEBAHAT KÜBRA AKALIN

Türkiye’de Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu (GITTürkiye)’nun dün Taksim Hill Otel’de düzenlediği “Türkiye’de Akademik hak ihlalleri ve Büşra Ersanlı” başlıklı toplantıya çok sayıda akademisyen katıldı. Prof. Dr. Zeynep Gambetti, Koray Çalışkan, Prof. Dr. Füsun Üstel, Dr. Onur Hamzaoğlu, Yrd. Doç. Dr. Lütfiye Bozdağ, Dr. Tülin Ural, Dr. Nesrin Uçarlar, araştırma görevlisi Bahar Şahin Fırat ve Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı basın toplantısında İsmail Beşikçi, Taner Timur, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği başkanı Tahsin Yeşildere, Nuray Mert ve Eğitim Sen de destekçiler arasındaydı. Toplantıya katılamayan Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, Prof. Dr. Şerif Mardin ve Prof. Dr. Binnaz toprak ise  GİTTürkiye’nin mücadelesini desteklediklerine dair mesajları ilettiler.

“BDP’DE YER ALMAK AYDIN....”
Basın açıklamasını okuyan Füsun Üstel toplantı da iki önemli konuya dikkat çekmek istediklerini belirtti. Üstel konuşmasında “İlk olarak Büşra Ersanlı’nın karşı karşıya kaldığı adaletsizlik ve itibarsızlaştırma sürecini ikinci olarak ise Türkiye üniversitelerinde giderek yapısal bir hal almaya başlayan akademik hak ihlallerine dikkat çekmek” istediklerini belirtti. Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın bilgi birikimini Kürt sorununun çözümü çerçevesinde kullanmak istemesini ve bu bağlamda siyasal parti olan BDP’de ve partinin Siyaset Akademisi’nde yer almasının bilim insanı ve aydın sorumluluğu olduğunu belirten Üstel açıklamasını şöyle sürdürdü: “Ersanlı’nın içeride tutulmasındaki amaç, akademisyenler de dahil olmak üzere tüm düşünen ve üreten insanlara ‘haddinizi bilin’ mesajı vermektir. Bugün bilim insanlarının giderek artan baskı ve yıldırmalarla karşı karşıya kaldıkları bilinmektedir.  Bu sebeple bizler, hem Ersanlı’nın içinde bulunduğu vahim durumu gündeme getirmek, hem de akademisyenlerin düşünme ifade etme ve siyasete katılma özgürlüğünün altını bir kez daha çizmek üzere  bu hak ihlalleri raporunu paylaşmak istiyoruz.”

“MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK”
Basın açıklamasının ardından “Akademide hak ihlalleri Dosyası”nda da yaşadıkları hak ihlallerine değinilen Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Yrd. Doç. Dr. Lütfiye Bozdağ, Dr. Tülin Ural, Dr. Nesrin Uçarlar ve araştırma görevlisi Bahar Şahin Fırat üniversitede yaşadıkları sorunları ve dava süreçlerini anlattılar. Üniversitede yaşadıkları hak ihlallerine değinen akademisyenler GİTTüriye’nin akademik özgürlük anlamında önemli bir girişim olduğunu belirterek mücadelelerine devam edeceklerini belirttiler.

KABOĞLU: ÇOK YÖNLÜ BİR SALD....
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ise yaptığı konuşmada yaşanan süreci hukuki olarak değerlendirdi. Toplantıda akademisyenler, basın yayın mensupları ve her ikisini yapan kişilerinin bulunduğunu belirterek herkesin ortak paydasının insan hakları savunuculuğu olduğunu belirtti. Kaboğlu konuya devlet-üniversite-toplum ilişkisi açısından, anayasa açısından ve Türkiye ulusal ve ulusal üstü Avrupa açısından bakmakta yarar olduğunu ifade etti.

Basın toplantısında akademisyenlerin yaşadıkları hak ihlallerinin yalnızca bir örnek olduğunu ifade eden Kaboğlu, kamu üniversitelerinde ve vakıf üniversitelerinde devlet-üniversite ayrımının ötesine geçilerek siyasal iktidarlar dirsek teması kurulmasında akademisyenlerin çoğunun rahatsızlık duymadıkları izlenimi edindiğini ifade etti. Kaboğlu verilen örneklerin bir kısmının 1982 Anayasası ve 2547 sayılı üniversiteler kanunu ile de açıklanabilir olmaktan uzak olduğunu belirterek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Her zaman 82 anayasası döneminde de üniversitelerimizde kraldan çok kralcılar olmuştur. Dikkat edilirse Büşra Hanım örneğinde yargıdan kaynaklandığı varsayılıyor ama saldırı çok yönlü olarak yapılıyor.”

ERSANLI KEYFİ ŞEKİLDE TUTUKLANDI
Yalnızca 82 anayasası ile bütün bu olup bitenleri haklı kılmanın mümkün olmadığını belirten Kaboğlu, çoğu zaman anayasayı ve yürürlükteki yasaları aşan uygulamaların var olduğunu belirtiyor. Büşra Ersanlı’nın tutuklanmasını anayasa hükümleriyle bağdaşır görmediğini belirten Kaboğlu bu tutuklamanın keyfi bir tutuklama olduğunu vurguladı. Diğer bir meselenin ulusal ve uluslar arası boyutu olduğunu ifade eden Kaboğlu bütün yollar tüketilmeden öncede Avrupa yolunun var olduğunun vurgulanması gerektiğini de belirtti.

ÇALIŞKAN: ERSANLI DREYFUS VAKASI
Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi ve gazeteci Koray Çalışkan ise konuşmasına Ersanlı’nın tutuklanmasının vesayet siyasetinden idari siyasete geçişin önemli bir örneği olduğunu belirterek başladı. Çalışkan, Ersanlı’nın tutuklanmasını Türkiye’nin Dreyfus vakası olduğunu belirterek şunları söyledi: “Pek çok kişinin KCK adı altında dolaylı idare sistemiyle tutuklandı. Bir diğer şey ise doğrudan idare var. Üniversiteler gibi aslında hiyerarşik olmayan ama YÖK ile beraber hiyerarşik yerlerde hak ihaleliler üzerinden insanları disipline etme üzerinden yürüyor.”
Çalışkan  konuşmasını “Yalnızca Ersanlı için değil Türkiye’nin demokratikleşme için herkesi 2 Temmuz’daki KCK davası için Silivri’ye davet ediyorum” diyerek sonlandırdı.

KEYFİYET REJİMİ UYGULAMALARI
Düzenlenen toplantıda son olarak söz alan Prof. Dr. Zeynep Gambetti de basın toplantısına katılan akademisyenlerin hepsinin bir şekilde hak ihlaline maruz kaldığını belirtti. Gambetti açıklamasını şöyle sonlandırdı: ‘Karşınızda bir kurum olduğunda neye karşı mücadele edeceğinizi bilirsiniz. Ancak bugünkü durum öyle değil.  Yargı, basın, üniversite, YÖK, sokaktaki insan vs. gibi odağı belli olmayan bir çok iktidarın kıskancındayız. Buna ben neoliberal durum diyorum. Bir gözdağı ve keyfiyet rejimi ile karşı karşıyayız.

‘MESELE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ MESELESİ’

İsmaİl Beşikçi de kendisine söz verilmesi üzerine yaptığı konuşmada üniversitede akademi özgürlüğünden önce ifade özgürlüğünün önemli olduğunu vurguladı. Beşikçi konuşmasında şunları söyledi: “ifade özgürlüğü siyasal sistem içerisinde yoksa ifade özgürlüğü sınırlıysa akademik özgürlük bir işe yaramaz. Önemli olan ifade özgürlüğünün savunulmasıdır. Ama Türkiye’de ifade özgülüğünün savunulması gibi bir şey yoktu. İfade özgürlüğü insan hakları savunucularının bir meşgalesi olarak kabul edilse de bilim ifade özgürlüğü ile doğrudan doğruya ilgilidir eğer ifade özgürlüğü kısıtlı ise o toplumda bilim ortamının oluşması mümkün değildir.”

Destekçiler arasında yer alan Taner Timur’da yaptığı konuşmada 56 yılından 2012’e gelindiğinde akademik özgürlük konusunun daha ağrılaşmış bir sorun olarak karşımıza çıktığını belirterek “mesele akademik özgürlükten çıkıp ifade özgürlüğünün yol edilmesi aşamasına gelmiştir. Hukuk ortadan kaldırılmış ve davalarda kararlar artık bilemediğimiz şekillerde takip edemediğimiz yerlerde veriliyor. Davalar önceden siyasi nitelikte iken şimdi ise dindar nesil yetiştirmek isteyen bir zihniyetin ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Bu duruma ancak kolektif düzeyde karşı çıkabiliriz” dedi.