Festivalimiz kültürler arası diyalog amacı taşıyor

Göç zamansız bir olgu

ÖZLEM ÖZDEMİR - info@ozlemozdemir.net / @ozlemozdemir
Fotoğraflar: Ayhan Salgan

Bu hafta “Pazar Kahvaltısı” için Nürnberg’de misafirim. Bir zamanlar faşizmin kalesi olan Nürnberg, Hitler’in en sevdiği şehir. Bugün tam tersi, özgürlük ve insan hakları üzerine kurulu bir hayat inşa edilmiş. Ama geçmişin acısı sanki şehirden silinmemiş... Nürnberg’de gerçekleştirilen Türkiye Almanya Film Festivali bu yıl 21. yılını kutluyor. Festivalin hikâyesini ve Nürnberg’deki yaşamı Festival Başkanı Adil Kaya ile konuştuk.

21 yıl önce başlayan bu festivalin yolculuğunu kısaca anlatır mısınız bize?

89-90 yıllarına baktığımız zaman Almanya yeni birleşiyordu, ya da Batı Almanya Doğu Almanya’yı yeni ele geçiriyordu. O yıllarda politikacılar yabancılara yönelik çok kötü politika izliyorlardı. Onların yarattığı o korku havasıyla birlikte, mültecilere saldırılar başladı, Türklerin evleri yakıldı vs. Biz de bu korkuyu nasıl azaltabiliriz, insan düşmanlığına karşı ne yapabiliriz diye düşünmeye başladık. Ve bu ancak kültür diyaloğu üzerinden olabilir dedik. Türkiye’de o zaman da iç savaş korkusu vardı, aynısı Almanya’ya da yansıyordu. Birkaç arkadaş kültürleri tanımak karşılıklı olmalı dedik. Önce Nazım Hikmet’i Almanca olarak Almanlara anlattık. Bunun karşılığı olarak Almanlarda Bertolt Brecht var dedik. Genco Erkal geldi ve Türkçe olarak buradaki Türklere onu anlattı. Sonra tiyatroya ek olarak, sinema üzerinden Türkiye kültürünü Almanlara anlatırsak, Türklerden korkmalarını yenebiliriz diye düşündük. 1992 yılında Türkiye Sinema Günleri’ni düzenledik. 1 konuğumuz vardı o zaman Nur Sürer, o yıl 7 film gösterdik. Ertesi yıl kısa film gösterimleri başladı. 1994 yılında ise kısa film yarışması düzenledik.

Sinema Günleri’nden bugüne festivalin gelişiminde neler etkili oldu?

Film festivalinin toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir konseptte olmasını istiyorduk. Onun için 90’lı yıllarda bir ara azınlıkların festivali olsun demiştik. İtalyanlar, İspanyonlar, Ruslar, Yunanlar vs. 2 sene denedik o festivali ama olmadı. O zaman bizim buradaki Türkiyeliler bizim festivalimiz kayboldu dediler. İtalyanlar, Yunanlar ise hazır değildi. Tekrar Türkiye Almanya Festivali’ne dönmek zorunda kaldık. Biz toplumun bir adım ilerisindeydik. Ama şimdi baktığımızda Yunanlılar kendileri gelip festivalde yer almak istiyorlar. Bu yıl bir akşam Rembetiko gecesi düzenleyerek katkı sağlamak istediler. Ruslar çeviri için destek oluyorlar vb. Festival daha bitmeden gelecek yıl tasarlanıyor. Bir sempati topladı ve artık destekçimiz çok.

Konulu festivallerde Almanya’nın en iyisiyiz

goc-zamansiz-bir-olgu-120427-1.

Almanya’da nasıl değerlendiriliyor Festival?

Almanya’da başka konulu festivaller de var ve biz aralarında en iyisi olarak gösteriliyoruz. Almanya’daki diğer festivaller içinde de ilk 10’da yer alıyoruz. Ancak Almanya’nın başka kentlerinde yapılan festivallerle bizi karıştırmamak lazım. Onlar Türkiye’den film ve sanatçıları getirip, burada yaşayan Türklere yönelik bir organizasyon yapıyorlar.

En çok hangi ülkenin seyircisinin katılımını gözlemliyorsunuz?

İlk başladığımızda Almanlar %10’un altında geliyordu, onlar da Türkçe bilen Almanlardı. Şimdi seyirci sayısı çok arttı ve artık seyircinin %60’ı Almanlardan oluşuyor. Kalanı Türkler, Kürtler ve diğer azınlıklar. Hatta son yıllarda Türklerin sayısı azalıyor, diğer azınlıklardan seyirci sayısı artıyor.

Bu yılın göç olgusu üzerine bir tema seçmişsiniz.

Festivalin özel bir konusu yok ama her yıl iki ülkeyi de yakından ilgilendiren filmleri seçmeye çalışıyoruz. Yoksa açık oturumlarla bunu tamamlamaya çalışıyoruz. Bu yıl göçmenler konusunda Avrupa büyük baskı altında olduğu için bu konuya bizim perspektifimizden ışık tutmaya çalıştık. Irak, İran, Suriye gibi ülkeler de birdenbire Almanya’ya çok yakın oldular. O nedenle o ülkelerden de filmler koyduk. Nürnberg’de yaşayan mülteciler için de filmler koyduk, onların da filmleri olsun dedik. Açılış filmi Haymatlos, Nazi döneminde Almanlardan kaçan ve Türkiye’ye sığınan bilim adamlarının hayatlarını işleyen bir belgesel. Göç olgusu ya da mültecilik aslında zamansız bir olgu. Bazen Almanya’dan kaçmak bazen de Türkiye’den kaçmak zorunda kalıyorsunuz. 80’li yıllarda Türkiye’den pek çok politik mülteci gelmişti Almanya’ya ve onlar Almanya’da kabul görmüşlerdi. Bunu anlatmaya çalıştık festival programında. Hem Türkiye’den hem Almanya’dan katılan konuşmacılarla bir açık oturum düzenledik ve Avrupa değerleri nereye gidiyor tartıştık. Çünkü şu an Almanya ve AB’nin mültecilere bakışı, kendi koydukları hümanist değerlerin dışına çıkıyor. Demek ki, politik olarak baskı altına girdiğiniz zaman, kendi koyduğunuz değerler erozyona uğruyor. O zaman samimiyet kalmıyor ortada. AB sadece Euro’nun yarattığı bir birliktelik değil, bir kültür ve değerler birliği var deniliyor. O zaman bu kimlik çok çabuk erozyona uğruyorsa, AB kimliğinin geleceği karanlık demektir. Bunu tartıştık.

Nürnberg’de yaşayan insanlar mülteciler konusunda neler düşünüyor?

Bu çelişkiler devam edecek ama zaman içinde çözüme gidilecektir. Diyaloglar zemini çok önemli, bunu Almanya yapıyor. 80’li yıllarda Almanya azınlıklara dışlayıcı bir kültür vardı, 90’lı yıllarda bu değişmeye başlamıştı ama politikacılar çok büyük hatalar yaptılar. 2000’lere geldiğimizde artık kaynaşmamız lazım diyerek politika değiştirdiler ve şimdiki politika çok iyi. Almanya’nın en iyi başbakanlarından biri Helmut Schmidt. Vefat etmeden önce bir röportajında, hayatımın en büyük politik hatası Almanya’ya gelen misafir işçilerin entegre olmalarını engellemekti, dedi.

Toplumda belirleyici olan kesim üretenlerdir

goc-zamansiz-bir-olgu-120424-1.

Nürnberg’in geçmişi çok önemli. Bir zamanlar faşizmin kalesi iken bugün insan hakları ödülü olan bir şehir. Zaman değiştiriyor mu her şeyi?

Zaman değiştiriyor. Bahsettiğiniz konu çok önemli. 30’lı yıllarda Hitler Nürnberg’i kendi şehri olarak seçmiş. Zaten en Alman şehir diye geçer. Berlin’den sonra kendi ideolojisinin merkezi olarak burayı seçmiş, parti kongrelerini ve büyükelçilere şov yapmak istediğinde geçit törenlerini burada yaparmış, ırkçı yasaları burada çıkarmış. Savaş bitiminde Amerikalı ve İngilizlerin en çok cezalandırdığı şehir olmuş. Taş taş üstünde kalmamış, bombalanmış, %90’ı yıkılmış. Günümüze geldiğimizde Nürnberg insan hakları kenti olarak geçiyor. İnsan hakları hakkında mücadele eden insanlara ödüller veriliyor. Burada yaşayan azınlıklara baktığımızda da, şehrin kültür politikası çok açık görürsünüz. Bizim festivalin bu noktaya gelebilmesinin en önemli nedeni; belediyenin bu gibi çalışmalara sadece maddi değil bilfiil katılarak destek vermesidir. Böyle bir anlayışla, faşizm merkezi olan bir kent, birkaç nesil sonra faşizme karşı insan hakları kenti olabiliyor.

Şehir aynen inşa edilmiş. Şu anda oturduğumuz yer de dahil.

Savaşa başlamadan önce bir şey olmasın diye planları hazırlanmış ve saklamışlar. Savaştan sonra o planları çıkarıp aynısını yapıyorlar.

Büroktatik anlamda kültür sanata destek genel bir anlayış mı? Yaşamın parçası olarak mı görülüyor?

goc-zamansiz-bir-olgu-120425-1.Almanya’da belediyeler çok güçlü, Türkiye’deki gibi değil. Birçok şeyi değiştirebiliyorlar, bütçeleri de çok yüksek Türkiye’ye göre. Nürnberg çok ön planda bu konuda. Azınlıklara yönelik yatırım kendi kültürlerini yaşayabilsinler diye çok fazla. Bizim festivalimiz ise sadece kendi kültürünü yaşayabilmek değil, kültürler arası diyalog amacı taşıyor. Ama belediye sadece azınlık haklarını yaşamak isteyenlere de çok destek verir. Örneğin; Rus Edebiyat Günleri, Yunanistan Sinema günleri yapılıyor.

Burada en çok hangi ülkelerden insanlar yaşıyor?

Nürnberg’in nüfusu 500 bin civarında. En büyük azınlık Ruslar. Sokakta göremiyorsunuz, şehrin yarısı Türk sanıyorsunuz ama Rusların nüfusu 70 bin civarında. Türklerin sayısı ise 25-30 bin civarı. Gelecek 15-20 yıl içinde çok şey değişecek. O zaman Almanya’da çalışan insanların yarısı yabancı kökenli olacak. Toplum kendisini açmak zorunda zaten. Çünkü toplumda belirleyici olan kesim üretenlerdir ve bunu değiştireceklerdir.

Mülteci sayısı ne kadar ve Almanya’nın en çok neresinde yaşıyorlar? Çünkü ben İstanbul’da şehir merkezinde yaşıyorum, her yerde mültecileri görürken, burada sokakta bir kez bile rastlamadım.

Bütün eyaletlere göre eşit dağıtıyorlar, rakamları bilmiyorum. Ama özel kamplara yerleştirilmiyorlar. Şehir belediyesi pansiyon ve oteller tutuyor birkaç yıllığına, mahallerde onlar için evler kiralıyor. Baştan izole etmeden, topluma entegre etmenin yollarını arıyorlar. Hemen Almanca kursları başlıyor mesela. Şu anda siz göremiyorsanız mutlaka bir Almanca kursundadırlar. 2 yıl sonra geri göndereceğiz diye bakınca ve 6-7 yıl sonra gönderemediğini fark edince, geç kalmış oluyorsunuz.