Göçmenlik konumu ayrımcılığı ikiye katlıyor

Dilan ESEN

Türkiye’de 2 milyona yakın Suriyeli kadın sığınmacı bulunduğu söylenirken, bu kadınlar cinsiyet temelli ayrımcılıklara maruz bırakılıyor. Toplumsal cinsiyet temelli şiddet ve kadın yoksulluğu ile mücadele alanlarında 20 yıldır çalışma yürüten Kadınlarla Dayanışma Vakfı’ndan (KADAV) Özgül Kaptan ile Suriye’den Türkiye’ye sığınmacı olarak gelen kadınları konuştuk. Evde ya da ülkede şiddet olmazsa hiçbir kadının evini terk etmeyeceğini söyleyen Kaptan, “Bana göre kadınlar, ne bireysel şiddetin ne de savaşların ‘mağduru’ değil direnişçileridir” dedi.

Mülteci-göçmen dendiğinde akla sadece Suriyelilerin gelmesinin yanlış algılara sebebiyet verdiğini vurgulayan Kaptan, “Sayıca daha büyük bir topluluktan bahsediyoruz ancak bu diğer milliyetlerden göçmen kadınları görünmez yapmamalı. Göçmenlik konumu hukuki statüsü ve milliyeti ne olursa olsun bütün kadınların yaşamlarını, cinsiyet ayrımcılığının olumsuz sonuçlarını ikiye katlayarak etkiliyor. Göçün hem nedeni hem de sonucu yoksulluk. Yoksulluk genel anlamda vatandaş olan olmayan her kadın için zor. Ancak yabancısı olduğu bir ülkede sosyal dayanışma ilişkilerinden uzakta, sıfırdan hayat kurmaya çalışanlar için doğal olarak iki kat zor” diye konuştu.

magdur-degil-direnisci-635817-1.

HER YERDE AYRIMCI TUTUMA MARUZ BIRAKILIYORLAR

Ayrımcılığın yaşamı zorlaştırıcı diğer bir faktör olduğunu aktaran Kaptan, şunları söyledi: “Doğrudan ayrımcı bir tutuma maruz kalmasanız bile sokakta yürürken, toplu taşımada, okulda, pazarda hissettirilen bir durum. Sadece Suriyeli oldukları için günlerce ev aramak zorunda kalıyorlar. Sağlıksız koşullardaki evlerde çoğunluğu dışarıda çalışmayan kadınlar daha uzun zaman geçiriyor. Yine rolleri gereği evin çocukları ve yaşlılarının sağlık sorunları ile ilgilenmek zorunda olan kadınlar hastanelerde ayrımcı davranan sağlık personeli ile daha sık karşılaşıyorlar. Çocuklarının okul işlerini takip etmek zorunda olduklarından, gittikleri okulda ayrımcı bir eğitim çalışanı varsa yine kadınlar incitici tutuma maruz kalıyorlar. Ancak tüm bu zorlukların yanı sıra olumlu şeyler de var. Sivil toplum örgütleri tarafından açılan toplum merkezlerindeki çeşitli eğitim ve sosyal etkinliklerden büyük oranlarda kadınlar ve çocuklar yararlanıyor.”

Göçmenlerin görünmez işgücü olarak görüldüğünü belirten Kaptan, “Bütün dünyada, tüm cinsiyetler ve milliyetlerden göçmenler genel anlamda ‘istenmeyenler’ olarak kodlansa da göç aslında sistem tarafından desteklenen bir gerçeklik. Göçmenler arasında güvencesiz ve düşük gelirli işlerde çalıştırılmaya en yakın olanlar ise kadınlar ve çocuklar tabii. Rakam vermek zor ancak güvenceli ya da güvencesiz olarak istihdama katılan Suriyeli mülteci kadın oranı düşük. Kayıtsız çalışmanın kendisi bir problem, ancak ek olarak kayıtsız çalışan bir kadın ise işyerinde taciz, hak gaspı ve kötü muamele riski ciddi oranda artıyor” ifadelerini kullandı.

İNSANCA YAŞAMAK İSTİYORUM

Kadınların sorumlusu olmadıkları nedenlerle ülkelerinden göçmek zorunda bırakıldığını ve isimlerinin bir kategori olarak anıldığını vurgulayan Kaptan, etkinliklerinde Suriyeli kadınların söylediği cümleleri şöyle aktardı:

“Ben savaşı gördüm ülkemde, bu yüzden nerede olursam olayım hep barışı savunacağım.”

“Suriye‘de de insandım, burada da insanım, insanca yaşamak istiyorum.”

“Dünyada barış varsa evde huzur olur.”

‘Geçici koruma’ altındaki Suriyelilerin Türkiye’de geçerli olan yasalardan yararlanabildiğini vurgulayan Kaptan, “Ancak bu cümle, haklarını bilmemeleri, bilseler dahi kullanmaya çekinmeleri, dil engeli gibi nedenlerle fiiliyatta farklı bir durum yaratıyor. Tabii ki bu genel durum İstanbul sözleşmesi ve 6284 için fazlasıyla geçerli. Ancak diğer göçmen grupları ve Türkiyeli kadınlara kıyasla Suriyeli kadınlar açısından iki farklı nedenle daha olumlu bir durum var. Birincisi Suriyeliler diğer milliyetlerden ve statülerden göçmen gruplarına kıyasla daha fazla göz önünde ve uluslararası kamuoyunun ilgi çemberinde oldukları için 6284’ün uygulanmasını sağlamak nispeten daha kolay oluyor. İkincisi ise 6284’le sağlanan haklarını öğrenen kadınların ‘polisi ararım’ dediklerinde ev içi şiddeti önleyebildiklerini duyuyoruz. Cezasızlık Suriyeli erkeklerce de bilinir olduğunda onlar da Türkiyeli pek çok fail gibi ‘rahatlayacak’” dedi.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ HAYATİDİR

Kaptan son olarak şu ifadeleri kullandı: “Diğer yandan cinsiyet eşitliği karşıtı söylem ve eylemler ile İstanbul Sözleşmesi aleyhindeki gerçek dışı iddialar katmanlı şekilde hassas konumda olan tüm statülerden göçmen kadın ve LGBTİ bireylerin hayatlarını tehdit ediyor. İstanbul Sözleşmesi statüsü ve cinsiyet kimliği ne olursa olsun bir ülkede cinsiyet temelli şiddete maruz bırakılan kişilerin koruma altına alınmasına ve geri göndermeme ilkesine uyulmasına hükmediyor. Sözleşmenin uygulanması özellikle de risk faktörleri yüksek olan bu gruplar için hayati önemde.”