Geçtiğimiz hafta bol bol Ankara konuştuk. Hazır gözümüz oraya dönmüşken, bunca Ankara lafı edilmişken, olaya biraz da farklı bir yönden bakayım istedim ve içinden Ankara geçen şarkıları derledim. Eski Ankara’yı, sevdiğimiz Ankara’yı böyle hatırlamakta fayda var.

Gökçek’in Ankara’sına nazire: Şarkılı türkülü Ankara!

MURAT MERİÇ @PopDedik

Cem Karaca ve Selda’nın hemen hemen aynı dönemde seslendirdiği bir Âşık Mahzuni Şerif türküsü, şu dizeyle başlar: “Böyle parsel parsel bölünmüş dünya…” Geçtiğimiz hafta, dilimizden düşürmediğimiz laflardan biri bu: Parsel parsel… Tartışmayı yinelemenin manası yok, Bülent Arınç ve Melih Gökçek arasındaki atışmanın kilit sözünü anmak yeterli: “Gökçek, Ankara’yı parsel parsel sattı.” 

Ankara, Cumhuriyet’in başkenti. 27 Mart 1994’ten bu yana Melih Gökçek tarafından yönetiliyor. Cumhuriyet tarihinin neredeyse dörtte birine tekabül eder bu. 1984’ten itibaren beş yıl boyunca yaptığı Keçiören Belediye Başkanlığı’nı da sayarsak, süre artıyor. Gökçek’in Ankara’ya ettiklerini anlatmaya kalksak sayfalar yetmez. İcraat dediği, şehrin girişine kondurduğu zevksiz kapılardan bol betonlu park düzenlemelerine, şehri donatan saat kulelerinden fıskiyelere bir sürü tuhaflık… Göreve gelir gelmez yaptığı şeylerden biri, 2 Temmuz’da, Sivas Katliamı’nın yıldönümünde bol şenlikli, curcunalı bir piknik düzenlemek olmuştu. Gelen tepkiler üzerine bunu iptal etti, sonrasında da yok saydı.

Gökçek ve arkadaşlarının en büyük numarası bu: İnkâr. Hafızasız bir toplum olduğumuzu tekrarlamaya gerek yok, öyleyiz. Hatırlatmadıkları zaman unutuyoruz. Gündemdeki baş döndürücü değişim, biraz da bununla alakalı: Kendilerini sıkıştıracak bir şey ortaya çıktığında anında yeni ve alakasız bir gündem maddesi ortaya atarak herkesin oraya yoğunlaşmasını sağlıyorlar. Diğer meseleleri bilmem ama bu konuda “usta”, baştakiler. Kabataş yalanını ısıtıp ısıtıp önümüze sürmeleri de bundan. Tartışıldığı sürece birileri keyifleniyor. Bakın, karambolde iç güvenlik paketi yasalaştı, cumhurbaşkanına örtülü ödenek kullanma hakkı verildi ve internet yasaklamalarına yeni düzenlemeler getirildi. Artık polis istediği gibi insan vurabilecek, evimizi ve arabamızı arayabilecek, birileri rahatsız olduğunda bir siteyi kapattırabilecek. Bundan sonra bambaşka bir ülkede yaşayacağımızı söylemek yanlış değil. Şüphesiz direneceğiz ama nereye kadar? Ölmeden yaşamanın giderek zorlaştığı bu coğrafyada, kayıplarımıza ağlarken kaybolmayacağımızı kim bilebilir ki?

ANKARA'NIN TAŞINA BAK   
Geçtiğimiz hafta bol bol Ankara konuştuk. Hazır gözümüz oraya dönmüşken, bunca Ankara lafı edilmişken, olaya biraz da farklı bir yönden bakayım istedim ve içinden Ankara geçen şarkıları derledim. Eski Ankara’yı, sevdiğimiz Ankara’yı böyle hatırlamakta fayda var. Şarkılara tutunmadığımız taktirde, bambaşka yerlere savrulacağız. Şarkılar sustuğunda sessizleşiyor, yalnızlaşıyoruz. İçimizdeki şarkı susmasın diye, bütün çabalarımız.

Bilen bilir, kendimi Ankaracı diye tanımlarım. Ankaralı değilim. Sonradan vazgeçemeyeceğim şehirle tanışmam, 9 yaşımda, Anıtkabir’e yapılmış “gururlu” bir yolculuk. Sonrasında birkaç kere gittim, (manidar bir tarihte) 12 Eylül 1988’de yerleştim. 2009 yılında ayrılana kadar üç ev değiştirdiğim şehirle bağlarımı hiç kopartmadım: Her hafta Cumartesi Ankara’ya gidiyor, Nefes’te insanları eğlendiriyorum.

Ankara, şanssız bir kent. “Ankara Ankara Güzel Ankara” ya da “Ankara’nın Taşına Bak” gibi bildik marşları ve Hacı Taşan işi “Ankara’da Yedim Taze Meyvayı” gibi türküleri saymazsak, sahiden az sayıda şarkı yapılmış. Ali Kızıltuğ’dan Feyzullah Çınar’a uzanan türkü repertuvarını bu yazıda görmezden gelmek, en iyisi. Ruhi Su’nun sesinden bir direniş destanına dönüşen ve bize Uğur Mumcu’yu hatırlatan “Ankara’nın Taşına Bak”a yakınlaşalım ama. Şarkı, Esin Engin’in elinde bir aşk şarkısına dönüşmüş: “Ankara’nın taşına bak / Gözlerimin yaşına bak / Aşkına ben esir oldum / Sen feleğin işine bak // Gözyaşımı döküyorum / Gurbet ele gidiyorum / Aşkına ben esir oldum / Hüngür hüngür ağlıyorum…” Bu bahiste, Sadettin Kaynak’ın bestelediği marşı da ıskalamayalım: “Yaşa Ankara yaşa Ankara / Cumhuriyet’in beşiği sensin / Sen ortak oldun sevgili yâra / Var ol Ankara şen ol Ankara.”

Son Ankara şarkılarından biri, Yüzyüzeyken Konuşuruz’un “Ankara Kapkara”sı: “Çok değil birkaç yüz kilometre / Ankara İstanbul’dan hareketle / Dahası uçakla da gidilmekte / Ama bu, duyguyu yok etmekte…” “Ankara Kapkara” kalıbı, Zamani’nin bir türküsünden yadigâr: “Alınterimizi sömürüp yerler / Bizi beğenmezler pis köylü derler / Eğer bir pis varsa o da o beyler / Ankara kapkara uyan fukara…” Ankara, isyanın hedefi, taşranın umudu. Selda’nın seslendirdiği Şemsi Belli şiiri “Anayasso”, Şavatalı Hasso’nun “Angara”ya ulaşma çabasını anlatır. “Ankara’da türlü türlü plan var” dizesi, yine Selda’nın seslendirdiği “Suç Bizim”de geçer. Sevinç Eratalay’ın sesinden dinlediğimiz eski bir türkü “Ankara’dan bir haber var” der ve devam eder: “Dediler Deniz asılmış / Eyvah eyvah…” Kemal Burkay şiirinden bestelenen ve “Mamak Tünküsü” olarak da bilinen Yeni Türkü şarkısı “Sonbahardan Çizgiler” de bir Ankara şarkısı.

Alpay’ın sesinden dinlediğimiz “Güven Parkı”, hazin hikâyesiyle dikkat çeken bir şarkı. Başında şahane bir Ankara tasviri var: “Bu kente Konya asfaltından girer güney rüzgarı / İnönü Bulvarı’ndan geçip Atatürk’e döner / Güven Parkı’nda soluklanır // Bu kente Konya asfaltından girer ilkbahar / Çiftlik’ten başlayıp Bahçeli’ye uğrar / Güven Parkı’nda tomurcuklanır…” Grup Yorum’un “İnsan Pazarı” da aynı minvalde bir başka hikâyeyi anlatır. Mekân, yine Ankara, yine Güven Parkı. 

BOŞ YERE AĞLAMA, KALBİNİ BAĞLAMA ANKARA KIZLARINA  
Mevzuyu değiştireyim ama acıklı hattan ayrılmayayım: Alpay’ın söylediği “Ankara Garı”nda, bir ayrılık şarkısı. Mekân ve anlatılan hikâye o kadar örtüşür ki, hiç tren yolculuğu yapmamışsanız bile çok etkilenirsiniz şarkıdan. Bir tren tutkunuysanız hele, şarkı canınıza okur. Ankara’da yaşanan aşkların izlerini şarkılarda bulmak zor değil. Gündoğdu Duran’ın Ankara kızlarını anlatan “Ankara Rüzgârı”, belki de en meşhuru: “Önce biraz gülecek, kalbe ümit katacak / Söz verecek, gelmeyecek, hep seni aldatacak / Sev diyecek, sevmeyecek, belki de ağlatacak / Boş yere ağlama, kalbini bağlama, Ankara kızlarına.” Şarkının en güzel yeri, “İndi bahar Ankara’nın sisli yamaçlarına” dizesi. Tam da bu günlerde, daha da anlamlı üstelik. Bahar demişken, kışı yaz eden Bilge Özgen şarkısını unutmayalım: “Gizli bir tılsım vardı bakışlarında / Mevsim değişirdi yüzün gülünce / Karlı akşamlarda kış ortasında / Yaz olurdu Ankara biz öpüşünce…”

“Ankara Rüzgarı”na kanmayın, Ankara’dan söz eden alaturka şarkılarda, hep özlenen bir sevgili var. En güzeli, galiba şu: “Ankara’da Gölbaşı’nda / Yine sevdalar başımda / Aşık olmak ne güzel şey / Hayatının her yaşında…” Dursun Karaca, Ankaralı sevgilisini şöyle anlatır: “Ankaralı bir sevgilim olmalı / Ben yoldayken saatleri saymalı / İstasyondan gelip beni almalı…” Ankaralı sevgiliyi anlatan bir başka isim, Nazan Öncel. Durum, biraz farklı ama: “Yoluma çıkma artık / Yolumu değiştirdim / Ankaralı sevgilim.” Necdet Tokatlıoğlu bestesi “Sensiz Ankara”, sözlerini Mehmet Erbulan’ın yazdığı kayıp bir şarkı: “Günüm kara, gecem zindan / Kalbimdesin inan her an / Sen gideli sanki viran / Sevgilim, sensiz Ankara // Gözyaşımı kurutmuyor / Efkârımı dağıtmıyor / Artık beni avutmuyor / Sevgilim, sensiz Ankara…” Çağdaş Türkü’nün “Uyanıyor Ankara”sı, Ankaralıların en çok dinlediği şarkılardan biri herhalde. 1990’lı yılların ortasında, Radyo Arkadaş, her sabah bu şarkıyla açılırdı.

Grup Gündoğarken şarkısı “Ankara’dan Abim Geldi”, bir İstanbul şarkısı aslında. Haluk Levent’in meşhur ettiği “Ankara” da bir Ankara şarkısı değil. Kendisini anlatmayan şarkıların adlarında geçtiği gibi, hiç alakasız bir şarkının bir yerinde de beliriverir aniden, Ankara. Mazhar Alanson, “Kelimeler Kafi”de, “Ankara’daki ev”den söz eder. Bülent Ortaçgil’in “Deniz Kokusu Getiriyorum” adlı şarkısında şöyle bir dize vardır: “Yarım gün uzakta Ankara / Sokaklarında uslu kentliyi oynamak için…” Zuhal Olcay’ın sesinden sevilen Vedat Sakman bestesi “Ankara’da Aşık Olmak” ise tersi bir rota izler ve “Ankara’dan bir kuş uçtu güneye doğru” diye başlar. Sakman Ankaralıdır. Bu şehri iyi tanır. Ama Ankara şarkılarının piri Sincanlı Oğuz Yılmaz’dır: “Eryaman’dan Elvan’dan” da onundur, “Ankara’nın Dikmeni” de. Ankaralı Namık’ın “Dar Geldi Sana Ankara”sından “Angaranın Bağları”na uzanan hat, buna bağlanabilir ama ilgilenmemek en iyisi. Yine de, semt bağlantısıyla, bir taş plaktan ve Faide Yıldız’ın sesinden bize ulaşan “Dikmen Güzeli”ni de analım.

EN HIZLI ZAMANINDA ANKARA'NIN, SEVDİK BİRBİRİMİZİ  
Bu noktada, “en hızlı zamanlarında”ki Ankara’yı anlatan Erkin Koray’ı es geçmek olmaz. Zira “Bu bir Ankara hatırasıdır” diye başlayan “Ankara Sokakları” şahanedir: “En hızlı zamanında Ankara’nın, sevdik birbirimizi / Sen ve ben / Belki çok erken ama çok yakın olduk birbirimize / Bir kız ve bir erkek / Çığ gibi yağdık Ankara’nın üzerine…”

Rock cephesinden Ankara’ya katkı çok. “Ankara Sokakları” adını taşıyan bir başka şarkı, Bulutsuzluk Özlemi’nin “Numara” albümünde bize ulaşır. Vega’nın “Hafif Müzik” albümünde yer alan “Ankara”, kimilerince, bu şehir için yazılmış en iyi şarkı: “Yağmur dönerken kara / Şarkılar var falımda / Hepsi sana, hepsi sana / Bu gece Ankara /…/ Sokaklar dolusu / Şekerli kar kokusu / Tunalı’da gezinirken / Bizde bir / Kahvaltının tutkusu / Acıkanlardan biri ben / Arkada bıraktığım sen / Kim olduğunu biliyorsan söylesen…” Ankaralı Pilli Bebek’in tek Ankara şarkısı “Sakarya”, yazık ki sözsüz. Pamela’nınki ise yolda geçiyor: “Seviyorum sensiz / Ankara’da bir barda Tunalı’da / Dönüyorum sensiz / İstanbul’a ucuz havayoluyla.” Erol Büyükburç’un erken dönem rock katkısı “Ver Elini Ankara”, biraz zorlama: “İşte kapına geldim, unutup denizleri / İçimde hasretin dağlar gibi kapkara / Seni sevmek ne güzel, ne güzel sana koşmak / İşte kapına geldim, ver elini Ankara…” 

Mahzuni Şerif’le açtık yazıyı, onunla kapatalım. Hem Ankara’dan söz eden hem de gündeme uyan bir türküsünü söylesin bize, yıllar ötesinden: “Selam saldım Ankara’ya gitmedi / Merhamet kıl birisinden duy götür / Amerika bizden kurban istemiş / Kes başımı ciğerimden pay götür // Terse döndü şu feleğin motoru / Yaman teper Avrupa’nın katırı / Kırılmasın diye elin hatırı / Bir milleti bir çuvala koy götür // Ah güzelim incinmesin Çankaya / Bizi toptan götür yatır bankaya.” 

Çankaya’nın adresi değişti gerçi ama yıllardır söylenenler hep aynı. Gittiklerinde değişen bir şey olmayacak.