Tutuklu gazetecilerin mesai arkadaşları ve aileleri, dün Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun (GÖP) başlattığı tanıklık günleri için...

NEBAHAT KÜBRA AKALIN

Tutuklu gazetecilerin mesai arkadaşları ve aileleri, dün Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun (GÖP) başlattığı tanıklık günleri için 7’inci kez bir araya geldiler. Çağlayan Adliyesi önünde buluşan tanıklarda yine ilk günkü  heyecan vardı: “Acaba tanıklık yapacakları arkadaşlarının aileleri yetişebilecek miydi?”,  “Eylem nasıl olacaktı?”, “Medya yine görüp görmemezliğe mi gelecekti?” Bütün bu sorular düşünülürken, ‘hapisteki gazetecilere özgürlük” pankartı 7’inci gün yine aynı yerine yerleştirildi; tutuklu gazetecilerin fotoğrafları çıkarıldı ve tanıklıklar başladı.

Tanıklık günleri başlarken iyi yaka oluşuyor. Birbirine pamuk ipliğiyle bağlı iki yaka. İlk yakada gazeteci arkadaşlarına tanıklık yapmaya gelen gazeteciler var; diğerinde ise tanıklık yapmaya gelen gazetecilerin haberlerini yapmaya gelen gazeteciler. Bu iki yakanın bir de pürüzleri var; kamerasıyla gelip kenarda duran bazı ajans muhabirleri gibi ya da büyük bir hevesle tüm konuşmaları kaydedip kendisine hangi gazeteden olduğunu sorduklarında “ben polisim; ileri de bir sorun olursa diye kayıt alıyorum” diyenler gibi...

§İşte böyle bir polis kamerasından okunmaya başlayan günün programı yansıdı gözüme. Dünün programı şöyleydi: Yürüyüş Dergisi çalışanı Cihan Gün, DİHA Yazı İşleri Müdürü Fatma Koçak, Devrimci Hareket yazarı Mehmet Yeşiltepe, Aydınlık yazarı Yalçın Küçük, DİHA muhabiri Nilgün Yıldız… isimlerini saydığım gazeteciler için iddianamelerde kelimeler farklı deliller hep  aynıydı: Haberleri…

“DARBE DÖNEMİNİ ARATMIYORLAR”
Açılış konuşmasını yapan gazeteci Murat Çelikkan duygularını şöyle ifade ediyordu: “Darbelerle uğraştığını söyleyen bir hükümet döneminde darbe  günlerini aratmayacak uygulamalar görüyoruz. Bu yaşadığımız, basın özgürlüğü açısından en kötü dönemlerden biri. Ya onlardansınız ya değilsiniz. Değilseniz ya işten atılırsınız ya da kendinizi cezaevinde bulursunuz.”

Çelikkan’ın ardından tanıklar sırayla söz aldılar. Tanıkların her birinin gözlerinde özlem  ve öfke  vardı ve titreyen sesleriyle şunu diyordu: “Biz yakınlarımıza/arkadaşlarımıza tanığız.” DİHA Yazı İşleri Fatma Koçak’ın kardeşi Rahmi Koçak: “Kardeşimin yapmış olduğu haberlerin hepsi de insan hakkı haberleridir.” Devrimci Hareket yazarı Mehmet Yeşiltepe’nin kardeşi Fahika Boztepe: “Kardeşimin suçu arkadaşlarıyla çay içmekti. Bu ülkede insanlar yaptıkları haberler ve delillerle tutuklanıyor.” Yeşitepe’nin avukatı Erman Öztürk: “Gazetecilere dönük operasyonlar yeni değil. Geçmişte bombalıyorlardı, şimdi tutuklanıyorlar. Biz gazetecilere tanığız. Tarih de tanıktır.”

Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Ercan İpekçi ise Yeşiltepe’nin 29 Aralık 2011 tarihinde Adalet Bakanlığı’na gönderilen mektubunu okudu. DİHA Muhabiri Nilgün Yıldız’ın arkadaşı Nagehan Akarsel: “Arkadaşlarımız iktidarı rahatsız ettiler. Bunu için tutuklandılar. İşten atılan yayını kaldırılan, Can Dündar, Nuray Mert, Banu Güven gibi gazeteciler de burada olmalılar. Bizler onlara tanığız ve onların bıraktıkları yerden devam ediyoruz.”

 Aydınlık gazetesi yazarı Yalçın Küçük’ün çalışma arkadaşı Halil Nebiler: “Ben şahitlik ederim ki Küçük gazetecidir diğer yüz arkadaşımız da gazetecidir. Metin Göktepe’den Zeynep Kuray’a kadar onlarla guru duyulmalıdır.  Tasmalı gazetecileri buraya davet ediyoruz; gelsinler tanıklık etsinler. Gazetecilerin cezaevine atılmaları bir oyundur.”