Ben Hubbard 2010 yılında Suriye Devlet Başkanı Esad, ABD Başkanı Barack Obama’ya bir mektup yazmış, İsrail ve Suriye arasındaki barış görüşmelerine destek olmasını istemişti. Temel meselelerden biri de Golan Tepeleriydi –stratejik önem sahibi platosu Suriye, İsrail, Ürdün ve Lübnan topraklarının kesişim noktasında yer alıyor. 1967’deki Altı Gün savaşından beri de İsrail bu tepelerin kontrolünü elinde […]

Golan, Araplar için önemliydi

Ben Hubbard

2010 yılında Suriye Devlet Başkanı Esad, ABD Başkanı Barack Obama’ya bir mektup yazmış, İsrail ve Suriye arasındaki barış görüşmelerine destek olmasını istemişti. Temel meselelerden biri de Golan Tepeleriydi –stratejik önem sahibi platosu Suriye, İsrail, Ürdün ve Lübnan topraklarının kesişim noktasında yer alıyor. 1967’deki Altı Gün savaşından beri de İsrail bu tepelerin kontrolünü elinde tutuyor.

Barış görüşmeleri bir türlü ivme kazanmadı ve 2011’de Suriye’de patlak veren savaş ülkeyi öyle bir yok etti, bölgedeki dengeleri öyle bir değiştirdi ki… Başkan Trump Perşembe günü yaptığı açıklamada İsrail’in Golan’daki egemenliğinin ABD tarafından tanınması gerektiğini söyledi ve bu gelişme Arap dünyasında pek bir tepki yaratmadı.

Körfez ülkeleri günümüz koşullarında “Arap gururu” gibi soyut kavramlarla uğraşmaktansa, İran’a karşı İsrail’le dostluk kurmaya daha gönüllü. Diğer Arap ülkeleri ise kendi iç huzursuzlukları ve ekonomik sorunlarıyla meşgul. Suriye ise yaşadığı savaştan ötürü öyle zayıfladı ve dışlandı ki, Suriye’nin ne istediği pek bir kimsenin umurunda değil.

On binlerce insan evinden edildi

Arap haber portalı Raseef22’de şunlar yazıldı: “Golan uzun süre İsrail’in Suriye’yle barış görüşmelerinde kullanabileceği bir koz olarak görüldü, şimdiyse barışın bir önemi kalmadı, Suriye’nin bir önemi kalmadı ve belki Suriye artık o toprakların meşru sahibi olarak görülmüyor.” Golan tepeleri bölgede askeri ve stratejik anlamda fevkalade önemli. Suriye bu tepeleri zamanında Celile’yi bombalamak için kullanmıştı ve İsrail kontrolü ele geçirerek kendi emniyetini güvenceye almayı amaçlamıştı. Tabii bunu yaparken on binlerce Arap’ı da evinden etmişti.

İsrail’in Golan tepelerini işgal etmesi Arapların yüzüne çarpılan bir tokat gibiydi –uluslararası düzenin kurallarının işlemediği bir kez daha kanıtlanmıştı. Suriye ordusu tepeleri geri almak için 1973 yılında operasyon başlattıysa da başarılı olamadı ve ateşkes sonrasında uluslararası gözlemciler görevlendirilmesine rağmen bölgenin büyük bölümü İsrail kontrolünde kaldı.

1981’e gelindiğinde İsrail bölgeyi fiilen topraklarına katmıştı. Bu hamle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından kabul görmemiş, “toprakların güç kullanılarak el değiştirmesi kabul edilemez” prensibine atıf yapılmıştı. Konsey’in kararında, “İsrail’in Golan Tepeleri’nde kendi yasalarını, hukukunu ve yönetimini yürürlüğe koyma çabaları yok hükmündedir ve uluslararası hukukta dayanağı yoktur” yazıyordu.

Ancak kararı uygulamaya dökmek için pek bir şey yapılmadı ve işgali kınamak Beşar Esad’ın babası Hafız Esad’ın sık sık dile getirdiği bir konu oldu. Tüm siyasi faaliyetlerin izne tabi olduğu Suriye’de Golan protestoları sık görülür oldu ve okullarda çocuklara Golan’ın egemenliği için marşlar söylemeleri öğretiliyordu. Buna rağmen Golan Tepeleri diğer “işgal altındaki topraklar” arasında unutuldu gitti. İsrail bölgenin Arap sakinlerine vatandaşlık teklif etti, ancak kabul edenlerin sayısı azdı.

İsrail zaman içinde bölgeye düzinelerce yerleşke ilan etti. Bölgedeki Yahudi nüfusu yaklaşık 26 bine kadar yükselerek 22 binlik Arap nüfusu geride bıraktı. Bölgenin yeni sakinleri buraya meyve bahçeleri, şarap bağları, butik oteller ve bir de kayak merkezi inşa ettiler; bölgeyi İsrailliler için tatil merkezine dönüştürdüler. İsrail-Suriye arasındaki barış görüşmelerini tekrar gündeme taşımaya çalışan ABD başkanlarının sayısı çoktur. Obama ve Dışişleri Bakanı John Kerry ile de bu çabaların sonuncusunu görmüştük. Sonrasında yaşanan Suriye Savaşı ise her şeyi değiştirdi.

Bir toprak hırsı eksikti

“Suriye’ye bakanlar, zaten uzun zaman önce kaybedilen bir toprak parçasının resmen el değiştirdiğinden ziyade, ülkede yaşanan ölümleri ve acıları düşünüyor.” Diğer yandan şunu da söylemek gerek:

Trump bir ülkenin diğerinden zorla toprak çalmasını meşru gördü ve bundan sonra otoriter liderler toprak hırsızlığına girişti mi ABD’nin tepki vermesi daha zor olacak. İbiş’in söylediğine göre “Uluslararası düzen ve uluslararası hukuk kavramları büyük yara alacak. Saddam Hüseyin’in Kuveyt’e girdiğini şimdi görsek ne diyeceğiz? ‘Burada istenmiyorsun.’ ‘Tamam da, gerekçeniz nedir?’”

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New York Times