Melih Esen Cengiz son kitabı Bir Kadın Bir Cinayet’te, Orient Ekspress’in Sirkeci Garı’ndan Mayıs 1977’de yaptığı son seferinde gerçekleşen esrarengiz bir cinayete odaklanıyor.

Gölge ve gerçek olduğu gibi kalır

Aylin KAYA

Terk Edilmiş Manalar Cenneti, Kudüs’ün Güvercinleri, Marlene’in Yetimi, Bir Osmanlı Yazı ve Paylaşılamayan Cinayet kitaplarının yazarı Melih Esen Cengiz ile Altın Kitaplar’dan çıkan yeni romanı Bir Kadın Bir Cinayet hakkında konuştuk.

Yazmaya nasıl başladınız?
Üniversite yıllarında senaryo denemelerim oldu. Sinematek ve Türk Film Arşivi’nde birçok film seyredebiliyorduk o yıllarda. Hayal dünyam, filmlerin etkisi altında kaldı. Yazmayı, öncelikle o filmlere, onların kurgularına borçluyum. Sonraki yıllarda, edebiyat dünyasına adım atarken, sinemanın etkisine tarih tutkum da eklemlendi. 2008 yılında Fenerbahçe’nin birinci yüz yılını anlatan Asrı-ı Fener kitabını derleyip yayına hazırladım ve Asr-ı Fener televizyon programını hazırlayıp sundum. Tarihi olaylar, arşivler, anılar, eski insanlara dair ulaştığım özel belgeler beni çok etkiledi, o günlere geri götürdü ve ilk romanımı yazmaya teşvik etti: Bir Osmanlı Yazı.

Örnek ve ilham aldığınız yazarlar kimler?
Başta Orhan Kemal ve tabii Sait Faik.

Bir Kadın Bir Cinayet’te, tarihle işlenmiş bir kurguyla karşılaşıyoruz. Kitabın yazım sürecinden bahseder misiniz?
Tarihle bağım hiç kopmadı. Bir Kadın Bir Cinayet polisiyede tarih disiplini uygulaması aslında. Tarihe geri dönerken bundan sonra neler olabileceğini de görebilir, çözümler yaratabiliriz. Benim için yazarken kurgu çok önemli. Tarihin yansımaları kurguyu desteklediği ölçüde benim romanım için anlam taşıyor. Kitaplarımı tam anlamıyla tarihi roman kategorisinde değerlendiremeyiz. Tarihi romanlarda tarihsel gerçekler kurgunun alt yapısını sağlarken benim çalışmalarımda kurguya destek verdikleri, önünü açtıkları derecede önem taşırlar.

Bu romanda Gisela’nın her gün verdiği farklı ifadelerle, gerçeğin bir yansımasını görebileceğimizi, o yansımayı özgür irademizle seçsek bile asla gerçeğin tüm yansımalarına erişemeyeceğimizi anlatmaya çalıştım diyebilirim. Gisela’nın ağzından acizliğimizi gösterdim; “Gerçekler kırılgandır, çabuk ölürler”. Aynı Ezop’un Tilki masalı gibi. Birey gerçeğe tam manasıyla egemen olamaz ve elde edilemeyen şey kötülenir. Kitabın kapağında da bu düşünceme uygun bir başlık var: “Gölgeler de yaşlanmaz, gerçekler de!” Okurlar, yazarlar yerlerini yenilerine bırakır kaybolurlar ama gölgeler ve gerçekler olduğu gibi kalır.

Olay, 1 Mayıs 1977 sonrasında şiddetli çatışmaların devam ettiği bir dönemde geçiyor. Bu dönemi tercih etmenizin nedeni nedir?
Tesadüf. Mayıs 1977’i seçmemin nedeni Doğu Ekspress’in tarihteki son tarifeli seferini o ay yapmış olması. Tabii 1977 yılı gerek birinci gerek ikinci dünya savaşlarından çok uzaklaşılmış bir yıl değil ve ben Gisela’nın kişiliğinde o dönemleri kullanıp okurun önüne birçok düğüm bıraktım.