Kasaba derin bir uykuda. Sessizliği dinliyor. Bir süre sonra bir ayak sesi. Kimdir, nereden geliyor bu saatte, nereye gidiyor acaba?

Gönül ferman dinlemez

HASAN ÖZKILIÇ*

Gecenin yarısı, dışarıdaki koyu karanlık pencereden içeri sızıyor.

Adam, sigarasından derin bir soluk çekiyor, yatağın başucuna yakın masanın üzerindeki kül tablasına uzanıp söndürüyor.

“Ne b.k yiyerse yesin!” diyor, sesini yükselterek.

“Yavaş! Duyacak kız, yavaş konuş!” diye uyarıyor kadın adamı. Adam susuyor, kadın da.

Kız yan odada, seslerine uyandı. Kulak kabartmış dinliyor. Kimi konuşmalarını duyuyor, kimini sessiz konuştukları için duyamıyor. Babasının öfkeyle söylediği bu son sözünü duydu, şimdi daha mutlu.

Bir umudu var artık kurduğu düşlerin gerçekleşmesi için, böyle düşünüyor, “ Var!” diyor içinden. Ona gidecek, sevdiği oğlana, Ali’ye...

Aylardır kavgasını veriyor. Düne kadar böyle değildi babası, bu kadar kızmazdı Ali’ye, ailesine, memleketine. Ne olduysa son zamanlarda oldu. Hani düne kadar dosttular?.. Nasıl oldu da şimdi birden düşman kesildiler? Nasıl oldu da yakıp geldiler bir öğlen sonrası dükkânlarını? Anlayamıyordu. Ne yapmışlardı bunlara, bu mahalleye?.. Memleketlerindeki ölümün, kıyımın suçlusu neden bunlar olsun, anlamıyordu.

O günden sonra Ali’yi daha çok sevdi. Bir tek o, bir tek sarı ablası onlar gibi davranmadı. Kim ona “Aşüfte,” deyip kötü göstermeye çalıştıysa, o diyenlerin kötü olduğuna inandı ondan sonra. Bir o bas bas bağırdı mahallede: “Allah belanızı versin sizi adiler!.. Ne istediniz garibanlardan. Karınıza, kızınıza mı yan gözle baktılar?.. Tutup dağa mı kaldırdılar? Neden evlerini başlarına yıktınız? Yazık değil mi? Senelerdir burada bir akraba gibi yaşayıp gidiyorduk, kimin oyunu bu, b.klar!.. İnsan müsveddeleri! Yakında buradan, bu pis mahalleden çıkıp gideceğim. Birinizin yüzünü görmek istemiyorum alçaklar! Ne haliniz varsa görün! Gidin birbirinizi gebertin! Bir torba kömüre kendiniz satın, Allah belanızı versin!..”

Daha neler dedi neler. Babası kısılıp kaldı içeride. Korkusundan camdan bile başını çıkaramdı. Biliyordu, en başta bu küfürlerin çoğu onaydı. Elebaşı baba!.. Hiç olmazsa kızını düşüneydin, ne vardı. Biliyordun Ali’yi sevdiğimi. Biliyordun vermezsen kaçıp gideceğimi, neden bunu yaptın?.. Bak günlerdir memleketin her yanından yardıma geliyorlar. Dükkânları eskisinden daha güzel oldu, elinize ne geçti?.. Gördün mü nasıl adammışlar? Nasıl seviyorlar birbirlerini, gördün mü?.. Sizin gibi mi onlar? Elinizden gelse birbirinizi bir kaşık suda boğacaksınız. Aç kalana sevinen, yoksula bir tekme daha vuran vicdansızlar! Sizin gibi adamlardan ne beklenir…

Yatağında dönüyor, yüzünü yastığa gömüyor. Ali’yi düşünüyor. Ne yapıyordur şimdi? Ne yapacak, neredeyse sabah olacak, uyuyordur benim onu düşündüğümden habersiz.

Kasaba derin bir uykuda. Sessizliği dinliyor. Bir süre sonra bir ayak sesi. Kimdir, nereden geliyor bu saatte, nereye gidiyor acaba? Daha önce de duydu bir ayak sesini. Sanki biri pencerelerine yaklaştı, dinledi annesiyle babasının konuşması sonra hemen uzaklaştı. Bu da tıkır tıkır uzaklaşıp gitti, sokak yine sessizliğe büründü.

Babası uyudu. Annesi uyumamış olabilir. Düşünüyordur bundan sonra yaşanacakları. Adamın sağı solu belli olmaz, ya vazgeçerse, diye düşünüyordur. Annesini bilir. Çok duyarlıdır. İyi annedir, onu çok seviyor. Çok üzüldü olanlara. Gitti, Ali’nin annesine sarıldı. Ağlamış öyle, o halde. Kadının gözyaşlarını silmiş. Bela okumuş yapanlara. Başta kendi kocasına. Teselli etmiş. Ali’nin annesi akşam kocasına, Ali’ye anlatmış. Annesi!.. Yüreği güzel kadın. İyi ki anneme benzemişim, diye geçiriyor içinden... Sonra yine sevdiği geliyor gözlerinin önüne. Şimdi yanımda olsaydı, sarılıp yatsaydım, diye geçiyor içinden… Yalnızca yatar mıydım?.. Evet, şimdi sadece sarılıp yatmak istiyorum. Başka şeyler başka zamana. Ona sarılıp yüreğine, sızısına merhem olmak istiyorum... Sevgilime!.. Bu sözü söylerken içim kabarıyor. Onu düşünmek çok güzel… Onu, yalnızca onu!.. Nasıl direndim ama?.. İnandılar özümü öldüreceğime. Bu lafı, özüm’ü, Ali çok kullanıyor. Ben de onun için anneme aynen böyle dedim: Vermezseniz özümü öldüreceğim, dedim. Korktular, nasıl inatçı olduğumu bilirler. Vermezlerse ne yapacağımı da. Annem demiş ki, kendine bir şey yapar bu kız, bu dünyamızı da öbür dünyamızı da kaybederiz. Babam inanmamış, yok canım, bir şey yapmaz, demiş. Demek öyle ha?.. Görürsün sen baba, dedim, kendi kendime, gidip arkadaşlarımın evlerinde ne kadar kullanmadıkları ilaç varsa hepsini alıp geldim, komidinin çekmecesine yerleştirdim, çekmeceyi yarı açık bıraktım. Annem gördüğünde deliye döndü. Ne yapıyorsun, bu ilaçlar ne, dediğinde çok dalgınmışım, söylediğini duymuyormuşum gibi yüzüne baktım, korktu. İlaç içtiğimi, intihara kalkıştığımı sandı. Saçını yolmaya başladı, gittim, elini tuttum, yok, dedim, daha içmedim ama her an içebilirim, dedim. Yapma, evimi yıkarsın, yapma kurban oluyum, dedi. Ben halledeceğim, konuşacağım babanla, razı olacak. Merak etme Ali’yle evleneceksin. Hem ben o çocuğu çok severim. Annesini babasını da. İyi insanlar. Kime ne zaraları dokunmuş. Yok yere işyerlerini yaktılar. Şimdi kimse yüzlerine bakamıyor, başta da baban. Yaptıklarına pişman oldular.

Koştum Ali’ye, annemin söylediklerini ona söyledim. Güldü. “Öyle oldular, çoğu pişman. Ama hâlâ düşmanlık güdenler var. Biliyor musun, dedi, senden önce Güllüzar geldi. Uzaktan yüksek sesle, herkes duysun diye konuşa konuşa geldi, dükkana girdi, alış veriş yaptı, dükkanın çok güzel olmuş, bu pezevenkler şimdi de kıskançlıktan geberecekler, dedi... Çok hoş bir kadın. Onu seviyorum, keşke onun gibi kadınlardan çok olsaydı çevremizde. Her şey başka olurdu...”

Kimden söz ettiğini anladım, bilerek sordum,

“Aşüfte hanım mı geldi?” dedim, güldü. Doğrusu biraz kıskandım. Korktum da, ya gönlü ona kayarsa. Çok güzel bir kadın. Şöyle böyle, diyorlar ama bence kıskandıklarıdan öyle diyorlar. Bir sevgilisi var, onun için ölen yalnız bir kişi. Evli değiller ama evli gibi yaşıyorlar. Kimseyi taktıkları yok. Adam berdüşun biriydi nasıl da değişti Güllüzar ablayla birlikte olduktan sonra, herkes şaşırdı. İşte sevgi böyle bir şey. İnsan sevdi mi değişiyor, güzelleşiyor. Ben Ali’ye her baktığımda değiştiğime hissediyorum. Güllüzar abla gibi olacağım. Kimseyi takmıyacağım. Gireceğim koluna, sokakta öpeceğim. Doğulu olduğu için onunla evlenmemi istemeyen, kıskanan kötüler ölsünler, gebersinler!.. Babamı nasıl razı ettiğime şaşıracaklar. Çünkü babam her yerde kızımı ite veririm o çocuğa vermem, demiş. Ne dedi az önce?.. Yola gel yola baba!.. Ama mahallemiz yine de güzel mahalle. Çok cahil olmalarına, dedikoducu olmalarına rağmen güzel insanlar da var içlerinde. Kadınlar daha iyi erkeklerden. Onlar düşmanlık bilmiyor, kimsenin burnu kanamasın istiyorlar. Ama erkek milleti hep birbirini ezmekten, kırıp yok etmekten başka bir şey bilmez. Ali hariç. O başka. Sevdiğim!..

Ne konuşuyorlar bunlar böyle fısır fısır. Babam bağırmadığına göre, çoktan yelkenleri suya indirdi. Bir an önce sabah olsa da koşsam Ali’ye, babamın da razı olduğunu müjdelesem, bir an önce!..

*Yazar. Gönlümün Şirazesi Bozuldu adlı öykü kitabıyla Haldun Taner (2007), Zahit adlı romanıyla 2013 Orhan Kemal roman ödülünü aldı.