Frankfurt Bölge Mahkemesi’nin Devlet Güvenlik Dairesi’nde başlayan davada yargılanan sanıklardan aşırı sağcı Stephan Ernst, üst düzey bir devlet adamı ve politikacının öldürülmesinden sorumlu tutuluyor.  Frankfurt’taki mahkemenin Devlet Güvenlik Dairesi’nde başlayan bu davanın baş sanığının iki avukatı var… Biri Erdoğan’ın avukatı Mustafa Kaplan

Gözler Frankfurt’taki terör davasında

GÜRSEL KÖKSAL

Almanya’nın en önemli terör davalarından biri dün Frankfurt’ta başladı. Kimileri bu davayı bu ülkedeki sağ terör açısından bir “dönüm noktası” olarak tanımlıyordu. Bu değerlendirme elbette bir açıdan doğru.

Frankfurt Bölge Mahkemesi’nin Devlet Güvenlik Dairesi’nde başlayan davada yargılanan sanıklardan aşırı sağcı Stephan Ernst, üst düzey bir devlet adamı ve politikacının öldürülmesinden sorumlu tutuluyor. Hakkında başka suçlamalar da var. Ruhsatsız silah (daha doğrusu silahlar–yapılan aramalarda aralarında cinayette kullanılan tabanca da olmak üzere çok sayıda silah yakalatmıştı) bulundurmaktan ve dört yıl önce Iraklı bir sığınmacıya bıçakla arkadan saldırıp, ağır yaralamaktan da suçlanıyor.

Bu olaydan daha önce uzun yıllardır neo-Nazi örgütlerin üyesi ya da sempatizanı olarak bilinen, özellikle göçmenlere yönelik çeşitli terör eylemlerinin faili olarak suçlanan, yargılanan ve bazılarından kesinleşmiş cezası da bulunan sanık, Kassel Bölge Valisi ve Hıristiyan Demokrat politikacı Walter Lübcke’yi öldürdüğüne ilişkin poliste yaptığı itirafları şimdi reddediyor ve olayda silahı davanın ikinci sanığı arkadaşı Markus H.’nin kullandığını savunuyor. Yani hukuki olarak şu anda Lübcke’yi kimin öldürdüğü kesinleşmiş değil.

Ancak kesin olarak bilinen bir şey var ortada. O da bölgesinde sevilen bir politikacı (uzun yıllar CDU içinde çeşitli görevler üstlenmiş, 10 yıl boyunca da Hessen Eyalet Meclisi’nde milletvekili olarak yer almıştı) Lübcke’nin Almanya’ya sığınan insanlara yönelik insancıl yaklaşımı nedeniyle hedef alındığı.

2009 yılında Kassel Bölge Valisi olarak atanan Lübcke, Ekim 2015’te gerçekleştirilen bir toplantıda Federal Almanya hükümetinin sınırlarına yığılmış olan yüzbinlerce sığınmacıya kapıların açmasını savunmuş, bu insanlık hakkını içine sindiremeyenlere de “ülkeyi terk edip gidebilirsiniz” diye seslenmişti. Kendisine yönelik nefret dalgası o toplantıyla başlamış, onun bu konuşmasının ve dinleyenlerin yuhalamalarının yer aldığı video kayıtları kısa sürede sosyal medya aracılığıyla yayılmış, uzun süre nefret ve tehdit içerikli paylaşımların hedef olmuştu. Bu nedenle bu dava Almanya’nın “en önemli” terör davalarından biri…

Dava dosyasının esasını oluşturan 2 Haziran 2019 tarihli cinayetin de Almanya’daki sağcı terör ve şiddet eylemleri açısından bir “dönüm noktası” olduğu da söylenebilir. Ama bu tespiti yaparken bu ülkedeki sağ terörün büyük bölümü halen aydınlatılmamış olan saldırılarında yaşamlarını yitiren, fiziksel ve ruhsal ağır yaralar alan binlerce kurbanının anısına ve onların yakınlarının acılarını göz önünde tutmak kaydıyla…

1990’DAN BU YANA 200’DEN FAZLA İNSANI ÖLDÜRDÜLER

Sağ terör Almanya’da yeni bir sorun değil. Ülkedeki demokrasi her zaman bu tehlikeyle karşı karşıya kaldı. 1920 ve 1930’lı yıllarda sonuçta Hitler’i iktidara getiren siyasal karmaşa döneminde çok sayıda kişi, aralarında önde gelen demokrat devlet adamları ve siyasetçiler de vardı, sağcı terörün hedefi olarak yaşamını yitirdi. Sağcı şiddet özellikle Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin (DDR) ortadan kalkması ve Federal Almanya Cumhuriyeti’ne (FAC) bağlanmasının ardından daha da yaygınlaştı. 1990 yılından bu yana sağ terör eylemlerinde yaşamını yitirenlerin sayısı 200’ü aşıyor. Resmi istatistiklerde bu sayı daha az görülüyor, ancak öldürülenlerin sayısının bunların çok üstünde olduğunu savunanlar da var…

Bu dönemde öldürülenler arasında çok sayıda Türkiye kökenli göçmen de bulunuyor. Neo-Nazilerin gerçekleştirdiği kundaklamalar, bombalı saldırılar ve suikastlarda çok sayıda insanımız öldürüldü, yaralandı. 2000-2007 yılları arasında Almanya’nın çeşitli yerlerinde seri cinayetlere kurban 8’i Türkiye kökenli esnaf olmak üzere 10 kişinin, kendisine NSU (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) adını veren bir terör örgütünün hedefi oldukları ileri sürüldü.

Bilindiği gibi NSU terör örgütüyle ilgili mahkeme büyük bir fiyaskoyla sonuçlandı, bu arada sağcı terör yaygınlaşarak devam etti, ediyor.

ERDOĞAN’IN AVUKATI NEO-NAZİ SANIĞI SAVUNUYOR

Frankfurt’taki mahkemenin Devlet Güvenlik Dairesi’nde başlayan bu davanın baş sanığının iki avukatı var… Biri Almanya’daki aşırı sağcı çevrelere yakınlığı bilinen, onların toplantılarına misafir konuşmacı olarak katılan, şiddet eylemlerinden mahkemeye düşen aşırı sağcıların avukatlığını üstlenen hukukçu Frank Hannig. Bu davaya kadar bilinen bir isim değildi. Diğeri ise sadece Almanya’da değil, Türkiye’de de bilinen bir isim: Mustafa Kaplan.

Köln Barosu avukatlarından Mustafa Kaplan, NSU davasında (2013-2018), Neo-Nazi yeraltı örgütünün Türkiye kökenli kurbanlarının müdahil avukatı olarak görev almış, Köln’de örgütün gerçekleştirdiği ileri sürülen çivili bombalı saldırıda ağır yaralanan insanları temsil etmişti.

Bu arada Alman kamu televizyon kanallarından ZDF’in moderatörlerinden Jan Böhmermann’a karşı açılan ‘hakaret davası’nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı olarak yer almıştı (2016). Son olarak da iki yıl önce başlayan “NSU.02” soruşturmaları sırasında, kendilerine ölüm tehdidi içeren mesajlar gönderilen Türkiye kökenli avukatlardan biri olarak gündeme gelmişti. Mustafa Kaplan’ın hakkında uzun bir sabıka kaydı olan, şimdiye kadar Türkiye kökenli en az iki göçmene yönelik şiddet eylemini gerçekleştirdiği bilinen aşırı sağcı bir terör zanlısının savunmasında ne gibi rol üstlenebileceği merak konusuydu. Dünkü ilk duruşmada ilk işaretleri geldi. Kaplan, Hannig’le birlikte medyaya açıklama yaptı: “Biz burada suçları değil, insanları savunuyoruz” dediler, herkesin savunma hakkı olduğunu hatırlattılar. Resmi açıklamalara göre Frankfurt’taki dava ekim ayında sonra erecek. Ancak daha ilk duruşmada avukatların mahkeme başkanını reddetmesi, dava dosyalarını okumak için aylar sürecek ara talebinde bulunmasına bakılırsa çok daha uzun sürmesi bekleniyor.

Münih’teki NSU davası cinayetler aydınlatılmadan, geride çok sayıda cevaplanmamış soru bırakarak sonuçlanmıştı. Tetikçilerin halen serbest olduğu kuşkularını dile getirenlerin sayısı hiç de az değil. Lübcke cinayeti soruşturması sırasında da NSU başta olmak üzere aşırı sağla ilgili diğer soruşturmaların çoğunda olduğu gibi hem polis ve hem de istihbarat, ağır görev ihlali suçlamalarıyla karşı karşıya kalmıştı. Bakalım Frankfurt‘taki mahkemede bu konular ele alınacak, açıklığa kavuşacak mı? Hem polis teşkilatı, hem de silahlık kuvvetleri içinde aşırı sağcıların giderek yaygınlaştığı iddialarıyla karşı karşıya kalan Almanya‘da demokrasiden yana güçler bunu bekliyor…