2016 yılından bu yana tutuklu bulunan HDP'li siyasetçi Gültan Kışanak, 2023 seçimlerini ve partisinin izlediği politikaları değerlendirdi. HDP’nin ‘pasif’ bir politika yürüttüğünü kaydeden Kışanak, “Cumhurbaşkanlığı seçimi için HDP bir dizi demokratik ilke açıklayarak bekleme politikası izledi. Bu pasif tutum HDP’nin seçim sürecini iyi yönetememesine ve geç kalmasına neden oldu” dedi. Kışanak, TİP ve Yeşil Sol Parti’nin ayrı listelerden seçime girmesine yönelik eleştirisinin nedenini de “Ayrı liste kararına demokratik Kürt siyaseti ile sol-sosyalist ve demokratik güçleri birbirinden ayrıştırma yaklaşımı içerdiği için karşı çıktım” sözleriyle açıkladı.

Gültan Kışanak’tan partisine eleştiri: Pasif bir tutum izlendi

Tutuklu bulunan eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak, partisinin kritik 2023 seçimlerinde yürüttüğü politikaları değerlendirdi.

Cumhurbaşkanı adaylığı için adı geçen isimlerden olan Kışanak, HDP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimi için bir dizi demokratik ilke açıklayarak bekleme politikası izlediğini ve bu pasif tutumun HDP’nin seçim sürecini iyi yönetememesine ve geç kalmasına neden olduğunu söyledi.

Kışanak, “HDP’nin üçüncü yol paradigması, cumhurbaşkanı adayını erkenden çıkarmasını, ancak demokratik uzlaşıya da açık olduğunu deklare etmesini gerektiriyordu” ifadelerini kullandı.

AYRI LİSTE KARARINA NEDEN KARŞI ÇIKTI?

İrfan Aktan’ın 1+1 Express Dergisi’nde yayımlanan söyleşisinde değerlendirmelerde bulunan Kışanak, HDP’li isimlerin listelerinden seçime girdiği Yeşil Sol Parti ile TİP’in ayrı listelerden seçime girmesini de “Sol-sosyalist ve demokratik güçleri birbirinden ayrıştırma yaklaşımı içerdiği için karşı çıktım. Bu yaklaşım çift yönlü olumsuz etki yaratıyor. Kürtlerden, Kürt sorunundan uzak duran sol-sosyalist güçlerin milliyetçilik dalgasına karşı durma direncini kırıyor. Kürtlerdeyse ittifaklara güvensizliği ve içe büzülmeyi getiriyor” sözleriyle değerlendirdi.

Aktan’ın soruları ve Kışanak’ın yanıtlarından öne çıkanlar şöyle:

3 Nisan tarihli “Bir sosyalist olarak” başlıklı yazısında Emek ve Özgürlük İttifakı’nın tek listeyle seçime girmesini önermiş, “Zaman asla geri alınamıyor, sonradan söylenen ‘keşkeler’ maalesef sonucu değiştirmiyor. Bu nedenle azami dikkat, emek ve mücadele ile ilmek ilmek başarıyı örmeliyiz” demiştiniz. Fakat sonuçta TİP ayrı listeyle seçime girdi ve bugünkü sonuç ortaya çıktı. Ayrı listenin sayısal etkilerinin üzerinde çok duruldu; sizce bu bakımdan nasıl bir sonuç yarattı? Asıl önemlisi, siyasal, sosyal, kültürel bakımdan etkileri nasıl oldu?  

Ayrı liste kararına demokratik Kürt siyaseti ile sol-sosyalist ve demokratik güçleri birbirinden ayrıştırma yaklaşımı içerdiği için karşı çıktım. Bu yaklaşım çift yönlü olumsuz etki yaratıyor. Bir kere, Kürtlerden, Kürt sorunundan uzak duran sol-sosyalist güçlerin iktidarın toplumsal zeminde yarattığı milliyetçilik dalgasına karşı durma direncini kırıyor. Kürtlerdeyse ittifak politikalarına güvensizliğe neden oluyor ve içe büzülmeyi getiriyor. Maalesef yanlış ittifak taktikleriyle bir kez daha toplumsal zeminde ve siyasi söylemlerde bu hata tekrarlanmıştır. Kürt sorununu çözümsüz bırakan da, demokrasi krizi yaratan da zaten bu milliyetçilik sarmalı ve ayrıştırma politikasıdır. Bu sarmalı kırma görevi Emek ve Özgürlük İttifakı’nın öncelikli hedeflerinden biri olmalıydı. Öyle olduğunu da düşünüyorum. Ancak listelerde ayrışma bu hedefe zarar vermiştir.

Seçim sürecinde HDP ve TİP tabanları arasında, en azından sosyal medyaya yansıdığı kadarıyla, kırgınlıklar ve gerilimler yaşandı. Bu iki partinin yıpranan ilişkisi nasıl onarılabilir?

HDP ile TİP’in bozulan ilişkilerini onarmak kolay bir meseledir. İki ayrı parti, iki ayrı çizgi olarak yollarına devam edebilir, ihtiyaç duyulan hallerde mücadele ortaklığı kurabilirler. Asıl önemli olan, iki parti arasında yaşanan seçim taktiği tartışmalarının, kırılmaların Kürtlerle sol-sosyalist güçler arasında yaşanmış gibi algılanmasına izin vermemektir.

Yeşil Sol Parti’nin 14 Mayıs’ta elde ettiği sonuç, HDP paradigması üzerine de tartışma yarattı. Kimilerine göre, “Türkiyelileşme” projesi yanlıştı. Selahattin Demirtaş ise “HDP paradigması hayati önemdedir, hata HDP çizgisinde değil, pratiktedir” diyor. Sizin değerlendirmeniz ne yönde?

Ben de aynı kanaatteyim. Türkiye’nin demokratikleşme sorunları ile Kürt sorunu birbirinden bağımsız değil. Aksine, bunlar ancak birlikte çözülebilecek sorunlardır. Bu anlamda HDP demokrasi ve barışı birlikte inşa etmeyi hedefleyen önemli bir paradigmaya sahiptir. Birini önceleyip diğerini ötelemek her iki sorunu da çözümsüz bırakıyor. Bu konuda pratik politikalarda eksiklikler yaşandığını düşünüyorum. HDP bir çatı partisi olarak kuruldu, ancak pratikte yaşanan yetersizlikler nedeniyle bir koalisyon partisi algısı yaratıyor. Bunun aşılması için ortak hedefe kenetlenen, parti içi demokrasinin tam işlediği güçlü bir örgütsel yapıya ihtiyaç var. Bir diğer konu da HDP ile HDK arasındaki iş ve rol bölüşümünün, koordinasyonun tam yerine oturmaması.

"ALTILI MASA’NIN BİLEŞENLERİ SEÇİME ASILMADI"

Erdoğan’ın tekrar seçimi kazanması, HDP’nin kendi cumhurbaşkanı adayını çıkarmamasıyla ilgili de tartışmalar başlattı. Bazı kesimlere göre, HDP kendi adayını çıkarsaydı seçim yine ikinci tura kalır, ama HDP’nin siyasetteki kilit rolü de devam ederdi. Sizce HDP kendi adayını çıkarmalı mıydı?

HDP’nin 2019’da yerel seçimlerde izlediği “kaybettirme” taktiği önemliydi, uyarı niteliğindeydi ve güçlü bir demokrasi ittifakı kurulabilmesi için fedakârlıktı. Fakat seçimden sonra bu taktiğin pratik politikası yapılmadı. HDP verdiği oylara sahip çıkamadı, CHP ve İyi Parti bu oylar yokmuş gibi davrandı. Aradan geçen dört yıl boyunca, halka gidilse, sahada toplumsal uzlaşı, demokrasi ve barış temaları işlenseydi, bu seçim milliyetçilik yarışına dönüşmez, gerçek mânâda demokrasi ittifakı kurulabilirdi.

Cumhurbaşkanlığı seçimi için HDP bir dizi demokratik ilke açıklayarak bekleme politikası izledi. Bu pasif tutum HDP’nin seçim sürecini iyi yönetememesine ve geç kalmasına neden oldu. HDP’nin üçüncü yol paradigması, cumhurbaşkanı adayını erkenden çıkarmasını, ancak demokratik uzlaşıya da açık olduğunu deklare etmesini gerektiriyordu.

Ayrıca, şunun altını da çizmek gerekir: HDP’nin Millet İttifakı’nın adayını destekleme kararı alması, seçimi birinci turda muhalefet adayının kazanma ihtimalini, imkânını yarattı. Ancak, süreç iyi yönetilemedi, Altılı Masa’nın bileşenleri seçime asılmadı. En basitinden, Erdoğan tamamen gerçek dışı bir video ile kampanya yürütürken, bunu durdurmak için dava açmak bile akıllarına gelmedi. HDP-YSP güçlü bir özeleştiri sürecine girdi, ama bu, cumhurbaşkanlığı seçiminin kaybedilmesinin sorumluluğunun Altılı Masa’da olduğu gerçeğini gölgelememeli. Oy verse de vermese de, her halükârda Kürtleri sorumlu tutma yaklaşımı asla kabul edilemez.