Ankara’dan eş başkan adayı gösterilen tutuklu DEM Partili Gülten Kışanak, bu kararı değerlendirirken; tüm partilerin de DEM’le görüşmesi gerektiğini “Herkes biraz DEM’lense iyi olur” sözleriyle ifade etti. Kışanak, 5 yıllık azami tutukluluk süresi aşılmasına rağmen serbest bırakılmaması hakkında da, “Benim şahsımda açığa çıkan, yargıdaki siyasallaşma düzeyidir. Bu kötü gidişatı ancak demokrasi mücadelesi değiştirebilir” dedi.

Kaynak: Haber Merkezi
Gülten Kışanak’tan tüm partilere: Herkes biraz DEM’lense iyi olur
Fotoğraf: DepoPhotos

Kocaeli F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde olan Kışanak, 5 yıllık azami tutukluluk süresi aşılmasına karşın tahliye edilmedi. DEM Parti'nin diğer Ankara Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan Adayı Öztürk Türkdoğan sahada, Gülten Kışanak ise cezaevi koşullarında seçim kampanyasına destek olmaya çalışıyor. Kışanak, BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın sorularını yanıtladı.

“ANKARA ADAYLIĞIM, ALIŞIK OLDUĞUMUZ SİYASET DIŞINDA”

DEM Parti’nin iki seçimdir tutuklu siyasetçi aday göstermeme kararını Ankara’da bozduğu hatırlatılarak, “Yeniden aday olma kararını nasıl verdiniz, sizin için bu adaylığın anlamı nedir?” sorusu yöneltilen Kışanak, şöyle konuştu:

“Türkiye siyasi tarihine baktığımızda, muhalefetin hep bir cezaevi sınavı olduğunu görürüz. Ancak 2016’dan bu yana durum daha vahim bir hal aldı. İçerideki siyasetçi sayısı rekor kırarken; dışarıda da muhalefet etmenin koşulları neredeyse ortadan kaldırıldı.

Hatta Can Atalay örneğinde gördüğümüz gibi içeriden gösterilen aday, seçimi kazansa bile cezaevinde tutulmaya devam ediyor. Ankara adaylığım, alışık olduğumuz siyaset dışında bir anlam taşıyor. Bu tutum hem hakikatin görünür olmasını sağlayan, hem de topluma vicdani ve siyasi sorumluluklarını hatırlatan bir tutum.

Ayrıca ve özellikle, tecrit edilmek, siyaset dışına itilmek istenen DEM Parti’nin ve Kürtlerin kadınların, tüm ötekilerin, başkentte bir irade göstermesinin önemli olduğunu düşünüyorum.”

NEDEN ANKARA’DAN ADAY OLDU?

Neden Ankara’da aday olduğu sorulan Kışanak, şu yanıtı verdi:

“Siyaset, kazanma kaybetme oyunu değil, toplumun sorunlarına çözüm bulma yolu ve yöntemidir. Demokrasi sorunu, Kürt sorunu ve kadınların özgürlüğü sorunu gibi kronikleşmiş sorunlarımız var. Kazanma, kaybetme retoriğine indirgenen siyaset, bu sorunları konuşamıyor ve çözüm üretemiyor.

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı olarak görev yaparken, İçişleri Bakanlığı'nın emriyle görevden alındım ve yerime kayyum atandı. Halkın iradesine yapılan kayyum darbesi, bununla da kalmadı. 2019 yılında ikinci kez tekrarlandı. Aralarında Diyarbakır, Van ve Martin gibi büyük şehirlerin bulunduğu 50’den fazla il ve ilçede, tam 8 yıldan beri halkın seçilmiş temsilcileri yok, iktidarın memurları var.

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’la aynı cezaevindeyiz. Diğer Eş Başkan Selahattin Demirtaş Edirne F Tipi'nde, BDP EŞ Genel Başkanı Sebahat Tuncel Sincan Cezaevi'nde. Daha niceleri. Son olarak Can Atalay Örneği var…

Demek ki sorunumuz seçimi kazanmak değil, siyasi darbeyle yıkılan demokrasiyi yeniden inşa etmek. Ankara bu iddiayı ortaya koymak için doğru bir tercih. Tabii bu çok büyük bir iddia. Bir seçim süreciyle sınırlanmayacak bir iddia. Demokrasiyi ve barışı kazanmak için seçimden sonra da devam edecek bir mücadele.”

KAYYIMLAR DEVAM EDER Mİ?

31 Mart sonrası kayyumların atanmasını bekleyip beklemediği sorulan DEM Partili siyasetçi, muhalefet partisine dikkat çekti.

Kışanak şunları söyledi:

“Kayyum darbesi politik olarak iflas etmiş, halk tarafından mahkum edilmiştir. Küçük ırkçı bir azınlık dışında kimse kayyumları savunabilecek durumda değildir. AKP seçmenlerinin de önemli bir kesimi kayyum darbesinin yanlış olduğunu söylüyor. Kayyum idaresinin AKP’ye politik bir getirisi yoktur, ısrar ederse daha fazla zarar görecektir.

SOYLU’NUN İTİRAFI

Hele ki önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ‘Erdoğan beni çağırdı , bu belediyelerden rahatsız olduğunu söyledi. Ben de hepsini görevden altım’ itirafından sonra, kara propaganda da AKP’yi kurtaramaz. Ancak, buna güvenerek kayyum darbesine karşı mücadeleyi gevşetemeyiz.

Şimdiye kadar, kayyumlarla Kürtler baş başa bırakıldı. Kürt halkı, 2019 seçiminde kayyumlara gereken dersi verdi. Bu seçim çok daha güçlü bir ders vereceğinden hiç kuşkum yok. Bu bir demokrasi sınavıdır. Sadece Kürtlerin ve DEM Parti’nin sınavı değildir. Genel seçimde, sonradan ortaya çıkan ‘kayyum protokolü’, muhalefetin bu sınavı geçemediğini göstermişti. Muhalefet şimdi, telafi sınavında. Sandığa, seçime, demokrasiye inanan herkesin iradesine, kayyum atanmasına karşı duracağını, bugünden beyan etmesi gerekir.

Avrupa’yı da bu konuda eleştirmek istiyorum. Demokrasilerin kalitesi, yerel demokrasiyle ölçülür. Avrupa’da merkezi iktidarlar, bir köy belediyesine bile memur atayamaz. Türkiye, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na taraftır, şarta bağlı sorumlulukları var. Türkiye’de milyonlarca insanın yaşadığı, yüzde 50’den fazla il ve ilçede, 8 yıldan beri seçimle işbaşına gelmiş bir yönetim yok, kayyum var. Ancak AKP bu konuyu etkili bir şekilde gündemine almadı. Türkiye ile Batı'nın ilişkileri gergindi, biliyorum. Ama bu durum, yerel demokrasiye sahip çıkmak için bir bahane olamaz.”

'HERKES BİRAZ DEM’LENSE İYİ OLUR'

Kışanak, Hem iktidarın hem de CHP dahil muhalefet partilerinin birbirlerini “DEM’lenmekle” eleştirmesini de değerlendirdi.

Her partinin ‘biraz demlenmesi gerektiğini’ düşünen Kışanak şöyle konuştu:

“DEM Parti, Türkiye siyasetinin ana kulvarlarından biridir. Radikal demokrasinin, toplumsal barışın, demokratik bir gelecek arayışının temsilcidir. TBMM’nin üçüncü büyük partisidir. Bu siyasi kulvar, genişleyerek yoluna devam edecektir. DEM Parti"yi yok sayarak siyaset yapmak imkansızdır.

Şimdiye kadar iktidar da muhalefet partileri de DEM Parti geleneğini, tecrit ederek, siyaset yapmaya çalıştı. Gelinen noktada kendileri için siyasi açmaz yaratırlar. Siyasetteki bu açmaz ortadan kaldırılmalı.

Hatta espriyle de olsa ‘Herkes biraz DEM’lense iyi olur’ demek istiyorum. DEM Parti ile siyasal diyalog kurmak, diğer partileri demokrasiye bir adım daha yaklaştırır. DEM Parti ile ilişki kurmak, partileri ayrımcılık siyasetinden uzaklaştırır. Barışa, kadın siyasetine, ekoloji siyasetine yaklaştırır.”

“KORKUYLA SİYASET YAPILMAZ”

Kayyum uygulamalarının yeni dönemde yumuşayacağına dair bir beklentisinin olup olmadığı sorulan Kışanak, şunları söyledi:

“Endişeyle korkuyla, kaygıyla siyaset yapılamaz. Böyle bir endişem yok. Seçme ve seçilme hakkı en temel yurttaşlık hakkıdır. Kayyum, Kürt yurttaşların temel haklarının gasp edilmesidir. Buna izin vermeyiz.

Siyasetin görevi, çözüm üretmektir. Beklentili siyaset, kendisini işlevsiz bırakır. DEM Parti, demokrasi mücadelesinin en güçlü aktörüdür. Seçimlerden güçlü bir sonuç elde edecek ve seçimden sora halkla birlikte kayyum tehdidine karşı mücadele edecektir.

Ben bu soruyu yanıtlarken, televizyondan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı dinliyorum. “Yüzümüze hakikatleri haykırın, haykırın ki hatalarımız görüp, kendimizi düzeltelim” diyordu. Söylüyorum; kayyum büyük bir hataydı. Hiçbir gerekçeyle halkın sandıktan çıkan iradesi ortadan kaldırılamaz.

Tabii ki belediye başkanları suç işlerse herkes gibi yargılanmalıdır. Ama kesinleşmiş yargı kararı olmadan, halkın iradesine müdahale edilemez.

Ayrıca suçların şahsiliği ilkesi vardır. Belediye başkanına yönelik bir soruşturma bahane edilerek Belediye Meclisi feshedilemez. Kayyum demokrasi ayıbıdır. Bu ayıp ortadan kaldırılmalı, önceki Belediye Kanunu’na geri dönülmelidir.”

“TUTUKLANMA SİYASİYDİ”

Azami tutukluluk süresi aşılmasına rağmen tahliye edilmemesine de değinen Kışanak, şöyle konuştu:

“Hakkımızda açılan davalar, siyasi darbeyi perdeleme görevi görüyor. Sanki ortada hukuken bir suç var, bu nedenle bizler cezaevindeyiz algısı yaratılıyor. Tutuklanmamız da siyasiydi, hakkımızda açılan davalar da…

‘Siyasi rehineyiz’ dediğimizde, kamuoyunun bir kısmı buna anlam veremiyor. Azami tutukluluk süresi aşılmasına rağmen hala cezaevinde tutuluyor olmam, siyasi rehine olduğumuzun kanıtıdır. Azami tutukluluk süresiyle ilgili yasanın emredici hükmü çok açıktır, yargıca herhangi bir yorum ve taktir hakkı tanımıyor ama mahkeme heyeti verdiği tutuklama kararıyla, yasalarla bağlı olmadığını gösteriyor.

Benim şahsımda açığa çıkan, yargıdaki siyasallaşma düzeyidir. Bu kötü gidişatı ancak demokrasi mücadelesi değiştirebilir. Demokrasiye inanan tüm siyasi partilerin, sivil toplumun, demokratik kamuoyunun tereddütsüz ve ayrımsız bir şekilde ifade özgürlüğünü, siyaset yapma hakkını ve bağımsız yargıyı savunması gerekir. Bu kriz, başka türlü aşılamaz. Yoksa ortada ne AYM kalacak, ne AİHM…Ne de TCK ve CMK…”