Ülkemizde gündem hiç durulmuyor. Sürekli bizleri irkiltecek haber bombardımanıyla karşı karşıyayız...

Ülkemizde gündem hiç durulmuyor. Sürekli bizleri irkiltecek haber bombardımanıyla karşı karşıyayız. Her gün yeni bir olay yeni bir gündem. Kimi gerçek kimi suni. Bu duruma adapte mi olduk da bir aymazlık içindeyiz yoksa bir çeşit ruh travması mı yaşıyoruz? Üstelik anlatılanların gerçekliği konusunda çoğumuzun şüphesi var. Sosyologların, siyaset ve tarih bilimcilerin, toplum kuruluşlarının, tüm siyaset dinamiklerinin temsilcilerinden oluşan geniş katılıma, devlet arşivlerinin açılmasına ve bugüne değin yazılmış/araştırılmış üzerinde çalışılmış bilgilerle harmanlanarak yapılacak bir çalışmaya ihtiyaç var. Halkın akıl ruh sağlığı yalan yanlış gündemlerle bozuluyor. Bugünkü yazımda bunun nedenlerine girmek değil niyetim. Ancak söylemek istediğim, insanımız yorgun.
Türkiye toplumu hemen sönümlendirilen sürekli bir gündem karmaşası içerisinde zihinsel olarak uyuşturulmuş, yorulmuş, akan suda nereye tutunacağını bilemez duruma getirilmiştir. Üniversitelerin durumu bellidir, bilim ve siyaset üretecek üniversitelerin özgürlüğü elinden alınmıştır. İçimizi biraz olsun ferahlatacak alternatif akademiler varsa da otoriter iktidar rahat bırakmıyor. Hocalar tutuklanıyor. Dünyanın en fazla tutuklu gazetecilerine sahibiz. Süresi yıllarca süren tutukluluk halleri, cezaevleri suçları kesinleşmemiş tutuklularla dolu.
Gündemde başka neler mi var, bir göz atalım. Van depremi, hasarlı binalara verilen sağlam raporları, çadırlarda yaşamaya zorlanan halk, içerde çıkan yangınlar, hastalanan hatta ölen çocuklar…
Ve hemen fırsatı kaçırmayıp kentsel dönüşüm tartışmalarını gündeme getiren hatta uygulamaya sokan hükümet…
Kürt halkı üzerinde yürütülen psikolojik savaş, KCK operasyonları, gece gelen baskınlar ve tutuklamalar.
Suriye üzerine emperyalist devletlerle yapılan bilmediğimiz anlaşmalar sonucu verilen şahin demeçler…
Vicdani reddin anlamının içinin boşaltılmaya çalışılması, karşılığında ne gibi bir özveri istenecek bekleyip göreceğiz.
Cari açık, düşen para birimi, işsizlik, maaşlara yapıldı iddia edilen zamlar, misli gelen pahalılık, dünyanın en yüksek vergisini vermeye zorlanan bir toplum, temel tüketime bindirilen nereye gittiğini bilmediğimiz vergiler…
Demokratik hak arama mücadelelerine uygulanan baskılar, biber gazları, coplar, televizyonların yayınlamadıkları sert müdahale görüntüleri…
Hidroelektrik santralleri ve değerli maden arama çalışmalarını durdurmak için açılan mahkemeler sonucu elde edilen kazanımların dikkate alınmaması, kazma çalışmalarına gelen ulusal ve uluslar arası firmaların makinelerinin uzaklaştırılması gerekirken, ellerinde belgeleriyle demokratik haklarını savunan insanların üzerindeki polis baskısı yani devlet baskısı…
Belgeleri açıklanmayan Dersim gündemi…
Belgeleri hasıraltı edilen/üstü örtülen onlarca katliam, baskın, talan, yakma, yakılma olayı…
Kadına yönelik şiddet haberlerinin yoğunluğuna rağmen edimin yoğunsuzluğu, eril bir meclis, eril bir zihniyet egemenliği…
Cinsel tercihlerinden dolayı yaşam alanı daraltılan insanlar, ağza alınmayacak söylem kipleriyle dolu egemen eril bir dilin yaygın medyada kullanılması…
Hastanelerin özelleştirilmesi ve sağlığın ticarileştirilmesi…
Atamalarını bekleyen öğretmenlerin mücadelesine bile tahammülü olmayan iktidar…
Grev hakkı gibi başka birçok hakları iyice kısıtlanmış işçiler, memurlar…
Gündemimizde daha ne mi var? Eminim en az bu kadar daha sizlerin aklınızdan geçiyordur. Yorucu bir hayat bizimkisi, insanlarımız bir de canlarıyla, bedenleriyle ödedikleri böylesi bir yaşamı ruhlarında taşıyarak ağır bedeller ödemek zorunda kalıyor. Sorun enflasyonu var.
Eksiği var, fazlası yok böylesi bir tabloya ne denir? Sağlıklı bir toplum için eşit ve insanca yaşam en büyük hakkımız.
- Fotoğraf mı?
- Efendim?