Güneş ışığından yoksunlar
Adana’da inşaa edilen yeni cezaevi çokça tartışılmıştı. (Fotoğraf: AA)

HABER MERKEZİ 

Cezaevlerindeki mahkûmların yaşadığı sorunların ardı arkası kesilmiyor. İktidarın baskıcı politikaları kendilerinden olmayan herkese yargı sopasını gösterirken hapishaneler ‘düşünce suçluları’ ile doldu. Oluşturulan ‘S’ ve ‘Y’ tipi hapishanelerde ağır koşullar altında yaşamlarını sürdüren ‘mahkûmlar’ gönderdikleri mektuplarla BirGün’e yaşadıklarını anlattı. 

‘Yüksek güvenlikli’ olarak adlandırılan bu hapishanelerde insani ihtiyaçlarından bile mahrum kalan mahkûmlar güneş ışığının dahi giremediği bölümlerde kalıyor, gardiyanlarla dâhil megafonlarla iletişim kurabiliyor. Hücrelere mahkûm edilenler ise güneş ışığına ters bir şekilde konumlandırılmış cezaevlerinde, cezaevinin içindeki farklı bir alana çıkarılarak gökyüzünün bile görünmediği bu alanda günde 1-1,5 saat ‘hava alıyorlar’. 

Yavaş yavaş öldürmek için yapılmış 

Gebze Kadın Hapishanesi’nden ulaşan Sercan Adıgüzel hapishanelerdeki ağır koşulları anlattı. Adıgüzel, “Hücrelerin havalandırmaları yok ve ağır müebbet hükümlüsü olmayan tutsaklara bile ağır müebbet koşulları uygulanıyor. Anlayacağınız, bu hapishaneler yavaş yavaş öldürmek için yapılmış’’ dedi. S ve Y tipi hapishanelerin güneş görmeyecek şekilde ve tecrit odaklı olduğunu da belirten Adıgüzel, ‘‘Hapishanelerden ölüm haberleri geliyor, ATK’nin sağlam raporu verdiği tutsakların 2-3 gün sonra cenazeleri o hapishanelerden çıkıyor’’ İfadelerine yer verdi. Hava almak için çıkarıldıkları alana, yanlarında bir kitap bile götüremediklerini mektubunda belirten mahkûm Oya Aslan, ‘‘Yağmur altında yürümek, güneş altında otururken kitap okumak, açık havada mektup yazmak, bir yudum çay içmek çok önemli mi? Evet, hapishanedeyseniz çok önemlidir. Gece gökyüzünde yıldız aramak, yüzünüzü rüzgâra tutmak önemlidir’’ diyerek mahkûmların bu denli normal aktiviteleri bile yapamadıklarına dikkat çekti. 

Direncimizi kırmak istiyorlar 

Mektubunu Marmara Kapalı Cezaevinden ulaştıran Ruken Kılıç ise yaşadıklarını şöyle anlattı: ‘‘Teksiniz. Gardiyanlar artık tek başınasınız diyorlar. Öyle bir ruh haline sokup sizi zayıflatmak, direncinizi kırmak istiyorlar. Açık havaya hiç çıkamazsınız. Güneşi, bulutları, kuşları ve göğü göreyim diyemezsiniz. Belli saatlerde çıkabildiğiniz, kuyudaymışsınız hissi uyandıran bir havalandırma var sadece. Herkes bu insanlık dışı mekânların kapatılmasını talep etmelidir” 

Antalya S Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün-sevk ile gönderilen Erdal Gündoğdu, ‘‘Tutsakların birbirleri ile teması mümkün değil. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlarla normal süreli ceza alanlar aynı koşullarda tutuluyor. İnsan hak ve özgürlüklerinin hiçbir şekilde bağdaşmayacağı adaletsizlikleri yaşıyoruz. Bu yaşatılan adaletsizliklerin yanında sürgün-sevkler ile ailelerimizden, arkadaşlarımızdan yüzlerce kilometre uzaklara götürüldüğümüz için tecrit en ağırından yaşatılmış oluyor. Ailemiz ve arkadaşlarımızla görüşebilmemiz neredeyse imkânsız hale getiriliyor’’ diye yazdı mektubunda. 

Önce Marmara Cezaevi’ne giren ardından Sincan Cezaevi’ne sürgün edilen Beyza Gülmen ise ‘‘Burası yüksek güvenlikli olduğu için her şey ona göre dizayn edilmiş. Görüş yerleri bile tek kişiye göre ayarlı. Başka hapishanelerden gelen kargoyu bile kabul etmiyorlar” dedi. İçeride ve dışarıda olanlar, yaşadıklarımız birbirinden bağımsız değiller diyen Gülmen, “Ülkemiz bir açık hava hapishanesine dönüştü. Dünya yuvarlaktır diyen Galileo gibi gerçekleri söyleyelim’’