Burcu Tatlıses, 2015 yılında çıkardığı ‘Güzel Kokuyorum’ adlı albümü sonrasında sessizliğini ‘Geyikli Masallar’ adlı single ile bozdu

Günümüz koşulları müziği özgürleştirdi

DENİZ SAYINHAN

On parmağında on marifet bir kadın: Burcu Tatlıses. Müzik dünyasına önce şarkı sözleriyle girdi, yazdıkları Funda Arar’dan Fatih Erkoç’a pek çok yorumcu tarafından seslendirildi. Dizi ve filmler için yaptığı şarkıların yanı sıra “Sen Dur Ben Gölge” adında bir de şiir kitabı bulunan Tatlıses, 2015 yılının Mart ayında çıkardığı “Güzel Kokuyorum” isimli albümle birlikte kendi sesi ve yorumuyla sahnelerde yerini almaya başladı. Burcu Tatlıses, şimdi de yeni single’ı “Geyikli Masallar” ile karşımızda. Kendisiyle sahne tozunu daha çocukken yuttuğu tiyatrodan başlayarak sinemaya, edebiyata ve tabii ki müziğe dair pek çok şeyi konuşma fırsatı bulduk.

Sizin için müzikten önce şiir vardı sanırım. Çocuk yaşlardan beri şiir yazıyormuşsunuz ama müzikle daha geç tanışmışsınız, peki müzikle nasıl tanıştınız, hayatınıza nasıl girdi ve merkezi oluverdi?

Aslında müzikle ilgili bir plan yoktu kafamda sadece kendi kendime şarkı söylemeyi seviyordum. Galiba ortaokul dönemlerimde annem beni Bakırköy Belediyesi’nin bir tiyatro kursuna yazdırdı ve başka bir dünyanın içine girdim. O küçücük yaşımda, bambaşka şeylerin olduğunu keşfetmeye başladım, tiyatro beni zehirledi yani. 6-7 sene kadar devam ettik orada hem oyun sergilemeye hem provalara. Bir yandan da üniversite sınavları dönemi geldi, babamın karşısına çıkıp dedim ki “ben konservatuara gitmek istiyorum!”. Babam çok sert ve net bir tepkiyle karşı çıktı; ben de cesur bir çocuk değildim, yaşla da ilgisi yok bunun, korkaktım biraz galiba ve peşinden gidemedim tiyatronun. Gıda mühendisliğini kazandım ve dört senede hızlıca okuyup bitirdim çünkü başka şeyler yapmam gerekiyordu. Üniversitedeyken bir gün aniden ben şarkı söylemek istiyorum ve galiba back vokal yaparak başlayabilirim, dedim. Sonra internetten back vokal arayan birini buldum, ona hiçbir eğitimim yok ama iyi şarkı söylediğimi düşünüyorum ve size back vokalist olmak istiyorum diye bir mesaj attım. Çok iyi şarkı söylediğim için değil ama beni çok sevdikleri için ekiplerine dâhil ettiler. Böylece bir anda back vokal yapmaya başladım. Yani aslında planlanmış ya da hayal edilmiş bir şey değildi, bir arayış içindeydim, kendimi ortaya koymak istiyordum, tiyatroda bunu biraz yaşamıştım; sahnede olmayı ve doğrudan insanlarla iletişim kurmayı, müzik de aynı yöndeydi. Zaman içinde yavaş yavaş kendime küçük bir ekip oluşturup bir yerlerde söylemeye başladım. Çok uzun bir yol o, çok fazla yerde şarkı söyledim, bir noktadan sonra şarkılar yazmaya da başladım, bugüne kadar getirdi beni o yolculuk.

Ama bu esnada şiir yazıyordunuz.

Evet, 14-15 yaşlarında yazdığım yalnızlık, acı, ölüm temalı şiirler var neyin depresyonuysa artık. (Gülüyor) Ya da hâlihazırda sözü olan Türkçe şarkılara yeni sözler yazmayı denerdim, garip bir şey işte o zamanlardan başlıyor ama onlara şiir denebilir mi bilmiyorum. Ben şair değilim ki öyle kendi kendime yazıp biriktirdiğim bir sürü şeyi bir kitapta topladım, o kadar.

Şarkı sözleriniz de bir nevi şiir sayılabilir ama.

Ben yazmayı seviyorum. Bir de matematiği çok seviyorum, şarkı sözünde hem şiir hem de matematik var ya ikisinin birleşimi, o yüzden çok haz aldığım bir alan.

Edebiyat ve müzik… Hangisi sizin için daha özel ya da bir bütün olarak mı bakıyorsunuz?

Daha özel demeyelim ama daha ön planda ve hayatımın merkezi olan şey müzik, daha çok emek ve zaman harcadığım şey de müzik aslında, şiir benim için biraz daha zevk gibi. Aklıma bir şeyler geliyorsa bir yerlere karalayıp not ediyorum. Sadece şiir değil düzyazı biçiminde de yazmayı seviyorum, şimdi bir çocuk hikâyesi yazmayı deniyorum mesela. Yazmak hep var ama müzik çok daha önde gidiyor.

Uzun süre çok tutan şarkıların söz yazarıydınız ve çok az kişi tanıyordu sizi. Daha içedönük bir etkinlik gibi gözüken şarkı sözü ve şiir yazmaktan sahneye geçmek sizi korkutmadı mı?

Hiç korkutmadı çünkü bende öyle bir maya zaten varmış. İlk defa sahne üstünde olduğumda bile o korkuyu, endişeyi, heyecanı veya utangaçlığı hiç yaşamadım. O bende hep olan bir şeymiş aslında, aksine sahne üstünde çok daha iyi hissediyorum.

Müziğiniz öyle sade ve yumuşak ki, anlatmak istediğiniz şeyler var ve bunlar karmaşık müzikal düzenlemelerin içinde kaybolmasın istiyorsunuz gibi geliyor, bir şarkı bestelerken böyle bir amacınız var mı gerçekten?

Aslında beste yaparken hiç düşünmüyorum, sadece besteyi ve sözü tamamladığımda dışarıdan ne yaptığıma bakıyorum. Evet sözel ve melodik olarak bir naiflik var müziğimde, şarkıyı nasıl düzenlediğinizle de ilgili bu, farklı bir yerden daha sert bir biçimde de kurgulayabilirsiniz. Benim öyle naif bir tarafım var, bunun müziğime yansıması çok doğal. Bir de söz benim için kıymetli olduğundan çok da müzik içinde kaybolmasını istemiyorum sanırım.

Her şeyin çok hızlı aktığı ve birçok şeyin es geçildiği, hafızaya alınmaya değer bulunmadığı bir zamanda yaşıyoruz. Böyle bir zamanda sizin müzikal formunuz başka bir yaşam tarzına çağrı mı acaba diye düşünmeden edemiyorum?

Altında bir düşünme süreci ya da plan yok gerçekte ama böyle düşünmüş olman hoşuma gitti bir yandan. Benim şarkılarım zaman isteyen, bir süre dinlendikten sonra sıkı sıkı sarılınan şarkılar. Bu dönemde bu bir handikap çünkü müziğe ya da genel olarak hayata bu şekilde yaklaşan küçük bir kitle var.

Ama daha bağlı bir kitle…

Evet çünkü o insanlar kendi zamanlarını sana ve şarkılarına ödünç veriyorlar ve karşılığında içlerinde bir yere dokunabildiysen seni sımsıkı tutuyor ve bırakmıyorlar. 15-20 yıl önce yazdığım şarkıyı bugün hala aynı sadakatle dinleyen ve beni bundan her daim haberdar eden insanlar var. Bu hızlı tüketim dünyasında sabırlı ve vazgeçmeden yürüyor olmak lazım. Böyle düşünerek müzik yapanlar için yol biraz daha uzun ama bakınca diğerleri de çok çabuk tüketiliyor. Yani tercihse evet, burada durmayı tercih ediyorum.

benimsinemalarım.com’un yöneticiliğini yapmışsınız. Film ve dizilere müzik vermişliğiniz de var, sinema nerede duruyor hayatınızda?

Benim için iyi film izlemenin hazzı ve pek çok anlamda verdiği ilham çok büyük. Çok özel filmleri keşfedip onları seyretmeyi, çabuk tüketilenleri değil de daha saklı kalmış, farklı filmleri yakalamayı seviyorum.

Hangi filmler mesela?

Oldboy geldi aklıma bir anda, The Fountain var, The Fall, bir dönem Kim-ki Duk filmlerini çok izliyordum, Uzakdoğu sinemasının garip bir dili vardır ya hani, çok ilginç geliyor bana.

Peki yeni single’a gelelim artık, “Geyikli Masallar” çıktı, tepkiler nasıl?

“Geyikli Masallar” çok kolay bir şarkı değil, yine oturup kalbinizi ve zamanınızı açmanız gerekiyor. Çok yeni ama buna rağmen insanlar yakalamaya başladı. Benim çok uzun zaman önce yazdığım bir şarkıydı, birlikte çok yol kat ettik, düzenleme anlamında bin türlü şey denedik yanıldık ve mutlu sona ulaştık.

İlk defa siz yapmışsınız düzenlemesini sanırım…

Hep fikirsel olarak içindeydim şarkıların ama başından sonuna düzenlemesini kendi yaptığım ilk parça oldu bu. O yüzden de daha bir kıymetli çünkü kendime güvenimi sağlamlaştırdı. Bende bir mükemmeliyetçilik ve her şeyi kontrol altında tutma durumu var, biraz zor bir şey.

Yaptığınız iş için gerekli bir özellik aslında bu.

Evet ama çok uzatıyor süreci, çünkü kafanızda bir şey var birlikte çalıştığınız insanlarda aynı şeyin oluşması imkansız kadar zor. Çok didikliyorum ve çok uzun zaman harcıyorum, biraz onu aşmam lazım. Şimdi albüme doğru gidiyoruz yine ben düzenleyeyim diyorum tüm şarkıları ama süreci hızlandırmak adına işbirliği yapmam gerekecek.

Yine de çalıştığınız ekip ile uyumunuz üst düzeyde sanırım.

Çok eski dostlarım onlar benim, birlikte müzik yapıyoruz birlikte düşünüyoruz birlikte gülüyoruz hüzünleniyoruz, hakikaten bir lüks müzisyen için bu durum. Şanslıyım yani.

Baba Zula’nın “Bir Sana Bir de Bana” şarkısını yorumlamıştınız ve çok beğenildi. Yeni albümde de cover olacak mı?

Şu anda çok emin değilim çünkü çok şarkım var. Onları hale yola koyarken yeni bir şey keşfedersem, beni yakalarsa, gerçekten iyi yorumladığımı hissedersem aralarına bir cover eklemeyi düşünebilirim. Ya da hiç düşünmeyebilirim.

Yeni albüm için çalışmalar ne durumda?

Şarkılar, düzenleme fikirleri kafamda hazır. Oturup arkadaşlarla birlikte işin matematiğini ve takvimini çıkarma süreci şimdi, onu da “Geyikli Masallar”ın heyecanıyla biraz ötelemiştim ama artık başlıyoruz. Çok da uzasın istemiyorum açıkçası single güzel ama çok eksik, yarım kalan bir şey. Albüm olmalı. Hele de kendi şarkılarınızı yazabilme şansına sahipseniz koşa koşa albüm olmalı.

“Geyikli Masallar”dan anlaşılan o ki, ilk albümdeki sound korunuyor. Yeni albüm de aynı çizgide mi olacak?

Çok ayrık bir şey olmayacak ama yeni bir şeyler denemek istiyorum. Yeni fikirler ve yeni enstrümanları dâhil etmek istiyorum müziğime.

Sanırım Türkiye’de sizin müziğinize benzeyen Jehan Barbur, Hüsnü Arkan, Jülide Özçelik vb. sanatçılar daha çok gündeme gelmeye başladı. Bunun sebebi ne olabilir sizce?

90’lar gibi bir dönem var Türkiye’de müzikal anlamda dopdolu işlerin üretildiği, sonrasında ise bir boşluk dönemi var. Bence bu onun da sonrası ortaya çıkan bir dönem. Özellikle yeni nesil grupların cesareti aslında başka bir yere sürükledi müziği. Daha istedikleri gibi olmayı seçtiler ve kulakları çok açık müzisyenler. Zaten hepimizin artık çok farklı yerlerden müziğe erişimi var ve bunları duymak özgür de kılıyor insanı.

Müzik sektörü de artık eskisi gibi yürümüyor, evde kayıt yapabiliyor ve yayınlayabiliyorsun örneğin.

Çok da güzel bir şey bu çünkü artık yapım şirketleri eskisi destekçi değiller müzisyene, genelde sen bir proje yaratıyorsun sonra bunu anlatıp ikna etmeye çalışıyorsun zorlu bir süreç. Bu yüzden kendi başına müzik yapabilmek büyük bir lüks. Her şeyini kendin yapıyorsun artık, kaydını yapıp kendin de yayınlayabiliyorsun dijital mecralarda, kimseye ihtiyacın yok. Klibini de kendin çekip YouTube’a yüklüyorsun, eskisi gibi müzik kanallarının çok fazla hükmü yok artık. Günümüz koşulları müziği hem özgürleştirdi hem de kocaman bir kalabalık içinde bulunup, bilinip, seçilmesini zorlaştırdı.

Yaptığınız şarkılarda sadece sözler öne çıkmıyor, aynı zamanda klipler, canlı performanslar hepsi çok özenli.

Olması gereken de bu bence, çünkü sadece şarkı sözüne yaslanmak yeterli değil. Çok klişe olacak ama bütün şarkılar benim çocuğum denir ya, hakikaten öyle, anlatmak istediğim bir şey var ve bunu en iyi şekilde nasıl anlatabilirim diye düşünüyorum. Bunun içine görsel çalışmalar da giriyor, müziği, düzenlemesi de giriyor, sosyal medyada onu nasıl sunduğunuz da giriyor. Her şeyi olabildiğince doğru yapmaya çalışıyorum.

Bir röportajda bu işin menajerlik kısmının daha önemli olduğunu söylüyorsunuz, bu çok zorluyor mu sizi?

Konser yapmak istiyoruz biz çünkü ne kadar iyi müzik yaparsanız yapın kitleyle buluşma ve onu büyütme anlamında canlı performans çok önemli. Zaten çok fazla konser mekânı yok, özellikle İstanbul dışında konsere gitmek istediğimizde zorlanıyoruz. Buraya da gelin diye yazan bir sürü dinleyicimiz var, her yere gitmek istiyoruz, konser mekanına bizi oraya ulaştırın hiç değilse kadar naif bir şekilde yaklaşsak bile sonuca ulaşmak kolay olmuyor. Hepimiz aynı dünyadayız, müzisyen olmazsa konser olmaz, mekan kalmaz ya da tam tersi. Birlikte hareket edip özverili olmak durumundayız.

Sizin müziğinize sıkı sıkıya bağlı bir kitle yaratabildiğinizi düşünüyor musunuz?

Düşünüyorum. Çok büyük bir kitle değil ama gerçekten çok sağlam tutunmuş bir kitle. Sahipleniyorlar şarkılarımı, hayatlarına eşlikçi yapıyorlar. Biz hep iletişimdeyiz onlarla, yazıyoruz birbirimize, paylaşıyoruz.

“Geyikli Masallar”ın klibini ben çok beğendim, Gürgen Öz’ün oynaması da çok iyi bir tercih olmuş, nasıl gelişti klip süreci?

“Müthiş Bir Film” diye bir film yayınlandı geçen yıl, “Hayat Bir Film” adında bir şarkı yazdım film için. Galada ilk kez tanıştık, ben oyuncu olarak onu o müzisyen olarak beni biliyormuşuz aslında. Çok sevdiğim bir oyuncu Gürgen, oyunculuğunun ötesinde çok da kıymetli ve özel bir adam. Daha “Geyikli Masallar”ın düzenlemesi falan ortada yokken ben ona” klip çekeceğim bir gün sen olur musun” diye sordum hemen kabul etti. İyi ki de etmiş, çok yakıştı klibe çünkü.

Klipte sizin ne kadar dokunuşunuz var?

Yönetmenimizle birlikte fikirleri ortaya koyduk, şansım şuydu o da şarkıyı çok sevdi ve içselleştirdi, o yüzden kafamda ne varsa aslında onda da benzer yansımalar oluştu. Ben hiç klipte olmak istemiyordum başta, tek plan tek oyuncu olmasını istiyordum bunu anlattım yönetmenimiz Selçuk o fikri açtı biraz. Sembolik bir anlatım düşündük klipte, çok içime sinen bir sonuç çıktı ortaya.

Son olarak siz neler dinliyorsunuz bugünlerde, yeni müzisyenlerden sizi etkileyen kimler var?

Biraz alışkanlıklarına bağlı biriyim. Bir şey dinlemek istediğimde hep dinlediğim, bildiğim, duygusundan emin olduğum şeyleri seçerim. Yeniyi kabullenmek ve o özel alana dâhil etmek pek kolay olmuyor benim için. Açar Tom Waits dinlerim, Leonard Cohen dinlerim, Amy Winehouse dinlerim, Ennio Morricone dinlerim, ya da en eski Teoman’a dalar giderim, Ortaçgil dinlerim. Yenilerden LP yi aldım ama geleneksel listeme, müthiş bir yorumcu. İstanbul konseri için biletimi aldım bile.