Günümüzün annesi-babası denince günümüzün koşullarının şekillendirdiği bir durumla karşı karşıyaymışız gibi gelebilir. Gerçekten öyle mi? Eğer bireyin bir başkasıyla ilişki kurma özelliklerinin çocukluk, bilemediniz ergenlik, döneminde sondan bir önceki biçimini aldığını düşünürsek, günümüzün annesi ya da babasının çocuğuyla ilişki kurma tarzı neredeyse 25-30 yıl önce belirlenmiş olur. Günümüzden 30 yıl önce olanbitenin bugünü nasıl olup da etkileyeceğini anlamak zor gelebilir. Merkür’ün geri gitmesinin uğursuzluklara sebep olacağına inanmak ya da 21 Aralık’ta Aztek takvimine göre dünyanın sonunun geleceğine kabul etmek için kanıt sormayan ‘günümüz’ insanı nedense 30 yıl önce yaşanan bir durumun bugüne etkisi olabileceğine aynı koşulsuz kabulü göstermiyor. Belki de bu 30 yıl içinde olan biten, dünyanın değişerek aldığı yön neye inanacağımızı, neyi kuşkuyla karşılayacağımızı da bir önceki 30 yıldakinden farklı etkiledi.

TARLA SIÇANLARI
İnsanı anlamanın zor olduğuna karar verip, başka canlıları incelemeye karar veren araştırmacılar, tek eşli ve yavrusuna düşkün bir memeli olan tarla sıçanlarına odaklanmışlar. Insan davranışı için model oluşturabilecek bu canlılarda, annenin yavruya gösterdiği ilgi ve özeni ölçmek için de bebeğini yalama-temizleme faaliyetine ayırdığı zaman seçilmiş. Ne kadar yalama-temizleme, o kadar annelik… Çoğumuza pek de yabancı olmayan bu durum, ağıza içeriği boşaltılan her kaşık sonrasında ağız kenarındaki yemek bulaşıklarını silmeye enerjisini harcayan annelerde karşılığını bulur. Bebeğin pırıl pırıl tiril tiril olmasın annelik başarısının bir yansıması gibidir.
Ancak her tarla sıçanı aynı değildir; kimisi az, kimise çok yalar, temizler. Annelerin bu özelliklerini kendilerinden bir sonraki kuşağa bir biçimde aktardıklarını görürüz. Yeni kuşak sıçanlar da, annelerinin yaptığına çok benzer bir annelik uygular, az ya da çok, ama anneleri ne kada yaptıysa o kadar, yavrularını temizleyip yalarlar. Buraya kadar fazla bir sürpriz yok. Araştırmacılar deneye yeni bir soru ekliyorlar: yavru başka bir anne ile büyüseydi? Her yavruyu kendisini doğuran anneden farklı tipte yalayıp temizleyen bir başka anneye çaprazladıklarında (evlatlık verdiklerinde), yavru sıçan büyüyüp kendisi anne olduğunda, kendisini doğuran’a değil büyüten’e benzeyen bir annelik tarzı geliştiriyor. Biz kim, tarla sıçanı kim diyenlere: beyinde yavrusuyla yakın olduğu besleme ve temizleme anlarında salınan hormon (peptid), insanda da sıçanda da aynı: oksitosin. Benzerlik düşündüğümüzden fazla.

ÖZET OLARAK 
Nasıl bir anne olduğunuz, çocuğunuzun nasıl bir anne olduğunu belirleyebilir. Günümüzün annesi dünün annelerinin bir ürünüdür.
Bir sonraki soru, 30 yıl öncesinin koşulları neydi ki bugün geçmiştekilerden farklılıklar taşıyan anne-babalık tarzları gelişti? Kendinden aşırı emin ya da hiç emin olmayan anneler ve babalar, çocuklarını hayatlarının merkezine koymalarına rağmen, ne oluyor da ilişkinin olumlu olumsuz yanlarında değil de çocukta bizim hoşumuza gidecek, gururumuzu okşayacak davranışlara odaklanıyoruz? Görüş ve katkılara açık bir konu.



”O HORMONDAN BENDE YOK Kİ”
 Hormonların neredeyse gebe kalma fikriyle salınmaya başladığını biliyoruz. Gebelik ilerledikçe, annenin "havaya girdiği" de malum. Anne dahil herkes bu ruhsal durum değişikliğini şaşkınlıkla karşılayadursun, anne kendi ruh halini, bebeğin yoğun emek ve özveri gerektiren bakımına hazırlar. Bebek doğduğunda annenin kendisini ona adaması, ondan başka bir şeyle pek az ilgilenebilmesi bu durum sayesindedir. Annelerin çocuğa duydukları aşk derecesindeki bu ilgiyi adeta tahrik eden hormonal değişiklikler, ne yazık ki, babada aynı düzeyde mevcut değil. Dolayısıyla, zaman fakiri babalar, bebekleriyle ilişkilerini pekiştirecek hormon desteğinden de yoksun kaldıklarında, bebek-baba ilişkisi yoğunluk açısından anneyle olanın epey bir gerisinde kalır.  Ancak, kadınlarda daha çok salgılanan oksitosin’in, erkekte arjinin vazopresin ile beraber gebeliğin son döneminde, ve bebekle ilişki arttığı ölçüde böyle bir etki yaratabildiği son dönemde ortaya konan bir bilgi.

ZAMAN TANIYIN VE ZAMAN AYIRIN
Telaşlanan babalara önerilerin başında "zaman" etkenine saygı göstermeleri geliyor. Saygı, iki anlamda: zaman alıcı bir süreç içinde olduklarını unutmadan hareket etmek, aceleci olmamak; bebekle her gün, düzenli bir kaç dakika geçirmek… Yani, zaman tanıyın ve zaman ayırın. Altını değiştirmek, anne dinlenirken kucakta bebeği pışpışlamak, baba ile bebek arasındaki mesafeyi daraltır, ikisi de birbirine ısınır. Süreç kendiliğinden ilerlemeye başlar.

SABRIMIZ YOK
Anne ile bebek arasındaki ‘sevgi dansı’na kenardan tanık olan babalar sabırsızlanmakta haklı olabilirler. “Baba”ların bağ kurabilmek için iki yıla kadar zamanınınız var; ama babalığın tadını daha erkenden çıkartmak mümkün, niye bekleyelim? Bir babanın çalışma gruplarımdan birisinde sorduğu gibi, “Bu danslara-manslara nasıl katılalım? Fazla da anneleşmeden, erkeklikten çıkmadan?”.
   
OYUNBAZ BABALAR
Bebek, yeryüzünde üç ya da dördüncü haftayı doldurduğunda babasıyla (annesiyle olandan farklı) bir “dans” tutturabilir. Boston’dan Brazelton ve ekibinin 1970lerdeki araştırmasında çekilen filmler, babaların çok daha ‘oyunbaz’ olduklarını ortaya koymuş. Baba üç dakikalık seans için odaya girdiğinde, bebeğin sağına soluna dostça şaplaklar indiriyor. Babanın sesi ‘cilveli’ iniş-çıkışlar gösterirken, yüzündeki abartılı ifadelerle ortamı ısıtmayı sürdürüyor.

Bebek, şöyle bir durup baktıktan sonra, biraz kıkırdayıp sandalyesinde babaya doğru yatıp kalkmaya başlıyor. Sonradan değerlendirildiklerinde, bebeklerin üç aylıkken babalarının sesiyle, oyuna hazır bir vücut duruşuna geçtikleri görülmüş. Babanın varlığı “haydi, oynayalım” anlamına geliyor. İşin ilginci, babalar da bebeklerindeki oyunbazlık işaretlerini alır almaz, yüzlerinde bebeğin yüzündekine benzer bir ifade ortaya çıkıyor.



MAKSAT BERABER OLMAK
Kimi anneler, babalar ile bebeklerin bu coşkulu danslarına, başdöndürücü hızdaki ritme imrenebilirler. Babaların bebeklerin bakım sorumluluğunu çok daha az alıyor olmaları, bu oyunbazlığa annelerin getirdiği bir açıklama. Ama, bebeklerin bakımını birincil olarak üstlenen babaların yaptığı dansın da son derece oynak olduğu gözleniyor. Anne ise, yumuşaklık, ılık ve sakin bir tempodaki danstan şaşmıyor. Bütün dansların ortak mesajı ise, ‘Bak işte, beraberiz!’

***

Baba bebeğine ısınıyor
(1990’dan kalma bir yazıyı birkaç güncelleme ile dikkatinize sunup babalığa da değinelim. Konuya ilgi var ise, aradan geçen yıllar içinde bu konudaki daha fazla bilgiyi de okurlarımla paylaşmak isterim. Oya Özkardeş’in Remzi’den yayımlanmış Baba Olmak adlı kitabı bu konuda güzel bir kaynak)

”annelerde olup bizde olmayan ne?” bir baba
“sen ne diyorsun abi?” başka bir baba

Gidip gelip, yeni doğmuş çocuğuna bakarak ne olup bittiğini anlamaya çalışan babaya sorulduğunda "onun kim olduğunu anlamaya çalışıyorum," diye cevap veriyor. Bebeğini ilk kez gördüğünde şaşkınlığa kapılan ya da bir tür hayal kırıklığına kapılan babaların sayısı az değil, hatta çoğunluk… Babaların çocuklarına ısınması niye bu kadar zaman alıyor?  Anne-baba ile çocuk arasındaki bağı oluşturan etkenlere yakından bakarsanız, "birlikte zaman geçirmek" etkeninin babalar tarafında pek kısıtlı olduğunu görebilirsiniz. Annelerin çocuğu dokuz ay karnında taşımakla başlayan yakın ilişkileri, emzirme, bakım gibi yoğun dikkat ve emek gerektiren, tümüyle zamana dayanan tiptedir.