"Bugünün CHP’sinde ‘değişim’ tartışması yaşanırken kamuoyunda görünürlük arz eden taraflar partinin sağcılaşma sürecine, toplumla sağcı ön kabullerle kurduğu ilişkiye dair hiçbir şey söylemiyor."

Güven Gürkan Öztan: Sağcılaşma stratejisi iflas etti

Muhalefetin seçimi neden kaybettiğine ilişkin tartışmalar sürerken, BirGün yazarı ve Siyaset Bilimci Güven Gürkan Öztan, sağcılaşma stratejisine dikkat çekiyor.

CHP’nin toplumla sağcı saiklerle bağ kurmasının seçim yenilgisinde etkisi olduğunu düşünüyor musunuz, seçimi aşan sonuçları olur mu?

CHP yönetimi, uzunca bir süredir sağ ve sol siyaset ayrımının demode olduğunu, Türkiye gibi demokrasi kaybı yaşayan ülkelerde asıl mücadelenin otoriter rejim yanlılarıyla demokratlar arasında cereyan ettiğini ileri sürüyor. Saray rejimini salt otokrasiyle özdeşleştirmenin onu var eden sınıfsal ve ideolojik payandaları silikleştirdiği, siyasal analizi sığlaştırdığı ve politik mücadelenin ölçeğini daralttığı aşikâr. Bir başka ifadeyle, Siyasal İslam’ı, onunla müttefik bir milliyetçi pozisyonu ve sermayenin genel çıkarlarını gözeten siyasal tercihleri paranteze alınarak bir iktidar bloğu betimlendiğinde, değişim vaadi bir rejim restorasyonuna, “normale dönüşe” indirgenmiş oluyor. Bu da geniş toplumsal kesimlerin beklentilerini “ehlileştirip” sandığa hapsediyor. 14-28 Mayıs sonrasında muhalif cenahta tanık olduğumuz hayal kırıklığı tam da bu yüzden. Siz oy verin başka bir şey düşünmeyin diyenler son 2 aydır birbiriyle didişmekten başka bir şey yapmıyor. Ülke sathında tarif edilen değişim de şimdilerde CHP’deki değişime kadar daralmış vaziyette. 

CHP yönetim mekanizması, toplumu sağcıların tasvir ettiği şekilde kabullendiği için iktidara giden yolun sağın farklı renklerini kucaklamaktan geçtiğine inandı. Liberalleri, milliyetçileri, muhafazakârları kazanmak siyasi stratejinin belkemiği haline getirildi. Kılıçdaroğlu dahil CHP’nin önde gelen isimlerinin “endişeli muhafazakârlar” anlatısına dört elle sarılması da eski MHP’lilerle buluşup bozkurt işaret yaparak “en ülkücü benim” mesajı vermesi de, AB ile entegrasyondan NATO’culuğa Batı ile ilişkileri en iyi ben yönetirim tavrı da bu stratejinin söylemsel sacayağını oluşturuyordu. İktidar karşısındaki en geniş ittifakı kurma saikiyle oluşturulan 6’lı masanın özünde bir sağ koalisyon olması, taktik hamlelerin de merkez sağ nostaljisine uygun bir biçimde atılacağının kanıtıydı. Aynı taktikler 28 Mayıs öncesinde -ve sonrasında- Zafer Partisi ile kurulan ilişki özelinde de yinelendi. Her defasında iş birliği ya da ittifak denilen bu pazarlıklarda kazançlı çıkan sağ aktörler oldu. Seçimin kazanılması hususunda pozitif bir katkıları olmadığı gibi sol, cumhuriyetçi seçmenin tahammül sınırlarını zorlayan avantajlı konumlar elde ettiler.

“DEĞİŞİM SANDIĞIN ÖTESİNE GEÇMİYOR”

14-28 Mayıs sürecine damgasını vuran sağı sağ ile yenme politikası iflas etmiş durumda. Sağ siyasetin bagajlarını ve kendi içindeki mevzi mücadelesini görmeyen ya da bu mücadeleyi kendi lehine kullanabileceğini zanneden CHP idarecileri, acı bir biçimde tecrübe ettiğimiz seçim yenilgisinin sorumluları arasında. Ancak söz konusu yenilgiden gerekli dersler çıkarılmış gibi de görünmüyor. Bugünün CHP’sinde “değişim” tartışması yaşanırken kamuoyunda görünürlük arz eden taraflar partinin sağcılaşma sürecine, toplumla sağcı ön kabullerle kurduğu ilişkiye dair hiçbir şey söylemiyor. Sandığın ötesine geçen, toplumsal taleplerle birleşme kararlığını ifade eden, direngen toplumsal dinamiklerle ilişki kurmaya çalışan bir yönelime de sahip değiller. CHP tabanını ve onun ötesinde CHP’nin nasıl bir yol izleyeceği ile ilgilenen kesimleri, yerel seçimleri işaret ederek farklı sağcı yönelimler arasında bir taraf tutmaya zorluyorlar. Ehveni şerciliğin hüküm sürdüğü bir yerde sahici bir değişim umudunun yeşeremeyeceği açık. Halkın sorunlarının çığ gibi büyümeye devam ettiği koşullarda, parti içinde - dışında sağcılığın yarattığı zehirlenmeyle hareket etmenin sonucu toplumsal taleplere kayıtsızlığın kronikleşmesidir. Gidişat o yöne doğru. Türkiye’nin sosyalistlerinin, ilericilerinin siyasetin dönüştürücü gücünü heba eden düzen siyaseti yerine bir alternatif koyabilmesi gerekiyor. Bu kısırdöngüden başka bir çıkış yolu yok.