İlker Birbil
Sabancı Üniversitesi ve
BolBilim.com

Ortalık sosyalci dolu. Herkesin gözü önündeler. Yazanlar, çizenler onlar; olur olmadık her naneye fikir yürütenler onlar. Televizyon programlarına çıkıyorlar. Köşe yazıları yazıyorlar. Fikirlerini anlatıyorlar. Eşitliğin bir tarafına fil, diğer tarafına sinek koyup “Bakın denklem tutuyor” diye el çırpıyorlar.

Sosyalcilerin bu halleri fenciler için dalga konusudur. Matematik bilmediklerinden, fizik şaşkını olduklarından dem vurur güleriz. En çok da ben gülerim. Daha doğrusu gülerdim. Ta ki son birkaç yıla kadar. Ta ki ses çıkaranların, inat edenlerin, direnenlerin çoğunlukla sosyalciler olduğunu görene kadar. Bana inanmıyorsanız memlekette sadece son birkaç yılda olanlara bakalım. Hatta üniversiteler ile başlayalım ki, “gerçek bilim insanı” geçinen biz fencilerin nasıl sus pus olduğumuz daha iyi anlaşılsın...

Yüzlerce akademisyen işlerinden oldu. Bunların arasında hepimizin tanıdığı, bilimsel yetkinliklerine şahit olduğumuz bir sürü insan var. Neden çıkarıldıkları tam belli değil ama sonuç ayan beyan ortada. Bir de neden-sonuç ilişkisi üzerine kafa patlatan insanlarız diye böbürleniyoruz. Şimdi neden vermeden sonucu burnumuza dayıyorlar. Arkadaşlarımız çıkarılıyor. Yok mu bir sözümüz? Peki, işin hukuki boyutuna karışmaktan imtina ediyoruz. Anlıyorum. Ya insani boyutu?

Bu biraz fazla politik oldu. Aramızdaki pek çok arkadaşın da politikadan öcü gibi korktuğu malum. O zaman eğitimden söz edelim ve sanki o konu politik değilmiş gibi yapalım. Müfredatın bilimsellikten uzaklaştığı uzun zamandır konuşuluyor. O tedrisattan geçen öğrenciler bir süre sonra bizlerin karşısına gelecek. Sil baştan eğitim vermeye hazırlanmamız çok iyi olabilir. Mesela biyolog arkadaşlara sorayım: “O sadece teori, bu sadece teori” diyen bir kitleyi kucaklamaya hazır mısınız? Açın kollarınızı. Açın açın.

Ah! Birden genç arkadaşlara laf eder gibi oldum. Hemen geri almalıyım. Çünkü son referandumda onların önemli bir kısmı “Hayır” dediler. Neticede 20 yıldır iktidarda olan bir hükümetin iftiharla sunduğu bir proje akıllarına yatmadı. İtiraz ettiler. Biz fencilerin bu konuda da söyleyeceğimiz bir şey yok galiba. Baksanıza yine sesimiz çıkmıyor.

Ses çıkarırsak projelerimiz askıya alınır, destekler kesilir diye düşünenlerimiz olduğunu biliyorum. Laboratuvarlar nasıl döner diye endişeleniyorlar. Evet, para hükümetin onayıyla geliyor. Evet, musluğun başında onlar var. İyi de o para herkesin; tıkır tıkır ödenen vergiler, insanların alın teri. Nereye kullanıldığıyla ilgili bir sözümüz olacak pek tabii. Yok yine de ses çıkarmayalım diyorsanız, paranın her dönem bir değnek olarak kullanılacağını da kabul edin gitsin.

Bu arada yanlış anlaşılmasın. Ses çıkarınca, elimizi ayağımızı işlerimizden keseceğiz demiyorum. Aksine! Tabii ki projelere başvurulacak, tabii ki desteklerin peşine düşülecek. Muhalefet edince projeler askıya alınıyormuş diyenlere de kulağınızı tıkayın. Çünkü bu ülkenin birikimi ile bilim yapmak sizin hakkınız. Aramızda çok iyi bilim insanları var. Memleketin gururları. Masa başından hüküm verenler kim oluyorlar?

Şevkle bunları yazdım ama şu konu da aşikâr. Bu ya da eski hükümetlere yaslanan tüm üniversiteler kalkındı. Bundan sonrakiler de kalkınacaklar. Eğer sadece projeler aksayacak, attığımız taş ürküttüğümüz kuşa değmeyecek diye düşünüyorsanız o zaman ben size başarı formülünü vereyim: Odanızdan çıkmayın, olan bitene de kulaklarınızı tıkayın. Dört duvar arasında bilim yapmaya devam ederseniz sıkıntı yaşamazsınız. Ha bunun sonunda bir akademisyen olur musunuz, bulunduğunuz yer bir üniversiteye benzer mi onu bilmem. Belki yeni Türkiye’nin üniversite tarifi de bu şekilde olmalı. Yanmaz, kokmaz; etliye sütlüye karışmaz.

Ne akılsız cesaret, ne de kahramanlık bekliyorum. Ben çekiniyorum. Siz de çekiniyorsunuz. Haklısınız. Üstelik pek çoğunuz sadece kendinizden mesul değilsiniz. Aileleriniz var. Çok iyi anlıyorum. Ancak sessizce bir köşede durunca, hepsi geçer gider sanıyor olamazsınız. Zaten sansanız bu yazıyı da buraya kadar okumazdınız. Onun için benim hâlâ bir ümidim var. Hadi!