ALPER TURGUT Haftaya bugün artık kabak tadı veren tuhaf atışmalardan da kurtulmuş olacağız, ortak yayına çıkalım, çıkmayalım, moderatör şu olsun, bu olmasın, sen şöyle dedin, ben böyle demedim gibi yeniyetme kafası yaşayan ve incir çekirdeğini doldurmayan kapışma hali sonlanacak, oh mis! Zaten aday güzellemesi, bir süre sonra ters tepmeye başlar, kabul, halkımız pek sever, birilerini […]

‘Haftaya buluşalım haftaya…’

ALPER TURGUT

Haftaya bugün artık kabak tadı veren tuhaf atışmalardan da kurtulmuş olacağız, ortak yayına çıkalım, çıkmayalım, moderatör şu olsun, bu olmasın, sen şöyle dedin, ben böyle demedim gibi yeniyetme kafası yaşayan ve incir çekirdeğini doldurmayan kapışma hali sonlanacak, oh mis! Zaten aday güzellemesi, bir süre sonra ters tepmeye başlar, kabul, halkımız pek sever, birilerini göklere çıkartma mevzusunu, elbette kara sevdalıyı kıskandıracak kadar tutkuyla bağlanır ansızın, hünerine sual olunmaz, ardından dibe çökertir, yine aynı hızla.

Bu minnoşluk denemeleri, şirinlik gösterileri, ana meseleyi ıskalamaktır. Oysa büyük bir haksızlık yapıldı, bizler hakkımızı istiyoruz ve kuşkusuz alacağız, daha doğru ve isabetli seçenektir, hiç şüphesiz. Kendi adıma, kafası karışık olanlarla görüştüm, ikna etme çabasına girdim, sandığa gideceğimiz güne kadar da bu kıymetli uğraşıdan vazgeçmeyeceğim, çoğu arkadaşım gibi. Zahmet filan da olmuyor ha, bir partiye aidiyet de gerekmiyor, iktidarın türlü türlü oyunlarına katılmaktansa, karşı koymak, çok değerli ve önemli ve bu gönüllü yük hepimiz için geçerli.

Cumhur İttifakı liderlerinin, kendi adaylarını gaza getirip, şöyle destek atacağız, böyle miting yapacağız, İstanbul’a adeta kamp kuracağız söylemi, yalan oldu haliyle, bıraktılar İzmir’den sonra İstanbul’da kaybedeni ortaya, kazanırsan zafer bizim, kaybedersen mağlup olan sensin dediler. Harbiden hunharca kahkaha efekti koyasım var şuraya da sanırım bunu yazıyla beceremem. Ne diye muğlak itiraz ve ne demeye yeniden güreşelim diye ısrar ettiler, inanın bilmiyorum, kendileri de bilmiyordur zaten, kısa sürede hava cıva etkisi yaratalım, o esnada ne edeceğiz diye kara kara düşünürüz dediler belki, az kaldı, neticeyi göreceğiz.

Vikingler çizgi filminde bir şarkı vardı; “Haftaya buluşalım haftaya, Vikingler geliyor, devamı haftaya…” diye. Hah! Buluşalım işte haftaya, nem geldi, sıcaklık yükseldi, valla dert değil, tatil için sabredin biraz, meseleyi çözelim, kafamız rahat etsin. Artık huzur bulalım yahu, yoksa 3. seçim için şansını zorlar bu cenah, demedi demeyin. Elemanların demokrasi anlayışı, kazanınca ne güzel, kaybedince ooouuvvvv. Bir parça fark atsak, hiç fena olmaz hani, hem kafa kafaya muhabbeti de çöker, zorlamaya mecalleri kalmaz. Bence becerebiliriz, tanımsız şımarıklıklarını defedebiliriz.

Seneler evvel, ‘çıtır’ bir gazeteciyken, seçim denen şeye, kesinlikle inanmaz idim, hala benzer görüşüm içten içe devam etse dahi, var olan dengesizlikte, başkaca bir çözüm de yok şimdilik, bunun ayırdına varabilmek hayli sürdü. Yoksa içerden bir ses, hay sizin sandığınıza diye bas bas bağırıyor, inadına. Bunca yoksunluk durumunda, tüm şartlar ve koşullar, iktidar tayfasınca belirlenirken, kuvvet dengesinin yerinde de yeller eserken, rey işi, mecburiyet hali oldu, ne edek?

Ekonomi patlamış, halkımız borç içinde kalmış, kimin umurunda, adaleti çok önceden zayi etmişlerdi, şimdi kalkınma denen şeyi, yok etmeyi hedeflemiş gibiler, kalacak ellerinde sadece parti, oh tertemiz, zihinleri de meşgul olmayacak. Sonra danzzzz.

2023 hedefleri ne durumda kanka diye sordum, eskiden muhalif geçinen, şimdilerin erk sevdalısı bir tanışa, ıkındı, sıkındı, eveledi, geveledi. Yeniden atağa geçeriz gibi bir şeyler fısıldadı, dedim biraz yüksek sesle konuş, kendini inandırmaya çabalama, bana anlat, dört sene uzun zaman, bence ufak ufak kaç oradan. Samimiyetsiz bir şekilde gülümsemeyi denedi. Yani bizler, ne olacak bu memleketin hali derken, gücün yanında çıkar için kümelen tipler de, aaaaa ne olacak bizim sonumuz demeye başladılar, yavaş yavaş. Böyle kalmayacak, giderek hızlanacak ve çoğalacak, aralarına yeni yeni erkzedeler katılacak, şüphe denen şey, illet gibidir, insanı kemirdikçe kemirir. Eden bulur, hayat böyle bir şey!

Bir arkadaş, sinema yazılarına ne oldu, ara mı verdin abi dedi geçen gün. Üstüne yazacak film bulamıyorum birader diye yanıt verdim. Kafamı kurcalayacak, aklımı başımdan alacak yapıt olsa, üstüne atlayacağım. Sıkıntıdan eski filmlere dadandım. Sonra bir anda aydınlandım, milenyum ile birlikte sinema sanatının yeniden doğuşu değil, duraklama ve gerileme devresi başlamış, tek tük iyi filmler haricinde, çöle dönmüş ortalık, vah vah! Bir ara önüme gelen her yerli filme dair bir şeyler yazıyordum, hopppp adım kanlı kaleme çıktı, işte şöyle klişe, böyle vasat, senaryo tırt, oyunculuk desen salondan ırak, yönetmen dediğin, yönetir aslında, falan filan derken, çok mu bunaldın, ne yapıyorsun ağa diye sual ettim kendime, uyduruk bir şeye, uyduruk bu demek de doğruluk adına atılmış bir adım değil, gerçek adına tekrara düşmekmiş. Film özgün değilse, eleştirisi nasıl düzgün olsun, peh!

İşte o vakitler, hepimiz aynı gemideyiz teranesi çıkmamışken henüz ortaya, birkaç yapımcı çevirdi yolumu, bana hepimiz aynı gemideyiz dediler. Bunlar muhalif idi sorsanız, ne gemiymiş be gardaş, herkes bizi içine sokmaya çabalıyor, yok, yok, kıyıda çimeceğiz biz, gemi sizin olsun, hayrını görün. İyi pazarlar!