Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla birçok gazeteciye dava açılırken Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa Konseyi’nin tavsiye kararları ise suçlamaların karşısında duruyor

'Hakaret' davalarında Türkiye'nin pozisyonu: Konsey’in tarafındayız, kararlarının karşısındayız

CAN UĞUR @canugur1987

Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlaması başta gazeteciler olmak üzere toplumun tüm muhalif kesimlerine dönük bir uygulama haline getirildi. Son olarak BirGün Medya Genel Yayın Sorumlusu Barış İnce ve Evrensel gazetesi yazarı Ender İmrek’in de aralarında bulunduğu birçok gazeteciye ‘cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla dava açılırken konuyla ilgili Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa Konseyi’nin tavsiye kararları böyle bir suçlamanın olmaması gerektiğini belirtiyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 12 Şubat 2004 tarihindeki 872. oturumunda kabul edilen  ‘Medyada siyasi tartışma özgürlüğü bildirisi’nde yer alan ifadeler Türkiye’deki uygulamaların çelişkilerini gözler önüne seriyor.

OLUMSUZ BİLGİ HAKKI
8 maddelik bildirinin ilk maddesi ‘Medya kuruluşları aracılığıyla ifade ve bilgi edinme özgürlüğü’ ile ilgili. Söz konusu maddeye göre medya kuruluşlarının siyasi şahsiyetler ve kamu görevlileri hakkında olumsuz bilgiler ve eleştiri niteliğinde görüşler yayınlama hakkı ile kamunun bu tür görüş ve bilgileri öğrenme hakkı var.

ŞİDDETLİ ELEŞTİRİ
Bildirinin 3. maddesine göre siyasi şahsiyetlerin ‘şiddetli eleştirilere’ açık olması gerekiyor: 
Siyasi şahsiyetler kamuoyundan güven talep etmişler, kamuoyu bünyesinde açık tartışma konusu olmayı, kamuoyunun titiz bir denetimine tabi tutulmayı, buna bağlı olarak da görevlerini yerine getiriş tarzları konusunda kendilerine gereğinde şiddetli eleştiriler yöneltilebileceğini peşinen kabul etmişlerdir.

ÖZEL HAYAT ELEŞTİRİSİ
Özellikle 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrası ortaya çıkan hükümet üyeleri ve üye yakınlarıyla ilgili yolsuzluk haberlerine yönelik ciddi cezalar söz konusu. Bu haberlere verilen cezalar başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere birçok AKP’li tarafından ‘özel hayatın gizlilik ilkesi ihlal edildiği ve kamu görevlilerinin itibarı zedelendiği için’ savunulurken konuyla ilgili bildirinin 6. ve 7. maddesi bu savunmaların tersi yönünde görüşler beyan ediyor.

Bildiri’nin medya kuruluşlarına verilen ya da verilecek olası cezalarla ilgili orantılılık uyarısında bulunurken hakaretin hapis cezasına yol açmaması gerektiğini ise net biçimde belirtiyor:
(…) Hak ihlalinin veya itibar zedelemesinin vahameti ışığında ve özellikle medyada yayınlanan itibar zedeleyici ifadelerin veya hakaretlerin, nefret içeren ifadeler örneğinde olduğu gibi, başka temel özgürlükleri de önemli ölçüde ihlal ettiği ve cezanın kesin olarak gerekli ve ihlalin vahameti ile orantılı olduğu haller dışında itibar zedelemesi veya hakaret hapis cezasına yol açmamalıdır.


YAYIN KONUSU OLABİLİR
Bildirinin ‘Siyasi şahsiyetler ile kamu görevlilerinin itibarı’ başlıklı 6. maddesinde ‘İç hukukta, siyasi şahsiyetleri eleştiren medya kuruluşlarına karşı daha ağır cezalar öngörülmemelidir. Bu ilke kamu görevlilerine de uygulanır. Bu ilkeye istisnalar, sadece kamu görevlilerinin görevlerini iyi yapmalarını sağlamak bakımından zaruri hallerde kabul edilebilir’ deniyor.

ERDOĞAN AİLESİ VE ÖZEL HAYAT KONUSU
Kamuoyunun en çok tartıştığı konulardan bir tanesi olan özellikle Erdoğan’ın çocuklarıyla ilgili yolsuzluk iddialarına ilişkin dile getirilen ‘özel hayatın gizliliği’ savunmasıyla ilgili bir madde de bildiride yer alıyor. 7. maddede şunlara yer veriliyor:
(…)Siyasi şahsiyetler ile kamu görevlilerinin özel yaşamlarına ilişkin bilgiler, bu şahısların görevlerini geçmişte veya halihazırda yerine getiriş tarzları bakımından kamuoyunu doğrudan ilgilendirdikleri takdirde, üçüncü şahıslara gereksiz yere zarar vermemek kaydıyla, yayın konusu yapılabilir. Siyasi şahsiyetler veya kamu görevlileri özel yaşamlarına ilişkin hususlara bizzat dikkat çektikleri takdirde medya kuruluşları bu hususları inceleyebilir.

***


RSF'NİN TÜRKİYE TEMSİLCİSİ: BUNUN ADI DEMOKRASİ DEĞİL
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da konuyla ilgili BirGün’e açıklamalarda bulundu. Önderoğlu’nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:
15 yıllık “reform” süreci içerisinde umut kırıcı muazzam çelişkiler ortaya çıktı. Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi, AB reformlarının “kaptanı” ve muhatabıyken, siyasi söylem ve en temel değerlerden medya ve ifade özgürlüğü kapsamında açtığı davalarla adeta süreci sabote ediyor.

Bu demokratik, temel insan hakları standartlarını gözetenler ve bu uğurda mücadele edenler, her koşulda bu değerleri gözeten bir bağımsız yargı sitemini karşılarında bulamıyorlar. İster Cumhurbaşkanı, isterse Başbakan, bir muktedirin özgürlükler üzerinde doğrudan sonuç yaratabildiği rejimler demokrasi olamıyor.

Örneklerle Turgut Özal’a kadar gittiğimizde dahi, medyayı bu kadar hedef alan, manipüle eden ve şekillendiren bir lidere tanık olmuyoruz. İktidarın iletişim ve medya özgürlüğünü gerçekten dert ettiğine inanmak oldukça güç. Hakaretten kimse hapisle yargılanmasın derken insanlar doğrudan tutuklanıyor. Sosyal medya içerikleri için ev arama, gözaltı; gazeteci tutuklamada yeniden tırmanış sinyalleri, günlük polemik ve sistematik yayın yasakları artık istikrar umutlarını yitirmeye başladığımıza işaret ediyor.