Tayyip ve Bilal Erdoğan, avukat Sera Kadıgil hakkında açılan bir hakaret davasında yaptığı savunma nedeniyle şikâyette bulundu

'Hakaret' savunmasından hakkında dava açılan avukat Kadıgil: Yapılan bir algı operasyonu

ÖZLEM ÖZDEMİR info@ozlemozdemir.net
Fotoğraf: Aysel Kılıç


Cumhurbaşkanı tarafından haklarında dava ve soruşturma açılanların sayısı her geçen gün artıyor. Bunlardan birisi de CHP PM Üyesi Avukat Sera Kadıgil. Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan kendileri tarafından açılmış bir hakaret davasının bu sefer de avukatı hakkında, savunmasını gerekçe göstererek hakaretten şikâyette bulundular. Şikâyeti ve olayın gelişimini Sera Kadıgil ile konuştuk.

>>Bir davada yaptığın savunma sebebiyle Tayyip Erdoğan ve Bilal Erdoğan senden şikayetçi oldular. Önce o davayla ilgili bilgi verir misin?
Bildiğiniz üzere 17-25 Aralık soruşturmasının yıl dönümünde yolsuzluklarının unutulmaması için CHP tarafından bir dizi etkinlik ve eylem düzenlendi. Bu amaç kapsamında İstanbul İl binasına da “17-25 Aralık Yolsuzluk Haftası Olsun” yazılı bir afiş asıldı. Bu afişte yolsuzluk iddialarında adı geçen 4 bakan ve Bilal Erdoğan’ın fotoğrafları kullanılmıştı. Bu fotoğraf kullanımına karşı Bilal Erdoğan, kişilik hakları ihlal edildiği gerekçesiyle CHP’ye ve İstanbul İl Başkanımız Murat Karayalçın’a dava açtı. Ben CHP Parti Meclisi üyesiyim, aynı zamanda hukuk işleri sorumlusuyum. Telif Hakları uzmanı olduğum için de davayı parti adına ben yürütmeye başladım.

>>Ne ilgisi var telif haklarıyla?
Bilal Erdoğan’ın CHP’ye açtığı dava, fotoğrafının kullanılmasından bahisle Fikir Sanat Eserleri Kanununa(FSEK) dayanarak açılmış bir dava. Bu açıdan FSEK kapsamında ve benim alanıma giriyor.

>>Sonra ne oldu?
Biz davaya cevap dilekçemizi yazıp usulünce yolladık. Ancak sonra ortaya çıktı ki meğer dava dilekçesine baba oğul pek alınmışlar! Son hobileri malum, gidip hakkımda hakaret suçlaması ile savcılığa şikayette bulunmuşlar.

>>Hangi konuda alınmışlar?
Cevap dilekçesinde yazan bazı cümlelere takılmışlar. Şimdi, normalde FSEK uyarınca kişilerin fotoğrafları izinleri olmadan kullanılamaz. Ancak bu kişiler “toplumun içtimai ve siyasi hayatında rol oynayan kimselerse” bu kullanıma tahammül etmek zorundadırlar. Bu durum ilgili kanun maddesinin istisnası, biz de savunmamızı bu istisna üzerine kurduk.  Savunma dilekçesinde yolsuzluk iddialarını, mevcut durumu ve Bilal Erdoğan’ın toplumsal rolünü anlattık, işte bunun hakaret olduğunu iddia ediyorlar. 

>>Peki Tayyip Erdoğan’ın şikayetçi olduğu konu tam olarak ne?
Bu davaya konu yolsuzluk afişlerini asmak CHP’nin hakkı ve hatta görevidir. Bu görevi açıklamak adını Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu özetleyen şu cümleyi hakaret sayıp şikayetçi olmuş;
“Müvekkil Cumhuriyet Halk Partisi’nin amacı, süreç içinde gittikçe otoriterleşen Erdoğan rejimi karşısında büyük çoğunluğu korkudan sessiz kalmak durumunda hisseden toplum kesimlerini harekete geçirmek ve devlet malına yönelik soygunların, devlet gücünün kötüye kullanılmasının toplumsal refleks ile durdurulmasını sağlamaktır.”
Neresi yalan? Neresi hakaret? Bilakis Cumhurbaşkanı bu şikayeti ile yukarıdaki iddiamı bizzat doğruladı işte. Eleştiri sınırları içindeki bir afişe açılan haksız bir davada savunma yapan avukatı dahi şikayet edecek kadar otoriterleşmiş, korku odaklı bir rejimde yaşadığımızı teyit etti. Her gün her dakika her hareketleri ile resmen “Ayağınızı denk alın” diyorlar.


>>Bir avukata savunmasından dolayı dava açılabilir mi?
Açılamaz. Çünkü TCK 128. maddesi açıktır. Avukatın savunma yaparken savunma dokunulmazlığı vardır. Evrensel hukuk kurallarına göre de bu böyle düzenlenmiştir. Elbette bu karşı tarafa davayla alakası olmayan hakaretler savurabileceğiniz anlamına gelmez. Bu hallerde şikayetçi olunması mümkündür. Ancak ortada hiçbir hakaret yokken ve ben savunmamı kanunun ilgili maddesinde ifade edildiği üzere “somut olaylara dayanan ve uyuşmazlıkla ilişkili” şekilde yaparken tutup bundan şikayetçi olmaları hukuksuz olduğu kadar trajikomik. Dünyada böyle ikinci bir örnek olduğundan bile şüpheliyim.

>>O zaman TCK ihlali söz konusu?
Evet, hem de sağ olsun doğrudan Adalet Bakanlığının da katkısıyla.

>>Adalet Bakanlığı bu şikayetlere hangi şartlarda dahil olabiliyor?
Mesleğimden doğan işlerde hakkımda şikayetçi olunabilmesi için Adalet Bakanlığından izin alınması gerekir. Benim dilekçemin ellerine ulaşmasıyla hakkımda soruşturma açılması arasında 1 ay bile yok! Berkin’in katillerinin 2 yıldır bulunamadığı memlekette Adalet Bakanlığının bu kadar seri işleyebilmesi gerçekten gözlerimi yaşarttı. 

>>Daha önce bir hukukçuya savunmasından dolayı dava açıldı mı ya da senin davanın farkı nedir?
Normalde gerçekten söz konusu hakaret olduğunda herkes herkese dava açabilir. Ama benim savunmamda bir hakaret yok. Bu benim iddiam da değil, cümleler ortada. Buna bile tahammülü kalmayan biridir? İnsan gerçekten hayret ediyor. Kendi avukatları da eğer hukuk fakültesi mezunlarıysa bunun hakaret olmadığını biliyorlardır. Bu soruşturmada tek bir amaç var; yaratılan korku imparatorluğunun değirmenine su taşımak. İnsanlar tweet atmaya bile korkar hale geldi. Binlerce kişiye şikayet davası açılıyor ama açılan davaların bir çoğu da sonuçsuz kalacak. Onlar da bunların farkındalar ama amaç şu;  “Bu adam herkese dava açılıyor” korkusu iyice yerleşsin, aman başıma bir iş gelmesin diye kimse bir şey söylemesin de rahat rahat at koştursunlar. Bu resmen bir algı operasyonu…

>>Cumhurbaşkanına hakaret suçunun kapsamı nedir ve neden daha önce bu suçla ilgili örnekler görmüyorduk?
Hakaret suçu da Cumhurbaşkanına hakaret suçu da uzun zamandır var. Olmalıdır da. Bu suç gerçek hakaret hallerine ilişkindir ve ortada bir hakaret olsa da hafif bir suç olduğu için kimse bu gerekçeyle tutuklanmaz. Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti’nde böyle bir uygulama ben hatırlamıyorum! Ancak Erdoğan Cumhurbaşkanlığı zamanında sadece son 3 ayda 100’den fazla kişi hakaret suçundan tutuklandı! Konya’da 16 yaşında bir çocuk, Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği gerekçesi ile okulundan terörle mücadele ekipleri tarafından zorla alındı ve tutuklandı! Daha önceki Cumhurbaşkanları zamanında asla böyle örnekler görmedik. Bunlar tam da benim savunmamda yer verdiğim “gittikçe otoriterleşen Erdoğan rejimi” yüzünden oluyor! Gezi doktorlarına yaralılara yardım ettikleri, Mustafa Altıoklar’a tıbbi bir teşhiste bulunduğu için, bana da avukat sıfatıyla kaleme aldığım savunmam için dava açılabiliyor artık. İnsanın aklı mantığı almıyor bu olanları, resmen bir distopyada yaşıyor gibiyiz.

>>Bundan sonraki süreç nasıl işleyecek?
Mesleğimden kaynaklı sıkıntı olduğu için siyasi kimliğimden ziyade avukat kimliğimle baroya başvurdum. Önümüzdeki hafta İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ve yönetim kurulumuzla birlikte gidip ifade vereceğiz. Eğer savcılık şikayeti haklı görürse avukat olduğum için ağır cezada yargılanacağım. Eğer suç teşkil etmediğine karar verilirse takipsizlik verilecek.

>>Ceza alma olasılığını nasıl görüyorsun?
Hala Anayasanın 2. maddesinde yazıldığı üzere bir hukuk devleti isek yüzde %0. Ama karşınızda Kaçak Saray için yaptığı konuşmada, “ Mahkemenizi de hukukunuzu da tanımıyorum, gücünüz yetiyorsa gelin yıkın” diyen biri olunca artık çok da emin olamıyoruz. En kötü senaryo hakkımda dava açılır, mahkemede ceza alırım, onu da göğsümde madalya gibi taşırım!

>>Ceza ne olabilir?
Bilal Erdoğan şikayetindeki hakaretten 3 aydan 2 yıla kadar,  Cumhurbaşkanına hakaretten 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası verilir.

>>Bir avukat olarak sanık ya da şüpheli olacağını düşünebilir miydin?
Böyle devam edersek Erdoğan rejiminde her muhalif sanık sandalyesini elbet tadacaktır.

>>Korkuyor musun?
Hiç korkmuyorum. Bu durumu inanılmaz derecede saçma ve komik buluyorum ama bir yerden sonra da sinirleniyorum. O kadar işimin gücümün arasında iki aşırı hassas insanın kaprisi yüzünden ifadede geçireceğim iki saate bile açıyorum.

>>Peki, bir hukukçu olarak seni CHP’de çalışmaya iten sebep ne oldu?
CHP ile tanışıklığım yeni değil. Zaten kadın kolları merkez yönetim kurulu üyesiydim. Ancak daha sonra işlerimin yoğunluğu nedeni ile bir müddet aktif çalışmalara katılamadım. Gezi Direnişimizden sonra ise hepimizin içini kemiren “bir şey yapmalı” duygusu bir daha gitmemek üzere yerleşti içime. Bunun için en doğru zeminin siyaset, siyaset yapmak için en doğru yerin de CHP olduğunu düşünüyorum. Laik Cumhuriyet’in kendi kendine de “ilelebet payidar kalacağını” hayal eden bizler kendi derdimize daldırıp meydanı boş bıraktığımız için memleket resmen elden gidiyor. Bu konuda kimseye kızma lüksümüz yok. Oturduğumuz yerden sayıp sövmekle ya da iki tweet atmakla da bitmez artık bu iş. Şu anda işi gücü bıraktık, il il köy köy geziyoruz, yandaş medyanın anlatmadığını biz anlatıyoruz insanlara. Hep birlikte ayağa kalkacağız, “kızlı erkekli” çalışacağız ve geldikleri gibi gidecekler, kimsenin şüphesi olmasın!