“Yabancı” isimli single çalışması ile dinleyiciye buluşan Jehan Barbur, müzisyenlere uygulanan baskılara ilişkin, “Bu katran renkli bir kâbus” dedi ve ekledi: “O hakkı bizden ancak döngü ve doğa alır. Hepsi bu”.

Hakkımızı bizden ancak döngü alır
Fotoğraf: Murat Aslankara

Işıl ÇALIŞKAN

Gidersen, Kendine Zaman Ver, Öylesine gibi parçalarla dinleyicinin kalbinde taht kuran Jehan Barbur yeni single çalışması “Yabancı”yı dinleyiciyle buluşturdu. Sony Music Türkiye etiketiyle yayınlanan ve sözü bestesi sanatçının kendisine ait parçanın, düzenlemesi büyük usta Erkan Oğur’a ait. Gitar, kopuz ve perdesiz gitar ile şarkıya büyü katan Erkan Oğur ile birlikte bas gitarda müzisyen Alp Ersönmez’in imzası var. Bir “yabancılaşma” hikayesi olan Yabancı’ya ilişkin, “benim kendi minik dünyamda son birkaç yıldır yaşadığım hikâyelerim sonucu yazdığım ve bestelediğim hem bir mırıldanma hem bir haykırma” diye yorumluyor. Barbur ile yeni single çalışması vesilesiyle bir söyleşi gerçekleştirdik. Hazırsanız sözü ustasına bırakalım…

Jehan Hanım nasılsınız öncelikle? Gümüşlük’te izole bir yaşam sürüyorsunuz. Bunun size yansımaları nasıl oldu?

Merhabalar sevgili Işıl. İyiyim. Bu memlekette iyi olunabileceği kadar iyi demeli ya da. Gümüşlük’teyim evet ama sanıldığının tersine ben izole bir yaşam yaşamıyorum. Kentte yaşanan hayatların aksine gayet dolu dolu, insanla doğayla ve hayvanla bir, tüm gün çalışarak dışarda olduğum bir hayat yaşıyorum. Hayat bana sağlığımı bahşettikçe de öyle olsun istiyorum. Bunun bana yansımaları her daim olumlu oldu. Kent beni tüketti, nefesimi kesti, ışığımı söndürdü. Burası ise iyi, beni sevdi.

Müziğe aşkla bağlı olduğunuz şarkılarınızda gizli adeta. Müzikle olan ilişkinizi sizden dinlemek isteriz…

Müzik benim elim, kolum, bacağım, dirseğim… Yani uzuvlarımın tümü. Ben müziği sahnede icra etmekle değil, ama üreterek daha çok hissediyorum. Çocukluğumdan beri benim merhemim ve neşemin saklı olduğu yer oldu. Nasıl ifade edebilirim pek bilemiyorum. Bana da düşmez aslen, o sebeple yazıyorum…

İlk sahneye çıktığınız anı hatırlıyor musunuz? Şimdiki Jehan Barbur ile arasında nasıl farklar görüyorsunuz?

İnanın ilk günü pek anımsamıyorum. Sanırsınız hep ordaydım, ya da kendimi bildim bileli bu hayatın içinde bu hayat da benim içimde idi sanki. Elbette farklar var ama sektörel anlamdaki farklardır onlar. Müzikle aramdaki ilişkide pek bir değişiklik yok. Çünkü en iyi tanıdığım olgu ve beni kendime en iyi tanıtan olgu o. Ama sektördeki Jehan eskiye nazaran inancını pek çokça kaybetmiş daha içerlek bir Jehan. Bu da doğaldır sanırım. Hayalleri ben kurdum, kırığına da razıyım.

Müzik piyasasında sırf kadın olduğunuz için şunu yaşadım dediğiniz durumlar yaşanıyor mu?

Hayır olmadı. Hiç öyle düşünmedim. Kadınım ben ve bu yüzden oluyor bunlar demedim, demem de. Hiçbir anlamda miğferime cinsiyetimi yazmadım.

HASRETİM KENDİMİ DUYMAYA

İçinizden geldiği tarzı, müziği yapıyorsunuz. Piyasa şartlarından uzak müzik yapmanın nasıl bir karşılığı oluyor?

Şimdi olduğu gibi karşılığı işte. Yirmi yıldır varım ve bugünde sizin sorularınızı yanıtlıyorum. Her defasında da iyi ki diyorum. Ne ben sizi ne de siz beni şaşırttınız. Güvendeyiz, her ikimizde. Değil miyiz? Birbirimizi biliyoruz. İçimden geleni değil sadece, ben doğru bilip hakiki hissettiğimi yapmaya gayret ediyorum. Başka sesleri içimde kısıp temizleyerek. Çünkü sizler beni duyun diye yazmıyorum, kendimi duymayadır benim hasretim. Yani anlamaya, bir kez daha kendimle tanışmaya ihtiyaçtan.

Son dönemde müzisyenlere uygulanan yasakları ve baskıları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunların size yansımaları nasıl oluyor?

Değerlendiremem. Bir değer, bir bilinç, bir laf söyleyebilme doygunluğu yok bu durumun. Bu katran renkli bir kâbus. Yansımaları olmadı. Düpedüz yok sayılmaktan üzerimize şimşekler çaktırdı yani demem o ki yansıma olarak bakamam, o kadar naif değilim. Mücadele de edemem. Ama bildiğimi söylemekten de geri durmam. O hakkı bizden ancak döngü ve doğa alır. Hepsi bu.

Hayali bir ülkede müziği ve müzisyenleri nasıl konumlardırırdınız?

Yaşama hakkı olan her birey gibi… İnanın bu bile yeterli olurdu. Söyleyecek sözü olana boynu kıldan ince olan bir toplum düşlerdim. Sözden korkmayan, kendi kişiliğini yaratabilmiş toplumlarda müzisyenlerin konumlandırılmaya ihtiyacı olmazdı zaten. Hemhal bir hayatın içinde herkes gibi bildikleri üzere yaratır ve yaşarlardı. Bu doğal arzu ve hak bile ne denli uzak bugün…

Yeni single çalışmanız Yabancı’nın hikâyesi nedir? Bu parça bir alümün habercisi mi aynı zamanda?

Yabancı, benim kendi minik dünyamda son birkaç yıldır yaşadığım hikâyelerim sonucu yazdığım ve bestelediğim hem bir mırıldanma hem bir haykırma. İçeriye dönüklük aslında. Yani, içerden bir durum bildirme, bir kopuş ve tutunuş sayıklaması. Bunu en güzel değerli ustam Erkan Oğur ile canlandırabilirdik. Öyle güzel bir tecrübe oldu ki benim için… Albüm yapar mıyım bilmiyorum. Son iki yıldır sürekli tekliler çıkarıyorum. Belki hepsini bir albümde toplayabilirim. Albüm sayfası bir süredir kapandı gibi müzik sektöründe. Mecbur biz de bir yerinden ayak uydurmaya çalışıyoruz.

DERYA DENİZDE OLMAK

Erkan Oğur ve Alp Ersönmez ile çalışmak nasıl bir tecrübeydi?

Derya denizde olmak işte. Konuşmadan anlatmak, bakmadan görmek, susmadan konuşmak, konuşarak susmak… Hep öyledir ama onlarla… Daha ne diyeyim.

Önümüzdeki günlerde isminizi nasıl ve ne şekilde duyacağız?

Üretmeye devam… Bu ülkede başımıza bir şey geldiğini duymayın da, aslen nasıl duyarsanız duyun. Artık ben buna da tavım. Ama neler çıkacak derseniz, ağustos ayında yeni bir kitabım daha çıkıyor. İnkılap Kitabevi etiketiyle, editörlüğünü Şule Tüzül’ün yaptığı GARAM adlı şiir kitabı geliyor. İçinde de bir meczup öykü de var.