Hal-i Medya

MEDYAZADE
Babıali'de Cemil Müneccim diye bir zat çıkmış, fal bakma kabiliyetiyle, müneccimliğiyle övünüyor. Yandaki portreme bakıp da aldanmayasınız. Cemil'in tevellüdü kaç ki? O bu işe başlamadan bendeniz siyasi tenkitin manifestosunu yazıyordum. Neyse, şahsi meselelere girmeyeceğim. Ne demişler, ayinesi iştir kişinin 'fala' bakılmaz. Geçen hafta bu köşede ne yazmıştım sevgili okurlarım. Üç nokta dergisinin tez elden başının ezilmesini önermiş ve demokrasilerde çarelerin tükenmeyeceğinden söz etmiştim, değil mi?.

Sonra ne oldu? Geçtiğimiz günlerde, 1500 subaşı, yardımcı kuvvetlerin eşliğinde sözde derginin bürosunu istila etti. Çalışanları, daktiloları ve kağıtları etkisiz hale getiren kahramanlarımız, derginin çaycısının kayınvalidesi de dahil olmak üzere tüm işbirlikçilerinin üzerini tek tek aradılar. Derginin yazarlarının, Cenevre sözleşmesine uygun koşullarda toplama kamplarında misafir edildikleri de aldığımız son havadisler arasında.

Bu olayın tüm gazeteci kardeşlerimizin titreyip kendilerine gelmeleri için vesile olmasını diliyoruz. Boyunlarındaki muskalara güvenenler varsa, bilsinler ki yanılıyorlar. Bir gece ansızın gelebiliriz türküsünü ne çabuk unuttunuz!

AJANS... AJANS... AJANS... AJANS...

Yapma İlyas biz kardeşiz...
ÖMRÜNÜ ajan provokatörlüğe adamış bir zatın önderliğinde çıkan Türk Solu isimli dergiyi biliyorsunuz. Lahmacun gibi Kürt yemeklerinin yenmemesi türünden öğütler veren bu dergi, geçtiğimiz günlerde önemli bir ismi daha kadrolarına dahil etti.

Yo, bu kişi ne kurmay yemini etmiş emekli bir subay ne de bir MİT'çi. Üzülerek bildiririz İlyas Salman'dan söz ediyoruz. Ah İlyas ağabey ah! Biz seni hoşgörünle ve devrimciliğinle tanımıştık. Halklar kardeştir diyenleri bile açıkça hedef gösteren böyle bir dergide olmana inan alışmamız zor olacak.

Emret komutanım...
YAŞAR Büyükanıt'ın Kuzey Irak'ta sınır ötesi bir operasyon yapılması gerektiğini açıklamasından hemen önce gazetelerin ısınma mahiyetinde attıkları manşetler gerçekten kanımızı dondurdu. Bu gazetelerin ve gazetecilerin akreditas-yonlarında hiçbir sorun olmadığını söylememize sanırım gerek yok. İhtimali bile korkunç ama, gencecik delikanlıların sınırlarımız dışından tabutla dönmeleri halinde, bugün savaş çığırtkanlığı yapan gazetecilerin tutumları ne olacak acaba? Tıpkı Irak savaşında olduğu gibi timsah gözyaşları mı dökecekler dersiniz? Muhtemelen. Ama halkın nezdinde akreditasyonlarının bir gün iptal edileceğini akıllarından çıkarmasalar iyi olur. Zira şimdiden, Ragıp Duran'ın dediği gibi, "İliştirilmiş değil, askeri yatılı" olduklarını kanıtladılar bile.

ELİNİN KöRü
GAZETEMİZ Birgün'de, 14 Nisan mitinginin organizatörlerini ve eylemde öne çıkan antidemokratik talepleri eleştiren yazılar yayınlandı. Ancak, söz konusu eyleme katılanların homojen bir yapı arz etmediklerinin altı özenle çizildi. Bu eyleme iyi niyetle katılan pek çok ilerici demokrat insanın olduğunu kimse inkar edemez. Ama istisnalar, durumun niteliğini değiştirmiyor. Zira son günlerde ülkeye kasıp kavuran cami-kışla açmazının, bu kısır döngüde taraf olmayı reddedenleri bile yutmaya yeltenen bir girdap olduğu ortada. Örneğin bir okurumuz, eylem hakkındaki eleştirel tutumun, AKP iktidarının tavrıyla uzlaşmak anlamına geldiğini ve bu tavrın gerici olduğunu içeren bir mail yollamış.

Okur Temsilcimiz Adnan Genc'e daha kim bilir ne notlar gelmiştir. Gazetemizin genel tavrına dair konuşmak bana düşmez, ancak taraf olmayan bertaraf olur söyleminin her kapıyı açan sihirli bir anahtara dönüşmekte olduğunu üzülerek izlediğimi söyleyebilirim. Kaldı ki, eylemi milliyetçi sloganlarla destekleyen 'solcu' yayınlar ortada. Askeri eleştirmekten korkup, gözlerine Cumhurbaşkanı Sezer'i kestiren İslamcı medyanın riyakârlığı da hepimizin malumu. Hâl buyken, bu kör dövüşünde demokrasi vurgusuyla başka bir adres gösterenleri eleştirmek en basit tabirle haksızlık olsa gerek.

HAZIRLAYAN: Melih Altınok melihaltinok@birgun.net