Bugün benim ve benim gibi vatan sevdalılarının en mutlu günlerinden biri sevgili okurlarım. Bakınız güneş bile saadetimize ortak olmak istercesine nasıl da parıl parıl parlıyor bu sabah. Kutlu olsun hepimize...

MEDYAZADE
Bugün benim ve benim gibi vatan sevdalılarının en mutlu günlerinden biri sevgili okurlarım. Bakınız güneş bile saadetimize ortak olmak istercesine nasıl da parıl parıl parlıyor bu sabah. Kutlu olsun hepimize, el birliğiyle kuruttuk bir gayya kuyusunu daha. Aslında şimdi bu köşede, yetmiş milyonluk memleketimiz için büyük bir tehlike olan üç yüz misyonerle ilgili bir yazı okuyacaktınız. Ama şahsıma henüz müjdelenen bir haberle, konumuzu değiştirmeye karar verdim. Sadede geleyim, malum yerimiz dar. Sözde dergi Üç Nokta'nın

sözde sahipleri, özde kapanma kararı almışlar. Demek ki, bu memlekette halkın haber alma hakkının, milli ve de askeri menfaatlerin önünde tutulmasının ne büyük bir gaflet olduğunun farkına vardılar nihayet. Mütevazılığın fazlası aptallıktır derler. Basın özgürlüğü adına kaydedilen bu olumlu gelişme de, şahsımın ve dava arkadaşım olan basın mensuplarının katkılarına değinmeden geçemeyeceğim. Biliyorsunuz, iki haftadır üst üste bu sözde derginin faaliyetleri ve alması gereken tedbirler üzerine yazıyorum. Demek ki çalışınca oluyormuş. Emeği geçen askeri ve sivil tüm memleket sevdalılarını gönülden kutluyorum. Darısı nicelerinin, darısı tüm sözde basınımızın başına. Nokta.

AJANS... AJANS... AJANS... AJANS...

Dikkat! Suç işliyor olabilirsiniz!..
ŞEYH Bedrettin Film Kolektifi'nden yapılan açıklamaya göre, Barış Ö. isimli yurttaş hakkında, askerliği sırasında Özgür Gündem gazetesi okuduğu gerekçesiyle soruşturma açılmış. Askeri Mahkeme de Barış Ö'yü 30 gün hapis cezasına çarptırmış. ŞBFK, 1 Mayıs'ta cezaevine girecek olan arkadaşları için dayanışma çağrısı yapıyor. Evrensel ilkelere ve Anayasa'ya aykırı yönetmeliklerle ülke açık bir cezaevine çevriliyor. Yetkililer, yasalar çerçevesinde yayın yapan gazeteleri keyfi olarak yasadışı ilan ediyor. Hukuk; ama herkes için.

Tarih yağmacıları...
MEHTER Takımı eşliğinde Sabah'ın kapısında karşılanan Murat Bardakçı, kendisine gösterilen iltifata layık olmak için insanüstü çaba harcıyor. Tıpkı evinde teşkilatı mahsusa logolu bardaklar kullandığı söylenen selefi Soner Yalçın gibi, o da sansasyon avcılığı peşinde tarihin ve mantığın canını okuyor. Sayın Bardakçı son yazılarından birinde, 14 Nisan mitinginin, fani kullarca görülemeyen gizli yönlerini ele almış. Neymiş efendim, meşhur 31 Mart isyanı, miladi takvimde 13 nisan'a denk geliyormuş ve içinde bulunduğumuz yıl, bu isyanın 98. yıldönüymüş. Ne kadar manidar! Keşke miting 13 Nisan 2009'da yapılsaydı. Böylece Bardakçı son komplo teorisine en azından sayısal bir dayanak bulabilirdi. "Üç tür tarihçi vardır: bilmeyenler, uyduranlar, yanılanlar," derlerdi de inanmazdık.

ELİNİN KÖRÜ
TV kanalları Malatya'da yaşanan son katliamı flash haber olarak geçtiler ve tüm haber bültenlerinde haberi tekrarladılar. Ne var ki birçok program, olayın gelişimine dair ayrıntılardan ziyade, bu vahşeti kınamak için bir araya gelen insanları tartışmayı yeğlemişti. Nasıl olmuştu da üç kişinin Türk-İslamcı faşistler tarafından işkence edilerek katledilmesini protesto etmek için elli kişi birkaç saat içinde yan yana gelebilmişti? Eşinizi dostunuzu arasanız, birkaç saatte onlarca kişinin katılımıyla bir ay partisi düzenlemeniz çok da zor değilken, ülkeyi sarsan bir olay karşısında küçük bir grubun yan yana gelmesine niçin bu kadar şaşılabilir? Çevresinde olup bitenler karşısında gözlerini yummayan her yazarın, zamanla acının arzuhalcisine dönüşmekten başka şansının olmadığı bir ülkede, gerçeklerin raf ömrü kısalıyor gerçekten de. Meçhul fail, ismi herkesçe malum katillerin sıfatı olmaya başlayınca da, mantık tersine işletilmedikçe vicdanın ve diyalogun anlamı kalmıyor. Komplo teorilerinin mutlak egemenliği işte tam bu noktada başlıyor.

BİZ ÖLÜYORUZ! Gazetemizin Malatya'da yaşanan son katliamın ardından attığı bu manşet aslında yaşanan süreci çok iyi tanımlıyor. Biz ölüyoruz ve acımızı haykırışımız suç sayılıyor. Katillerin mozaiklenmiş yüzlerindense, mağdurun ağıtının resmi daha çok satıyor, değil mi?

Melih Altınok melihaltinok@birgun.net