Bu şike meselesiyle ilgili uzun uzun yazmak artık sizi de, bizi de sıktı. Sadece kısa bir not düşmek istiyorum: Bu ülkede bir adalet meselesi, bir hukuk meselesi bir gün de olsa kimin ne kadar zarar göreceği düşünülmeden halledilemez mi? Hayır, kastım sadece Fenerbahçe değil. Trabzonspor’un da istediği olsun, UEFA da üzülmesin, Fenerliler küsmesin, Galatasaray kızmasın, Beşiktaş incinmesin... Böyle diye diye geldik işte bu günlere. Şimdi oturur hep beraber federasyona başkan ararsınız. Şenes Erzik seçeneği de ortadan kalkınca elinizde herhalde bir Demirören kalıyor. Ya da isterseniz hükümeti ikna edip Ulusoy’a koşun.

Bir gün, bir Allah’ın günü kimin ne istediğini, hangi kararın kimi üzüp üzmeyeceğini düşünmeden karar alınmış olsa, bugün bu saçmalıkları konuşuyor olmazdık.

Bir arkadaşımla laflarken ona da söyledim: Beni alınacak kararlar zerre kadar ilgilendirmiyor. Ben iddianameyi okudum, eklerin bir kısmını gördüm, kendim bir karara vardım. Bu karar kulüplerin, mahkemelerin kararlarıyla uyuşuyor mu, uyuşmuyor mu, umurumda değil! Ha, işin hukuki kısmıyla şöyle bir ilgim var: Bir tek bu davada değil, Türkiye’deki yargı sistemi içerisinde yer alan tüm davalarda tutukluluk sürelerinin bu kadar uzun olmasına herkes gibi ben de itiraz ediyorum. O insanların bir yıldır hapiste yatmalarından mutlu olanların da insanlığıyla ilgili bir sorun olduğuna inanıyorum.

Neyse, işin bu kısmı dışında olup bitenle ilgili ben kararımı verdim ve çok açık söylüyorum: Yazı yazma sorumluluğunun getirdiği mecburiyetlerin dışında Türkiye’de oynanan futbolu zerre kadar önemsemiyorum. Bu adamların yönettiği oyun ne yazık ki artık bana bir şey ifade etmiyor. Çünkü hiçbirine, ama istisnasız hiçbirine güvenmiyorum. Bu oyun hep kirliydi, biz böyle değilmiş gibi davranarak kendimizi kandırmaya devam ediyorduk. Ama bu dava benim için yolun sonu. Yeni bir düzen kurulup, bugünkü aktörlerin hepsi elini eteğini çekene kadar ben yazı yazmamın gerektirdiği ilgi ve alaka dışında oyunda yokum. İzlediğim şeyden zevk almak istiyorsam gider halı saha maçları izlerim...

***

Beni bu şike meselesinde en çok ne rahatsız ediyor biliyor musunuz? Televizyonda şike yapıldığını savunan, futbolun “temizlenmesini” talep eden yorumcular... Öyle bir profil ki, bu insanlar birisini suçlayınca, o kişi idamlık bile olsa insanın karşı tarafla empati kurası geliyor. Allah herkese böyle düşman versin. Düşman konuştukça, sen suçluysan bile bu bir teferruat haline dönüşüyor. Dünün çıngar çıkarıcıları şimdinin adalet, namus timsali olmuş durumda. Bu ülkede temiz futbolu savunmak bu insanlara kaldıysa vay halimize!

***

Hakan Şükür hâlâ “Kanunlar açısından özel bir kanalda yorumculuk yapmamda hiçbir sakınca yok” diyor. Anlamıyorum, buna itiraz eden mi var? Hem ayrıca “Kanunların her izin verdiğini yapmalıyız” diye bir kanun maddesi hatırlamıyorum. Kanun izin veriyor diye durduk yere ağaca çıkmıyoruz örneğin. Bir politikacı olduğu için kendisine hatırlatmak isterim: Mesele kanunun izin verip vermemesi değil, “Kamuoyu vicdanı” diye bir şey var. Ve bu kamuoyu vicdanı denen şey siyasette çok önemli. İktidarlar oy sayıları yüksek olduğu sürece değil, meşruiyetleri sağlam olduğu sürece iktidar olmayı sürdürebiliyorlar. Ve kamuoyu vicdanını ne kadar zedelerseniz, meşruiyetinizi o kadar kaybedersiniz. Kendisi bir milletvekili olarak futbol yorumculuğu yaptığında kanunları değil, kamuoyu vicdanını çiğnemiş oldu. Hakan Şükür eğer milletvekili olmadan önce, seçildikten sonra bu işi yapacağını söylemiş olsaydı, o zaman bir nebze anlaşılır olurdu. Tüm vaktini, emeğini milletvekilliğine harcayacağını düşünerek kendisine oy verenlere haksızlık yapmış değil midir? Bir düşünse, eminim doğru cevabı bulacak. Ama bulduğunu kendisine itiraf eder mi, orasını bilemem.