14-28 Mayıs seçimlerinin ardından toplumdaki muhafazakâr ve milliyetçi hassasiyet kabulü tartışılmaya devam ediyor. Siyaset içerisindeki milliyetçi hareketlerin rolünü değerlendiren uzmanlar bu anlayışın solun henüz etkin bir güç olamamasından kaynaklandığını belirtti.

Halk, solu bekliyor
14 Mayıs seçimlerinin ardından ikinci turda siyasette milliyetçi hareketler etkili oldu. (Fotoğraf: Depo Photos)

Sercan MERİÇ

14-28 Mayıs seçim sonuçları ile ülke siyasetinde ağırlık kazanan milliyetçi hareketler göçmen düşmanlığını tetikleyen, ırkçılığı köpürten, Türkiye’deki yurttaşların gerçek sorunlarını da gizleyen bir aparata dönüşmüş durumda. Meclis muhalefetinin tartışmalarından mülteci sorununa anayasa tartışmalarından İsrail’in Gazze saldırılarına kadar ülke içerisindeki birçok konuda milliyetçiliğin etkileri tartışılmaya başladı. Siyaset Bilimci Doç Dr. Cangül Örnek, Sosyolog Dr. Tolga Gürakar, Araştırmacı Ertan Aksoy ülkedeki milliyetçi hareketlerin siyasetin içerisindeki rolleri hakkında değerlendirmelerde bulundu.

SİYASET İLE TOPLUM ARASINDA AÇI FARKI VAR

Siyaset Bilimci Cangül Örnek milliyetçilik akımlarının güçlenmesinde muhalefetin sağın karşısına sağ politikalar koymasının etkili olduğunu dile getirdi. Örnek, “Toplum sağ muhafazakâr çizgiyi tamamıyla kabul etmiyor” dedi. Örnek şöyle konuştu: “İktidar partisi sağın uç renklerini, yani şeriatçı sağı da kapsayan bir koalisyonla seçime girdi. Millet İttifakı dediğimiz karşı tarafta ise hem milliyetçiler, hem merkez sağın eski unsurları, Erdoğan’la yol yürümüş olan Davutoğlu, Babacan ekibi gibi İslamcı klikler de vardı.  Aslında her ne kadar toplumun yüzde 48’inin oy verdiği Millet İttifakı içerisinde ve iktidarın kurduğu ittifak düzleminde siyasi bir uyuşmazlık olsa da asıl sağ ile sağın çarpıştığı bir seçim momenti gördük.  Ancak yüzde 48’in içerisinde özellikle de İslamcı ağırlığın aslında hiç de temsil etmediği geniş seküler kitleler var. Bu insanların bir kısmı dindar da. Ama hayattaki duruşları ya da siyasetteki duruşları son derece seküler. Hatta belki de CHP’nin dile getirdiğinden daha fazla,  sosyal adaletin bozulmasından kaygı duyan, sosyal hakların geliştirilmesini isteyen bir kitle var yüzde 48’in içerisinde. Dolayısıyla Türkiye siyasetinde uzun süredir seçim momentinde önümüze konan seçeneklerle toplumun gerçek siyasi duruşu arasında ciddi bir açı var.”

Doç. Dr. Cangül Örnek
Siyaset Bilimci

MİLLİYETÇİ SİYASETİN RANT GELENEĞİ

“Millet İttifakı’na oy veren ve CHP’yi destekleyen kesimler siyasi olarak bu partilerden çok daha fazla ileride duruyorlar. Seçimden önce ve seçim sürecinde de bu kitle CHP’yi bazı kritik noktalarda adım atmaya, tavır göstermeye, daha iyi bir siyasete çekmeye çalıştı. Üstelik bu insanların çok büyük bir kısmı örgütlülük ilişkisi içerisinde bile değil. Bu noktada ise insanların muhalefetten bütün beklentilerine rağmen CHP’nin muhafazakarları ürkütmeyelim kaygısıyla hareket ettiğini gördük. Yeni sistem Erdoğan’ın yüzde elli bir alması zorunlu kılan bir sistemdi. Dolayısıyla Erdoğan’ın MHP’nin desteğine ihtiyacı vardı. Bu desteğe ihtiyaç devam ediyor. Ama burada milliyetçiler için de ilginç bir durum var. Çünkü MHP’nin tüm sorunlarda neredeyse doğrudan söz sahibi olduğu durumlar oldu. Göçmen sorunu ülkede bu kadar büyürken iktidarın da ortağı idi. Hatta dolaylı olarak İçişleri Bakanlığını kontrol eden bir partiydi. Devletin diğer kurumlarında da özellikle kadro paylaşımı dolayısıyla güçlü olduğunu biliyoruz. Yani Türkiye’deki milliyetçilik gerçekten hiçbir tutarlı ilke gözetmeden siyaset yapıyor. Tabii bu biraz da Türkiye’deki milliyetçi siyasetin geleneği. Rant odaklı bir siyaset anlayışla hareket eden milliyetçi siyasetin içerisinde yasa dışı bazı faaliyetlere dâhil olmak da var. Dolayısıyla göçmen meselesinde ya da vatandaşların konut alımı üzerinden aslında satışa çıkarılması meselesinde bir bakıyorsunuz milliyetçi kadrolar aynı zamanda müteahhit. Aynı zamanda büyük emlak şirketlerinin bir şekilde işlerini yapıyor. Dolayısıyla aslında Türkiye’de milliyetçi siyasetle rant arasında çok doğrudan bir ilişki var.

SİYASETTE BÜYÜK BİR BOŞLUK VAR

 “Seküler milliyetçilikle beraber daha dindar ya da Türk İslam sentezi ayrımı çok ilginç bir noktaya doğru gidiyor. Çünkü aslında bütün Suriye savaşı sırasında Türkiye’deki bazı ülkücülerin cihatçılar Türkiye’ye geldiklerinde bunlarla birlikte poz verebildiklerini, muhtemelen silah kaçakçılığı gibi işlere de dâhil olduklarını görüyorduk. Şimdi seküler milliyetçilik diye yeni bir dalganın yani iktidara henüz eklemlenmemiş bir dalganın olduğunu söylüyoruz. Henüz diyorum çünkü seküler milliyetçiliği temsil eden işte Zafer Partisi gibi aktörlerin de ne zaman nasıl bir pozisyon alacakları, ne tür pazarlıklara girecekleri hiç belli olmuyor. Bunun en iyi örneği Sinan Oğan.

Toplum açısındaki durum ise sürekli göç alan kentlerde, hatta kırlarda bile artık o kadar farklı nüfus grupları oluştu ki ekonomik kriz içerisinde suçlu arayan toplum tepkisini yanlış yerlerde göstermeye çalışıyor. Bu da aslında hepimize zor bir başlık açıyor. Özellikle de daha soldan bakan, siyaseti soldan yapan kesimler açısından ciddi bir sorun oluşuyor. Örneğin Karabük gibi bir yerde yabancı öğrencilerin artması ile kiralara yansıyan etkisinde insanlar iktidarın politikaları sonucunda oluşmuş olan emlak krizi ve barınma krizine değil yanlarında ilk gördükleri bu insanlara tepki gösteriyorlar. Dolayısıyla bu tablo aslında Türkiye’de çok alışık olmadığımız bir tabloyu ortaya çıkartıyor. Bu anlamda siyasette büyük bir boşluk oluştu. Çünkü siyaset sahnesinde Türkiye solu bu boşluğu dolduracak kadar henüz kuvvetli değil. Ancak yine de Türkiye toplumu solu bekliyor. Geniş yığınların partilerden hiçbir beklentilerinin kalmadığı siyaset sahnesinde geriye çekildikleri durumda sol bir dalga için koşullar çok elverişli”

İkinci tur seçimlerinde Oğan ve Özdağ ayrışma yaşadı.
(Fotoğraf: Depo Photos)

MUHAFAZAKÂRLAŞMAYA KARŞI BİR DİRENÇ VAR

Araştırmacın Ertan Aksoy toplumun büyük çoğunluğunun muhafazakâr ve milliyetçi hassasiyetle hareket etmediğini dile getirdi. Bu kabulün ülke siyasetini tıkadığını vurgulayan Aksoy şu ifadelere yer verdi: “Milliyetçilerin kimden yana tutum göstereceği eskiye göre daha fazla belirleyici olmuş durumda. Bu durumun oluşmasında MHP’nin iktidar bloğuna girmesinin ardından İYİ Parti’nin de muhalefet bloğuna girmesi etkili oldu. Bu etki içerisinde ikili bir durum söz konusu. Birisi kendini doğrudan milliyetçi olarak tarif eden bir kitle var. Burası gayet sınırlı. İkincisi milliyetçi refleksleri taşıyan bir kitle var. Burası büyük olan kitle. Öte yandan iktidar görevde kaldığı süre içerisinde Türkiye’ye dönük sağcılaşma ve dindarlaşma baskısı uyguladı. Fakat toplum iktidarın bu arayışına cevap vermedi. Yani iktidar muhafazakârlaştı dedikçe toplumu muhafazakârlaşmaya direnç gösterdi. Hala yaptığımız ölçümlerde görebiliyoruz ki meseleleri aşırı sağ ve tarikatlar ekseninde veya laiklik üzerinden ele aldığınızda toplumun yalnızca yüzde onluk bir grubu bu fikirleri desteklemek istiyor. Geri kalan yüzde doksan ise laikliğe de bağlı olduğuna ve olumlu duygular taşıdığını ifade ediyor.

Ertan Aksoy
Araştırmacı

SİYASET SAĞ ANLAYIŞIN KULVARINDAN ÇIKMALI

“Dünyanın her yerinde ekonomik krizler, ulusal onuru zedeler. Ulusal onurun zedelendiği bir toplumsal yapıda milliyetçilik kendine alan bulur.  İktidarın ‘milli misiniz, gayri milli misiniz’ çıkışlarına karşı muhalefetin de iktidara ‘hani sen milli olduğunu iddia ediyordun. Bu yaptığın milli milliyetçiliğe sığar mı’ diye aynı yerden, aynı tondan siyasete devam ediyor olması milliyetçi siyaseti daha meşru bir zemine itiyor. Özellikle sol sosyal demokrat partiler için söylüyorum. Ana gündemlerinin sağ siyasetle kendisini en ayrıştıran konuya bağlı kalmaları gerekiyor. Yani üretim bölüşüm tartışmalarına.  Çünkü milliyetçilikle yarışmak muhalefetin ne yapması gereken ne de yapabileceği bir şeydir. Siz iktidarın önüne Tank Palet Fabrikası’nı koyarsınız, iktidar da size İnsansız Hava Aracı diye cevap verir.  İşte neredeyse yüzde 60’a 40 muhalefetin üstün olduğu son seçimlerdeki mağlubiyetin nedeni tam olarak milliyetçilik yarıştırma arayışlarındadır”

Dr. Tolga Gürakar
Sosyolog

GÖÇMEN POLİTİKASI SAĞCILIĞI BESLEDİ

1980’lerden sonra artan göçmen dalgasının milliyetçi akımlar üzerinde fazla bir etki yarattığını dile getiren Sosyolog Tolga Gürakar, “Boşta bırakılan her alana popülist anlayışlar hâkim oluyor” dedi. Gürakar şöyle konuştu: “Türkiye’de milliyetçi duygular her zaman için vardı. Siyasal milliyetçilik dönem dönem farklı tonlarda, farklı hassasiyetlerde ortaya çıkıyor. Özellikle bu son seçimlerde ortaya çıkan siyasal milliyetçilik bunun farklı farklı hassasiyetlerini ortaya çıkartıyor.

Milliyetçiler üzerindeki bu ayrışım farklı farklı toplumsal sınıfları kendine müşteri olarak kapma derdinde. Dolayısıyla aynı gövdenin farklı farklı dallarından bahsedebiliriz. 15 Temmuz sonrasıyla beraber ve dünyada küresel eksende yaşanan özellikle göçmen ve sığınmacı problemlerinden kaynaklarından sebeplerden dolayı da çok farklı hassasiyetler ve hamasetler oluştu.

Bu noktalardaki en büyük gerçeklik ise siyasetin içerisinde ve bu siyasetin beraberinde gelen popülist söylemin içerisinde tıkılı kaldı. Dolayısıyla bugün Türkiye’deki birtakım söylemleri de karşıt söylem olarak belirleyen yine popülist siyaset oluyor. Bu siyaset tarzı içerisinde CHP’de geçmiş birikim ve deneyimlerinden ödün veren bir yol izledikçe boş bırakılan alanlara Zafer Partisi gibi popülist seküler milliyetçi bir parti doldurmaya başlıyor. Yani sen kendi alanlarının hakkını veremezsen senin alanlarını parçalamaya çalışan farklı akımlar ortaya çıkacaktır.

Öte yandan bazı gündemlerde belki milliyetçi muhafazakâr söylemler senin tabanını kendi lehine çeviremez ama Muharrem İnce’nin ulusalcı söylemlerinde olduğu gibi, Ümit Özdağ’ın sığınmacı karşıtı söylemlerinde olduğu gibi senin seçmenini bir şekilde senden kopartabilir.

Özellikle 1980’lerin sonrasında neoliberalleşme ile beraber göçmen dalgası eklendiğinde daha milliyetçi bir dalga ortaya çıkıyor. Dolayısıyla milliyetçilik içerisindeki fonlar da kendini ayırt etmeye başlıyor. Türkiye özelinde ise 1960’ların ortasından başlayan, seksenlerinde bir ivme kazanan ve seksenlerden sonra 2000’lerde özellikle sosyolojik anlamdaki göçüm partisi dediğimiz AKP’nin yirmi küsur yıllık iktidarında tamamen bir göç olgusu üzerinden bir toplumsal taban buldu. Burada artık eskinin milliyetçi değerlerini kasabasındaki muhafazakâr değerleri taşıyan değil, onun yerine tamamen kentte doğmuş, kent gerçekleriyle yetişmiş ve tamamen internetin, küresel, dijital çağın içerisinde böyle bir gerçeklikte yetişmiş bir kişinin hassasiyetleri ve bu kişinin milliyetçi değerleri farklı oluyor. Türkiye’de yaşanan sosyolojik dönüşümlerle beraber bu tonlar kendini çok daha net bir şekilde ortaya çıkartıyor. Bu koşullar altında ise özellikle CHP’deki bu tutarsızlık, bu böyle oynak olma hali, ister istemez diğer partilere geçişi artırıyor.