İşgal altındaki Arap nüfus, orantısız güç kullanan İsrailli işgalcilere Gazze ve Kudüs’te direniyor. Fakat bu defa yaşananlar farklı. Olaylar, yüz yıldır devam eden Filistin-İsrail ve Arap-Siyonist çatışmalarının en yeni yansıması. Arapların ve Yahudilerin bir araya gelerek ortak eylemlerle eşitlik talep ettiklerini görüyoruz.

Halkın mücadelesi bu defa çok farklı

RAMİ G. KHOURİ
Çeviren: Fatih Kıyman

Şeyh Cerrah mahallesinde başladıktan sonra bir haftada tüm Filistin’e yayılan şiddet olayları, ilk bakışta on yılladır sürüp giden gerilimin son perdesi gibi görünüyor: İşgal altındaki Arap nüfus, orantısız güç kullanan İsrailli işgalcilere Gazze ve Kudüs’te direniyor. Neticede yüzlerce insan ölüyor ya da yaralanıyor.

Fakat bu defa yaşananlar farklı.

Olaylar daha önce tanıklık ettiğimiz hadiselerden önemli ölçüde farklılaşmakla birlikte, yüz yıldır devam eden Filistin-İsrail ve Arap-Siyonist çatışmalarının en yeni yansıması.

1920 tarihinden sonra yaşanan her şeyi hesaba katmalıyız. İsrail’in devasa askeri operasyonlarını, kuşatmalarını, kaba güç ya da hukuki kararnameler aracılığıyla etnik temizlik yapma çabalarını, Hamas’ın Gazze’de yürüttüğü askeri direnişi, Arap ve Yahudi İsrailliler arasında yaşanan sokak çatışmalarını ve linç olaylarını…

Şiddet de yeni değil, Filistinlilere destek amacıyla dünyanın dört bir yanında düzenlenen eylemler de. Arapların ve Yahudilerin bir araya gelerek, ortak eylemlerle, eşit haklar talep ettiklerini görmeye devam ediyoruz.

GELECEĞE YÖN VERECEK 4 YENİ ETMEN VAR

Görmeye alıştığımız askeri, siyasi, demografik ve sivil hadiselere ek olarak, üç yüzyıldır süren Arap-Siyonist çatışmalarında tarihi bir dönüm noktasında olabileceğimizi düşündürtecek bazı detaylar var.

Önümüzdeki yıllarda yaşanacak olaylara yön verebilecek dört yeni etmen ile karşı karşıyız.

İlk olarak, İsrail ve ‘apartheid’ sözcükleri hem bölgede, hem dünya genelinde birlikte kullanılır oldu. Buna Siyonistlerin kabusu demek yerinde olur çünkü küresel mücadele, Güney Afrika’daki apartheid rejimini sonlandıran dinamikler ile benzeştiği vakit, Amerika ve İsrail’in nükleer cephanesi dahi anlamsız kalacaktır.

İnsan Hakları İzleme Örgütü ya da İsrailli B’Tselem örgütü gibi sivil toplum kuruluşları İsrail’in kurduğu ‘Apartheid düzenine’ açıkça dikkat çekiyorlar. Bu durum geçmişte yalnızca ‘üstü kapalı’ biçimde tarif ediliyordu. Artık bu kavram açıkça kullanılıyor çünkü İsrail vatandaşı olan, işgal altında yaşayan ya da İsrail devletinin 1948 yılındaki kuruluşundan bu yana sürgünde yaşayan tüm Filistinliler İsrail’in sistematik ve kurumsal ayrımcılığı ile karşı karşıya kalıyorlar.

İkincisi, İsrail politikalarının küresel aktörler tarafından apartheid ile ilişkilendirmesi İsrail için endişe verici çünkü dünyanın dört bir yanında yapılan eylemler ile Filistinlilerin temel hakları savunuluyor. Filistinli sivil toplum aktörleri tarafından ortaya konulan ‘Boykot et, Yatırım Yapma, Yaptırım Uygula’ hareketi destek görüyor ve İsrail’e şiddetsiz yöntemlerle baskı uygulamakta başarılı oluyor. Filistin meselesi iklim değişikliği, Siyah Hayatlar Önemlidir ve kadın hakları gibi küresel vicdanda karşılık bulan konular arasına giriyor. İsrail ve Siyonistler endişelenmekte haklılar çünkü kolonyal ve ırkçı suçlarını gizlemelerine imkan tanıyan yöntemler deşifre oluyor, yaşananları herkes görüyor ve siyasi kanallardan karşı çıkıyor.

FİLİSTİNLİLER SOSYAL MEDYADAN SES VERİYOR

Bu hafta tanıklık ettiğimiz olaylara tarihi önem kazandıran üçüncü etmen ise Filistinlilerin sosyal medyayı kullanarak dünyaya ulaşmaları, kendi hikayelerini bizzat aktarmaları oldu. İsrail söylemlerinin küresel tartışmaları yönlendirmesine göz yuman ‘haber araçlarına’ bağımlı kalmadan, doğrudan dünyaya eriştiler.

Filistinliler, Siyonistlerin ve İsrail devletinin etnik temizlik uygulamalarını Şeyh Cerrah ve Kudüs’te canlı videolar çekerek dünyaya gösterdiler. 1948 yılından bu yana İsrail devletinin eliyle, öncesinde ise silahlı çeteler eliyle insanların evlerinden kovulduklarını, Filistinli sivillerin o zamandan bu yana etnik temizliğe maruz kaldıklarını, amacın Filistin topraklarına gelen Yahudi göçmenlere yer açmak olduğunu dünyaya anlattılar.

Bu hafta gördüğümüz dördüncü önemli gelişmeyi, yukarıda tarif ettiğimiz üç etmenin toplamının yarattığı ivme olarak tarif edebiliriz. İsrail’in Şeyh Cerrah’ta uyguladığı kolonici-işgalci yöntemlerin bölgede İsrail devleti tarafından tam yüz yıldır uygulanmakta olduğu, küresel kamuoyu tarafından tanınmaya başlıyor. Yaşananları ilgiyle takip eden insanlar, İsrail ve Filistin arasındaki çatışmaların neden tekrar tekrar alevlendiğini merak ediyor, şiddetin dozunun neden daima arttığını sorguluyorlar. Yanıtları ilk defa bu hafta televizyonlarında ve bilgisayarlarında gördüler. 1897 yılında şekillenen Siyonist projenin 1947 yılına gelindiğinde Filistinlileri evinden ederek İsrail devletini kuracak başarıya nasıl ulaştığını, işgal altındaki Arap topraklarında halen yeni koloniler ve yerleşkeler kurmayı nasıl başardığını doğrudan gördüler.

İsrail devleti tarafından desteklenen çetelerin Filistinlileri evlerinden nasıl kovduğunu, Doğu Kudüs’ün Yahudileştirilmesi adına uygulanan kolonici baskı politikalarını canlı canlı gördüler. İsrail’in etnik temizlik politikalarının uluslararası hukuka aykırı olduğunu tüm dünya gördü. Batılı güçlerin desteği, sessizliği ve aklayıcı tavırları da gözlerden kaçmadı.

1915-1947 döneminde Siyonist liderler dönemin küresel gücü olan İngilizler ile başarılı lobi kampanyaları yürüttüler, o dönem yüzde 93’ü Filistinli Araplardan oluşan ana vatanlarının devletleşmesinin önünü açtılar. Sonrasında İsrail küresel güç haline gelen ABD’yi harekete geçirdi ve koşulsuz destek aldı. Filistin halkına ve Suriye’nin Golan tepeleri gibi diğer Arap topraklarına yönelik yırtıcı tavırlarının sorgulanmasına başarıyla engel oldu.

ŞİDDET ULUSLARARASI SEVİYEDE SORGULANIYOR

1897 yılından bu yana ilk defa, bölgede dinmek bilmeyen şiddet olayları ve Siyonist politikaların kolonici ve ayrımcı yaklaşımları arasındaki ilişki uluslararası seviyede sorgulanıyor. 13 Mayıs 2021 günü ABD Kongresi’nde yaşananlar da bir ilk. Seçilmiş kongre üyeleri, ABD politikasının İsraillilere ve Filistinlilere eşit muamele göstermesi gerektiğini ilk defa telaffuz ettiler.

1915-1948 döneminde yaşananların, çoğunluğu Filistinli Araplardan oluşan bu coğrafyayı nasıl Siyonist İsrail’e teslim etmek için kullanıldığını işlemek de uluslararası medyanın aklına ilk defa bu hafta geldi.

İsrail, Cuma günü kendi yarattığı kabus ile yüzleşti. Filistinliler bir araya gelerek İsrail’in saldırılarına direndiler. Ürdün ve Lübnan sınırlarından harekete geçen binlerce insan sembolik olarak İsrail’in sınırını işgal etti, ayrıca çeşitli dünya başkentlerinde eylemler düzenlendi.

İsrail’e yönelik yaptırım ve boykot çağrıları yapıldı. Siyonistler ve İsrail düşünülebilecek en kötü kabusu yaşıyor. Örgütlenen Filistinliler Siyonizm’e karşı çıkıyor, düzenin kolonici motivasyonlarını deşifre ediyor ve güçlenen uluslararası desteği arkasına alıyor.

Çatışmalar dindiğinde bu dört etmenin çözüm tartışmalarına yön vereceğini öngörmek mümkün. Yıllardır süregelen olaylara yön verenin başlıca iki temel güç olduğunu; bunlardan ilkinin İsrail politikaları tarafından benimsenen kolonici ve ayrımcı yaklaşımlar, diğerinin ise Filistinlilerin adalet mücadelesi olarak tanındığını görebiliriz.

Kaynak: The New Arab