HDP, kapatma davası sonuçlanıncaya kadar sembolik yönetimini oluşturdu. Parti’nin sözcüsü Ebru Günay, “Bizim siyaset anlayışımızın halklara ve Türkiye’ye kazandıracağı kesindir. Mücadelemiz devam edecek” dedi.

Halkın mücadelesi daha da büyüyecek
Fotoğraf: HDP

Hüseyin ŞİMŞEK

Hafta sonu olağanüstü kongresini toplayarak kapatma davası sonuçlanıncaya kadar sembolik yönetimini oluşturan HDP’nin Sözcüsü Ebru Günay, BirGün’ün sorularını yanıtladı.

Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin eşgüdümlü bir mücadele ile mümkün olabileceğini bldirerek, "Bizim derdimiz çözüm üretmektir, mücadeleyi zafere ulaştırmaktır. O yüzden Kürt hareketi de devrimci demokrat güçler de ittifak siyasetinde ısrarcıdır. Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesini birbirinden koparmak tam da iktidarın istediği bir şeydir ki asla bu tuzağa düşmeyeceğiz" dedi.

Ebru Günay
Ebru Günay

HDP Sözcüsü Ebru Günay’a yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:

Seçim sonrası HDP ve YSP'nin hayata geçirdiği çalışmalar nelerdir? Hangi alanlara yoğunlaşıldı?

“Seçimlerden sonra yoğun bir şekilde eleştiri ve özeleştiri olarak adlandırdığımız sahici bir muhasebe sürecine girdik. İttifak siyasetimizden, adaylık tartışmalarına, yürütülen çalışmaların eksikliğinden, temsili siyasete oradan demokratik siyasete yönelik tutum ve yaklaşımlarımıza kadar birçok temel konu üzerinde yoğunca tartışmalar yaptık. Kolektif bir siyaset aklıyla hareket ediyoruz. İrade kolektif ise eleştiri ve özeleştiri de kolektif olur. Bu nedenle yerelden merkeze tüm kademeler bu ilke çerçevesinde sahici bir eleştiri ve özeleştiriyle yeni dönemde güçlü bir mücadele kararlılığını ortaya koydu. Bu açıdan bakıldığında muhalefet partileri içinde seçim sonuçlarını en fazla muhasebe eden, çıkış yolları üzerinde değerlendirme yapan parti biz olduk. Bu önemlidir. Çünkü ortaya çıkan başarısızlığın nedenlerini görmeden yola devam etmeniz, bir yol haritası çizmeniz mümkün değildir. Bizim için bu süreç devam ediyor ve önümüzdeki günlerde yapacağımız merkezi konferansla bu değerlendirmeleri kararlar haline getirmiş olacağız.

Seçimin hemen sonrasında sergilenen aceleci ve suçlayıcı yaklaşımlar, yerini soğukkanlı, rasyonel değerlendirmelere ve gelecek dönem mücadele perspektifine bırakmış durumda. Devrimci siyaset yürütenler ortaya çıkan başarısızlığı tüm yönleriyle değerlendirip süreçten daha güçlü çıkmak zorundadır. İktidar seçim sonuçları üzerinden muhalefet güçlerini umutsuz ve karamsar olmaya zorluyor, yenilgili ve moralsiz bir ruh hali yaratmaya çalışıyor. Şu anda içinden çıkmamız gereken ruh hali budur. Çünkü iktidar bunun üzerinden kendisine meşruiyet yaratıyor, muhalefetin bütünüyle sindirildiği,  hatta olmadığı bir ülke hayal ediyor. Oysa biliyoruz ki ne Kürtler, ne demokrasi güçleri AKP-MHP iktidarına onay verdi ve ve tüm baskılara rağmen iradesini sandıkta ortaya koydu. Aslında tartışılması gereken iktidarın meşruiyet sorunudur. Tüm hile ve manipülasyonlara rağmen toplumun yarısının onay vermediği, rıza göstermediği, zor üzerine kurulan bir iktidar bu. 

Değişen Türkiye sosyolojisini iyi okuyamayan, sorunlara cesur ve kararlı bir biçimde yaklaşmaktan imtina eden ürkek muhalafet, iktidarı deviremedi. Ancak seçimlerin demokratik bir ortamda ve eşit koşullarda yapılmadığı da herkesin malumu. Biz mesela, kapatma davasından Kobani davasına komplo davaları içinde seçime girdik. Her gün yaşanan gözaltı ve tutuklamalar, seçimlere başka bir parti adı altında girmek zorunda kalmamız, çalınan oylar, yapılan manipülasyonlar, söylenen yalanlar. Trol ordularıyla gerçekleri karartan ve ortalığı bulandıran, Yalan Bakanlığı gibi çalışan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı… Buna rağmen Kürtler ve Türkiye halklarının büyük bir kesimi AKP-MHP faşizmine ‘hayır’ dedi. Bu gerçeğin üzerine gitmeli ve mücadeleye kararlı bir şekilde devam etmeliyiz. Türkiye halkları olarak bir süre daha baskının egemen olduğu, savaş politikaları yüzünden insanların daha yoksullaşacağı bir döneme giriyoruz. Bu da kapsamlı ve radikal bir demokrasi mücadelesi verilmesi gerektiğini önümüze bir görev olarak koyuyor.”

"3. YOL SİYASETİ ÖNEMLİ"

Parti tabanı ve yönetimleri tarafından gerçekleştirilen toplantılarda, en çok hangi konularda eleştiriler öne çıktı?

“Öncelikle bu toplantıların bizim açımızdan çok verimli geçtiğini söylemek isterim. Türkiye’de HDP seçmeni kadar politik ve örgütlü bir taban yoktur. Bu taban, seçimden seçime oy veren bir taban değil, hakkını hukukunu soran, örgütlü politik mücadele yürüten, bu yüzden de iktidardan hesap sorduğu kadar kendi partisinden hesap sorabilen halk kesimleridir. Bizi güçlü kılan da bu gerçekliktir.

Şimdiye kadar abartmadan söylüyorum, binlerce toplantı yaptık. Bu toplantılarda ağırlıklı olarak 3. Yol siyasetimizde yaşanan ideolojik aşınmalar ön plana çıktı. Nitekim CHP’nin seçimlerde ortaya koyduğu tutuma baktığımızda 3. Yol siyasetinin ne kadar önemli olduğunu gördük. Sorunlara gerçekçi bir yaklaşım sergilemekten uzak, korkak ve ürkek bir siyasetin ülkeye kazandırmadığını gördük.

Toplantılarda partinin temsili siyaset tarzına çok fazla sıkıştığı eleştirisi geldi ki bu doğrudur. Aslında 2015 yılından bu yana neredeyse her iki yılda bir yapılan seçimler temsili siyaset pratiğini besledi. Bu yüzden de 2015 yılından bu yana iktidarın yarattığı toplumsal baskılara karşı toplumu savunmakta yetersiz kaldığımız gerçeği açığa çıktı. AKP-MHP iktidarının kurumlarımıza ve kongrelerimize yönelik saldırıları karşısında alternatif yollar ve direnişler yaratma konusunda yetersiz kaldık. Altılı masada olmadığımız halde iktidarın manipülasyonlarına yanıt olamadık. Ve günün sonunda tarihi bir seçim olması hasebiyle üzerimize yüklenen sorumluluğun da etkisiyle yer yer bir tarafa angaje olma durumumuz ortaya çıktı.”

"İTTİFAKLARIMIZI BÜYÜTECEĞİZ"

“İttifak siyasetimiz doğru olmasına rağmen yapılan taktik hatalar eleştiri konusu oldu. Bu vesileyle yeniden belirtmiş olayım. Toplantılarda sıkça dile getirildiği gibi ittifak siyasetimiz paradigmasal düzeyde doğrudur. Ancak bu süreci yönetmekte yetersiz kaldığımız, bir takım taktik hatalara düştüğümüz de doğrudur. Örneğin ittifak siyasetinin salt parti genel merkezleriyle değil, bunlarla birlikte tüm toplumsal kesimlerle yürütülmesi gerekiyordu. Bunun için uğraşlarımız da oldu ancak yetersiz kaldık. Emek ve Özgürlük İttifakı toplumsal mücadele ittifakı bilinciyle kurulmasına rağmen kuruluşu seçim dönemine denk geldiği için sanki sadece seçim ittifakıymış gibi algılandı. Dolayısıyla altılı masa benzeri bir ittifakmış gibi yansıdı. O masa dağıldı. Ama biz seçim ittifakı olarak kurulmadığımız için bir takım eksiklikler olsa da ortaklaşmaya devam ediyoruz. Önümüzdeki dönem toplumsal mücadele ittifaklarımızı daha da büyüteceğiz. İttifak siyaseti bizim için stratejik düzeydedir. Kimse bizden köşemize, kendi bölgemize çekilmemizi beklemesin. Halkların mücadele ortaklığı, bu uğurda ödenen bedeller, maaşlı üç beş sosyal medya trolünün saldırısıyla unutulacak değildir. Çünkü bizim derdimiz çözüm üretmektir, mücadeleyi zafere ulaştırmaktır. O yüzden Kürt hareketi de devrimci demokrat güçler de ittifak siyasetinde ısrarcıdır. Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi de eş güdümlü bir mücadeleyle mümkündür. Birini diğerinden koparmak tam da iktidarın istediği bir şeydir ki asla bu tuzağa düşmeyeceğiz.”

"BAŞARIYI KAYBETTİĞİMİZ YERDE BULACAĞIZ"

Seçim çalışmalarına sıkışan siyaset  nasıl aşılır? Bu konudaki değerlendirmeler ve yol haritası nedir?

Seçimler elbette önemlidir ancak son dönemde devrimci demokratik mücadelenin salt seçim odaklı yürütülmesi ciddi bir eksikliktir. Yine burada karşımıza 3. Yol siyasetinin önemi çıkıyor. Seçimleri iktidar değişimlerinin bir aracı olarak görüyoruz ama her şeyi seçimlere bağlamıyoruz. Seçimlerden sonra bizim dışımızdaki muhalefet partilerinin içine düştükleri durum, yaşadıkları iktidar kavgaları her şeyi seçim sonuçlarına göre değerlendirmelerinden kaynaklanıyor. Bu tam da iktidarın istediği bir durumdur. Seçimler kadar önemli, hatta seçimlerden daha önemli olan ise değişen ve dönüşen siyasal sosyolojik dinamikleri iyi kavrayıp örgütlü politik toplum yaratma ısrarıdır. Bu şekilde halk, seçmen kimliğine sıkıştırılmaz, siyasetin aktif öznesi olabilir. Bunu başardığınızda seçimlerden istediğimiz sonuçları elde edebiliriz. Kurulduğumuzdan bu yana bu perspektifle hareket ettik, siyasi ilkelerimizi hep bu çerçevede belirledik. Bizi klasik devletçi ve iktidarcı partilerden ayıran da budur. Bu paradigmaya bağlılık düzeyinde yaşadığımız ideolojik-politik aşınmalar bizi istemediğimiz sonuçlarına götürdü. Biçilen şey ektiğiniz şeydir. Ben aradığımız başarıyı kaybettiğimiz yerde bulacağımıza inanıyorum. Kendi özümüze, politik ilke ve tutumlarımıza geri döndüğümüzde ve en önemlisi 3. Yol çizgisini gerçek anlamda pratikleştirdiğimizde başarının doğal bir sonuç olarak elde edileceğini düşünüyorum.

Önümüzdeki dönem paradigmamıza yoğunlaşıp toplumu daha fazla siyasallaştırmaya, örgütlemeye yöneleceğiz. Hedefimiz toplumun en küçük birimine kadar herkesi örgütlemektir. Bunun yolu da eğitim çalışmalarından geçiyor. Parti okulunu kurmak, demokratik siyaset için kadrolar yetiştirmek temel önceliğimiz olacak. Türkiye’nin tüm kesimleriyle toplumsal mücadele ittifakımızı büyütmek için var gücümüzle çalışacağız. Önümüzdeki Mart ayında yapılacak yerel yönetimler seçimlerini yeniden silkelenmek ve kendimize gelmek için bir fırsat ve pratikte verilecek bir özeleştiri imkanı olarak görüyoruz.”

"ÜRKEK SİYASET KAYBETTİRİYOR"

Yeni dönemde muhalefet siyaseten nasıl başarılı olabilir?

"Bizim nasıl bir siyaset yürüteceğimizi ifade ettim, diğer muhalefet partilerinin yapması gerekenlere ilişkin de birkaç vurgu yapmak isterim. Çünkü gördük ki ürkek siyaset tarzı devam ettikçe Türkiye kaybediyor. Muhalefet, halkın gerçekten yaşadığı sorunları korkusuzca dile getirmesi ve bunun siyasetini yürütmesi gerekiyor. Yaşanan ekonomik, siyasal ve toplumsal sorunlara gerçekçi yaklaşmayan muhalefetin iktidardan farksız olmadığı görülmüştür. Halkın yaklaşımını bir uyarı olarak görüyoruz. AKP-MHP iktidarı bu kadar yıkılmaya yakınken yapılan hatalar yüzünden bu fırsat heba edildi.

ORTAK MUTABAKAT ZEMİNİ

AKP-MHP iktidarı seçim kampanyasını Kürt düşmanlığı üzerine inşa etti. Sahte milliyetçi ve hamasi nutuklarla milliyetçiliği körükledi ve yoksulluk içinde halkları bu şekilde manipüle etti. Muhalefet partileri de buna karşılık milliyetçilik yarışına girdiler. Hatta sözüm ona seçimleri kazanmak adına birtakım etik ve politik açıdan sorunlu pazarlıklar yapıldığı ortaya çıktı. Hiçbir toplumsal karşılığı olmayan ittihatçı Kürt düşmanı devlet yetiştirmesi figürlerin şantajlarına halkın taleplerinden daha fazla değer verdiğinizde ortaya çıkan sonuç böyle oluyor. AKP-MHP ittifakı savaş politikalarını esas alarak, mermi ve bomba fiyatları üzerinden propaganda yaptığında, halkın sofrasından çalınan ekmekle bu mermilerin, bombaların alındığını yüzlerine vurmak gerekiyordu. Türkiye’nin en temel sorununun Kürt sorunu olduğunda herkes mutabıksa  bu sorunu dile getirmek ve demokratik çözümü savunmak neden korkutuyor sizi? Silahların susması ve demokratik çözüm için barışı kurmayı kendine misyon edinmiş Sayın Öcalan’ın içinde olduğu haksız hukuksuz tecritten bahsetmekten, iktidarı hukuk ve demokrasi zeminine çekmekten neden korkuyorsunuz? Ya da Kürtlerin en temel insani haklarını bile dile getirmekten neden bu kadar imtina ediyorsunuz? Eğer bunları dile getirdiğinizde kaybedeceğinizi düşünüyorsanız, kulağınızın üstüne yatmanın da kaybettirdiğini görmüş oldunuz. Baskıcı bir rejime karşı kazandıracak olan milliyetçilik yarışı değil demokrasi mücadelesi ve söylemidir. Aslı varken kim surete rücu eder? Bu seçimin muhalefet açısından en temel dersinin bu olduğunu düşünüyorum.

Aynı şekilde sol sosyalist partilerin ‘Küçük olsun benim olsun’ anlayışından sıyrılmaları gerektiğini düşünüyorum. Emek ve Özgürlük İttifakı çok daha öncesinden kurulabilir, seçimlere daha güçlü bir şekilde girilebilirdi. Biz Türkiye halklarının menfaatini düşünerek ittifak siyasetinde ısrarcı olduk ve küçük hesapları bir kenara bıraktık. Ancak sekter bir takım tutumlar özü itibariyle sonuçta Türkiye halklarına kaybettirdi. Bunun görülmesi lazım. Önümüzdeki dönem aramızdaki ideolojik bir takım ayrılıklara rağmen ortak mutabakat zemininde buluşup bir araya gelebilmeli ve toplumsal kesimlerle birlikte mücadele ittifakımızı büyütebilmeliyiz."

"ANA MUHALEFET PARTİSİ OLACAĞIZ"

“Belki şimdi tam görülmüyor ama önümüzdeki dönemin ana muhalefet partisi olacağımızı iddia ediyorum. Bizim siyaset anlayışımızın Kürtlere, halklara, inançlara ve Türkiye’ye kazandıracağı kesindir.  Türkiye halkları AKP-MHP iktidarının zorba yönetimine onay vermemiş, CHP başta olmak üzere diğer düzen içindeki muhalefet partilerinin bir umut vaat etmediğini görmüştür. 3. Yolun tek çare olduğu konusunda hemfikir olmuştur. Bu yüzden, baskı ve zorbalıklara karşı kararlı mücadelemiz devam edecektir. Bu mücadele ile istediğimiz devrimci rüzgarın kısa zaman sonra eseceğine ve faşizmi silip süpüreceğine inancımız tamdır.”