Halkın sefaleti, Kraliçe’nin dillere destan şatafatı
Fotoğraf: AA

Levent ÖZÇAĞATAY, Londra

Birleşik Krallık’ta gıda ve enerji fiyatlarındaki önlenemez yükseliş düşük gelirli, devlet yardımları ile yaşamını sürdüren ve gıda bankalarında kuyruklar oluşturan kitlelerin belini kırmaya devam ederken Kraliçe İkinci Elizabeth’in tahttaki platin yıldönümünü kutlamak üzere düzenlenmiş şatafatlı ve pahalı etkinlikler sona erdi. Dört günlük ulusal tatil süresinde yalnızca adada ve Kuzey İrlanda’da değil eski kolonilerden oluşmuş, on beşinde kraliçenin devlet başkanı olarak tanındığı, milletler topluluğuna üye 54 ülkede de kilise çanları çalındı, top atışları yapıldı ve fenerler yakıldı. Binlerce askerin, atın, at arabasının, dansçının, müzisyenin, oyuncuların katıldığı geçit törenleri, konserler, gösteriler, partiler tertip edildi. Kraliyet ailesinin şatafatlı, ihtişamlı, renkli ve zengin yaşamı, altın kaplamalı at arabaları, birbirinden değerli elbiseler, mücevherler ve üniformalar, özenle taranmış saçların üstündeki pırıltılı taçlar televizyon ekranlarından gözler önüne serildi. Hava Kuvvetlerinin ‘kırmızı Oklar’ olarak bilinen ekibi semalarda tehlikeli manevralar ile hayranlık uyandırdı. Diğer ülkelerin kraliyet aileleri ve diplomatlar ziyarete gelip kraliçenin önünde baş eğdi, reverans yaptı ve kuş sütünün eksik olmadığı sofralarda yemekler yenildi.

***

Kraliçenin kulları ise adanın zaman ve kural tanımayı her zaman reddetmiş olan kara bulutlarına ve yağmuruna rağmen kendilerine bahşedilen ilave bir gün nedeni ile dört güne çıkmış bu tatil döneminin tadını çıkarmaya çalıştı ve belediyelerin sokakları kapatıp mali destek vererek teşvik ettiği sokak partilerinde mangallarda pişen sosis ve biftekler, buzlu kovalarda soğutulan biralar eşliğinde dans edip şarkılar söyleyerek kutlamalara katıldı. İlkokul çocuklarına majestelerinin görkemli yaşamı ile ilgili kitaplar dağıtıldı. Kullara bahşedilen bir başka ayrıcalık pubların kapanış saatlerinin kutlamalar süresince geçici olarak uzatılması oldu.

***

Babası Kral altıncı George’un daha 52 yaşındayken ansızın ölümü üzerine Kenya’daki gezisinden apar topar getirilip 70 yıl önce tahta geçirilen Kraliçe ikinci Elizabeth krallığın en uzun süre tahtta kalmış hükümdarı unvanına sahip oldu. Kendisinin belirttiği gibi babasının yanında çıraklık yaparak hükümdarlık eğitimi görmeden alelacele böylesine devasa bir sorumluluğu almak zorunda kalmıştı. Churchill’den şimdiki başbakan Johnson’a kadar elinin altından 14 başbakan geçti. Biraz daha dişini sıkarak iki yıl daha bu çileli görevine devam ederse 1715 de tarihe karışmış olan Fransa kralı on dördüncü Louis ve 2016 yılında ölen Tayland kralı Bhumibol Adulyadej’ı sollayarak dünya rekorunu kırabilecek. Görevlerinin çoğunun kendini ziyarete gelenlerle oturup çay içmek, nedimeleri, güvenlik timi ve danışmanları ile birlikte helikoptere atlayıp hastane ve sanat galerisi açmak ve haftada bir gün başbakanın getirdiği kağıtları formalite icabı imzalamaktan ibaret olduğu düşünülürse iki yıl daha koltukta kalması zor olmayacak. Her ne kadar sağlık sorunları nedeni ile görevlerinden bazılarını çocuklarına ve torunlarına devretmiş olsa da hala devletin, silahlı kuvvetlerin ve İngiliz kilisesinin başkanı sıfatlarını koruyor. Krallığın kendine özgü anayasasına göre işten çıkarılması oldukça güç ve bazı hukukçulara göre anayasal açıdan mümkün değil. Kısacası tahtını ve görevini ancak ya ölerek ya da kendi kararı ile tahtan feragat ederek devredebilir. Seçimle gelmediği için de ne halka ne de parlamentoya hiçbir konuyla ilgili olarak hesap vermek zorunda değil.

Seçimle başa gelecek bir devlet başkanı için kampanya yürüten Republic (Cumhuriyet) isimli bir örgüt geçen yıl anayasasını parlamentoda demokratik yollarla değiştirerek kraliçeyi devlet başkanlığından düşürüp kendi devlet başkanını seçen Barbados’u örnek göstererek Birleşik Krallık parlamentosunun bir kanun değişikliği ile referandum çağrısı yapabileceğine ve son kararın halka bırakılabileceğini savunuyor. Buna karşılık anayasa uzmanı hukukçular sadece tek bir belgede kodlanmamış ama değişik tarihlerde onaylanmış yasa ve sözleşmelerle belirlenmiş Birleşik Krallık anayasasının bu konu ile ilgili hangi maddelerinin gündeme getirileceği konusunda anlaşamıyorlar. Siyaseti modern bir bilim dalı olarak algılamış ve 1867 de anayasa ilgili bir kitap yayınlamış olan Walter Bagehot’a göre eğer parlamentodan tasdik için gönderilmiş bir kanun kendisinin ölüm fermanı bile olsa kraliçe onu imzalamak zorundaydı.

***

Kraliçe tahta geçişinin 40’ıncı yılı nedeni ile yaptığı konuşmada iki oğlunun da eşlerinden ayrıldıklarını duyurmaları ve en sevdiği saraylarından biri olan Windsor Castle’daki yangın nedeni ile 1992 yılını Latin dilinde korkunç yıl anlamına gelen “annus horribilis” ilan etmişti. Geçtiğimiz iki yılı nasıl tanımlayacağı merak konusu. Önce torunu Prens Harry aileyi ırkçılıkla suçlayarak Amerikalı eşi ile birlikte Amerika’ya göçtü. Yıllardır yolsuzluk iddialarına hedef olan ikinci oğlu Prens Andrew Amerikan adaletinden kaçmak ve kendine karşı açılmış cinsel istismar davasını kapatmak amacı ile tazminat ödeyerek pedofil olduğunu kabul etmiş oldu. Hemen arkasından Türkiye’li göçmen Nebahat İşbilen’in pasaport sorununu çözmek için Selman Türk isimli bir bankerden rüşvet aldığı, konu ile ilgili başka bir davada, ifşa edildi. Bu arada kraliçenin 74 yıllık eşi olan Prens Philip hayatını kaybetti ve Covid-19 kuralları nedeni ile kraliçe cenaze törenine yalnız başına katılmak zorunda kaldı. Prens Philip’in birinci ölüm yıldönümü için Westminster Manastırında yapılan anma gününe Kraliçeye eşlik edecek ailesi üyesi olarak Andrew’in seçilmesi kraliyet yanlısı sağcı basın tarafından bile eleştirildi. En büyük oğlu ve tahtın varisi Charles’ın başında olduğu bir hayır kurumu vatandaşlık ve unvan karşılığında Suudi Arabistanlı bir işadamından mali destek kabul ettiği için polis tarafından soruşturulmaya alındı. Ailenin itibarını düzeltmek ve devlet başkanı olduğu diğer eski kolonilerdeki cumhuriyetçi hareketleri zayıflatmak amacı ile eşleri ile birlikte Karayip Adaları’na gönderilen en küçük oğlu Edward ve tahtın ikinci sırasında yer alan torunu William’ın ziyaretleri ise fiyasko ile sonuçlandı. Karayipli politikacılar cumhuriyet fikrine yakın olduklarını açıkça ifade ettiler ve protestocular köle ticaretine karıştığı için Kraliyet ailesinden ve Krallık hükümetinden özür ve tazminat talep ettiler. Buna benzer bir talep te koloni oldukları yıllarda vahşet ve katliama maruz kalmış olan Kenya dan geldi. Kraliçenin resmi çalışma yeri olan Londra’nın merkezinde yer alan görkemli Buckingham Sarayı’nda çalıştırılan bazı işçilere asgari ücretin altında ödeme yapıldığı gazetelere yansıdı. Son darbe de Federasyon kupası finali öncesinde Liverpool taraftarlarının şeref misafiri olarak tribünde oturan Prens William’ı yuhalaması oldu.

Platin yıldönümünün çoktan tarihe karışmış olması gereken kraliyet ailesinin ve monarşinin azalmakta olan itibarını bir parçada olsa kurtardığını söylemek yanlış olmaz. Ama bu yıldönümü aynı zamanda kraliyet ailesinin modern bir demokrasideki anti-demokratik konumu, varoluş nedenleri, görevleri, savurganlığı ve devlete olan mali yükü ile ilgili bazı soruları da bir kez daha gündeme getirdi.