Ekonomik krizin sonucu olarak iktidarın kendiliğinden gideceğini düşünen muhalefet, politik bir alternatif sunmaktan yoksun. Saray’ın çizdiği muhalefet sınırının aşılması ise solun değişim programıyla gerçekleşebilir.

Hamle üstünlüğü Saray’a geçmemeli

POLİTİKA SERVİSİ

Yurttaş yaşadığı yıkıma çare arıyor. İktidar her şeyin iyi gittiğini anlatırken muhalefet partileri seçim sonrasını adres gösteriyor. Oysa yurttaşın değil 15 ay, 15 dakika bile bekleyecek hali yok. Seçimin sürekli gündemin birinci maddesi olmasından Erdoğan’ın çok memnun olduğu anlaşılıyor. Bir yandan tartışmayı seçim minderine yıkıp yurttaşı ülke gerçeklerinden uzaklaştırmaya çalışırken diğer yandan da kendi yol haritasını hayata geçiriyor.


ERDOĞAN’IN HAMLELERİ

Cumhur İttifakı “Erken seçim yok” dese de hazırlıklara hız vermiş durumda. Hem ekonomik hem de siyasal alanda “İpler benim elimde” mesajı vermeye çalışıyor.

Yeni anayasa ve AB: Erdoğan AB büyükelçileriyle bir araya geldi. Burada düşük düzeyde de olsa AB üyeliği konusunda sürecin devam ettiği vurgusu geldi. Uzun süre sonra Erdoğan’ın ağzından bu alana dair bir cümle çıktı. Yine benzer çıkışlar yeni ve demokratik anayasa tartışmalarında yapılıyor. Demokrasi alanını da kimselere kaptırmak istemiyor. Buna baraj ve seçim sistemi tartışmalarını ekleyebilirsiniz. Kuşkusuz hiçbirinden somut bir sonuç çıkmayacak. Buna ihtiyaçları da yok. Gündem olsun yeter.

Öcalan kartı: Erdoğan bir kez daha Abdullah Öcalan kartını öne sürdü. 7 Haziran seçimlerinden bu yana Erdoğan’ın karşısında konumlanan Kürt hareketi bu kez en azından bir bölümünü tarafsız konuma çekmek istiyor. Ankara’da Öcalan’ın HDP ve Demirtaş’la fikir ayrılığı olduğuna dair notun Saray’a ulaşmasından sonra Erdoğan’ın bu hamleyi yaptığına dair bilgiler bizzat iktidar kaynakları tarafından servis ediliyor. Başarıya ulaşır ya da ulaşmaz ama buradan zorlayacağı çok açık. HDP’yi sorunun kaynağı olarak gösterip kapatmak dahil her türlü baskı mekanizmasını devreye sokarken diğer yandan Kürt seçmeni tamamen kaybetmenin önüne geçecek girişimlerde bulanacak. Bölgede sadece HDP değil, Deva Partisi’nin de ilgi görmeye başlaması Erdoğan’ı harekete geçiren bir başka gelişme.

İBB ve İmamoğlu: Cumhur İttifakı en güçlü rakipleriyle ilgili şimdiden seçim sürecini başlatmış durumda. Bir yandan belediyeleri çalıştırmayarak başarısız bir görüntü vermelerini sağlamaya çalışırken diğer yandan da "suç örgütleri"yle ilişkili olduklarına dair algının oluşması için uğraş veriyor. Aynı süreç CHP Lideri Kılıdaroğlu için de işletiliyor.

ANKETLERİN DİLİ
Tüm kamuoyu yoklamalarına bakınca yurttaşın en acil beklentisinin hayat pahalılığının son bulması, işsizliğin bitmesi, yaşam kalitesinin artması olarak özetlenebilir. Yurttaşlar Türkiye’nin en önemli sorununu yüzde 80 oranında hayat pahalılığı ve ekonomik kriz olarak tespit etmiş durumda. Sorun başlıkları ve çözüm beklentileri de doğal olarak bu bağlama sıkışmış durumda.

Yurttaşın bir başka tespiti de yaşananlardan birinci derecede hükümetin sorumlu olduğu yönünde. Buna bağlı olarak hem Erdoğan’ın hem de AKP’nin oyunda tarihi düşüş yaşandı.

Sadece ekonomik alanda değil siyasal alanda da yurttaşın gözünde yıpranmış bir iktidar var. Çekirdek seçmeni elinde tutmak için din-diyanet hamleleri bile yurttaş gözünde bir şey ifade etmiyor. Halkın yüzde 80’inin tarikat ve cemaatlerin yurt, okul kurma, devlette kadrolaşma gibi hamlelerine karşı çıkarken aynı oranda bir kesim de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın her meseleye dönük açıklama yapmasından rahatsız olduğunu belirtiyor.

Ekonomik gidişattan endişeli, sorunlarına çözüm arıyor, iktidarın din ve maneviyat üzerinden topumu bölmesinden, konsolide etme çabasında da rahatsız.

SADECE SEÇİM KONUŞMAK

Kamuoyu araştırmaları da gösteriyor ki ülke insanının beklentisi çok açık. Eşit, özgür ve adil bir Türkiye’de güven içerisinde yaşamak istiyor. Sorunlarına çare olacak adımların bugünden atılması, sahip çıkılması yönünde beklentisi var.

Gençlerin, kadınların, çalışanların siyasi partilerin performansını ve ufkunu aşan bir noktaya geldiğini söylemek mümkün.

Ekonomik krizin doğal sonucu olarak iktidarın kendiliğinden gideceğini düşünen, sadece sandığı adres gösteren, seçimden sonra her türlü sorunu çözeceğini beyan eden bir siyaset tarzı yurttaşa çok güven vermiyor. Bunu da iktidar partileri gerilerken muhalefet partilerinin oyunu yükseltememesinden anlamak mümkün.

Sadece Millet Cephesi ya da HDP değil, sol-sosyalist partiler için de sürekli seçim, milletvekilliği ve Meclis gibi konuların gündeme gelmesi bugünden atılması gereken adımların ertelenmesine yol açıyor. Toplumun yanıt arayan sorunları, öznesini beklemeye devam ediyor.

ÇIKIŞI SOL SAĞLAR

İktidar ve muhalefet bloku açısından bir tür pat noktasına gelinmesi ve epeydir güç dengelerinin yerinde durması seçim tarihi yaklaştıkça Erdoğan’ın işine yarayacaktır. Bunu ancak halkın sorularını merkeze alan bir mücadele programı ve hattı değiştirebilir. Bu noktada sol-sosyalist yapıların alacağı tutum belirleyici önemdedir.

1- Bu rejime son verilmeli

Solun ve tüm muhalefetin önündeki acil görev en geniş muhalefet cephesiyle mevcut rejime son vermek olarak duruyor. Bu konuda oldukça mesafe alındığını söylemek mümkün. Referanduma dönüşmüş olan seçimin kalbi rejimin oylanacağı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olacaktır. Seçimi kazanıp/kaybetmenin ölçütü parlamento değil, Cumhurbaşkanlığı seçimleri olacak.

2- Olağan bir seçim olmayacak

Türkiye’nin seçime normal koşullarda gitmeyeceği açık. Erdoğan, tüm koşuları kendi lehine düzenleyerek seçimi kazanmanın planlarını şimdiden yapmaya başladı. HDP kapatma davasından sokağa yönelik tehdit açıklamalarına kadar hangi koşulda gerçekleşeceği belirsiz bir seçim süreci var. Bu aşamada, koşulları belirsiz bir seçim anına odaklanmış ittifak tartışmaları toplumun dikkatini de yanlış bir yere odaklayabilir. AKP’nin atacağı adımları da engelleyecek bir toplumsal mücadelenin örgütlenmesi ana hedef olmalı.

3- AKP sonrası düşünülmeli

Türkiye, bir koldan tarikatların karanlığı diğer koldan piyasacı politikaların yarattığı yoksullukla sarılmış durumda. Buradan çıkış, sistemle uzlaşmayı öne alan sağ muhalefet değil toplumun açığa çıkmaya başlamış taleplerinin taşıyıcısı olabilecek bir siyasetle mümkün. Bu anlamda en önemi gündem yükselişe geçecek toplumsal muhalefetin nasıl örgütleneceği olmalıdır.

4- İkili görev

Meclis muhalefetinin bugüne kadar izlediği siyasal çizgiyle ülkenin sorunlarının çözülmesi beklenmez. Ülkenin ilerici birikimi, bugün mevcut rejimi ortadan kaldırma mücadelesini restorasyon çizgisinin eleştirisiyle birleştirerek sürdürmek zorunda.

5- Somut siyaset

AKP sonrası geçiş sürecinin sermaye tahakkümü ve siyasal İslamcı baskıdan alınabilmesi sol bir müdahaleye bağlı olacaktır. Yirmi yıllık dönemde rejimin yarattığı tüm tahribatla hesaplaşacak; halkın kayıplarını telafi edebilecek bir dönüşüm için solun kendi laiklik, demokrasi, bağımsızlık ve kamuculuk eksenindeki politikalarını somut bir mücadele programına dönüştürmesi öncelikle ihtiyaçtır. Bugün muhalefet topluma krize karşı çıkış olabilecek bir politik alternatif sunmaktan yoksundur ki bu da muhalefetin belli bir sınırda kalmasına neden oluyor, bu sınırın aşılması solun değişim programıyla gerçekleşebilir.