Neticede, herkesin Shakespeare’i kendine; aslolan Shakespeare’siz, onun oyunları ve şiirleri olmadan bir hayat sürmemek ve bu açıdan “hangisi gerçek Shakespeare?” sorusu anlamsız

FERİT BURAK AYDAR*

2016 William Shakespeare’in 400. ölüm yıldönümü. Yüzyıllardır kendisiyle ilgili her konu gibi, bu da büyük bir hadise haline gelmeye başladı bile. Çeşitli anmalar, turneler, organizasyonlar var. Bizde ne yansımaları olacağını bekleyip görmek lazım, ama bu süre zarfında iki harikulade filme bakmak iştah açıcı olabilir: “Âşık Shakespeare” (yön. J. Madden) ve “Anonim” (yön. R. Emmerich).

Shakespeare’in tarihi aynı zamanda “gerçek Shakespeare o Shakespeare mi?” sorusunun döne döne sorulmasının tarihidir. Soru bir açıdan lüzumsuz, zira dar anlamıyla edebiyatın alanına girmiyor; daha ziyade edebiyat tarihçiliğini ya da biyograficileri ilgilendiriyor. Fakat bu iki film iki ayrı bakış açısını, köklü savı işlemesi bakımından dikkate değer.

Stoppard ve Norman’ın oyunundan uyarlanmış olan ilk film bir yazar olarak Shakespeare’i neredeyse yerin dibine batırıyor. Fildişi kulesine çekilmiş ve kendi bireyselliğinin üstün ürünü eserler ortaya koyan dâhi Shakespeare’i ara ki bulasın! Tavan aralarında sürünüyor, sanatını paraya pula alet ediyor. “Koskoca” Shakespeare’in oyununun başlığını sıradan bir oyuncu koyuyor; bir “sandalcı parçası” metne katkılarda bulunuyor, en önemlisi başka yazarlarla işbirliği yapıyor. Haliyle bu bize tuhaf geliyor. Her mülkün olduğu gibi sanat eserinin de sahibi olmasına o kadar alışmışız ki! Ama bir birey olarak, metninin mutlak hâkimi olan yaratıcı yazar (müellif) olarak Shakespeare yok burada. Şaşmamak gerek. Bugün anladığımız anlamıyla yazar ve eser kavramları kapitalizm çağına aittir. Bireysel çabanın ürünü olan, yazarın sahip olduğu, yarattığı bir nesne olarak eser kavramı, esasen, toplumun temelinde özel mülkiyetin ve bireyin olduğu, sanat-zanaat ayrımının da kemikleştiği kapitalizme geçiş sürecinde ortaya çıkmıştır. Tevekkeli değil, Shakespeare’in toplu eserlerindeki 880 bin küsur kelime içinde yazar (author) kelimesi sadece altı kez geçer (akt. A. Bennett, The Author, s. 1).

“Âşık Shakespeare”de verilen mesaj bu açıdan açıktır: Aradığınız yazara ulaşılamıyor, ulaşılamayacak! Eserleri Shakespeare tarafından yazıldığı için güzel değil; eserleri güzel olduğu için hayran olduğumuz Shakespeare diye bir figür var.

“Anonim” filmiyse diğer uçtadır. Saplantılı bir şekilde Shakespeare’i arar durur. Üst sınıf mensubu olmayan o kel adam, elhak, Shakespeare olamaz! Gerçek Shakespeare o dönemin sınıfsal kodları gereği anonim, adı gizli kalmak zorunda olan bir soyluydu ve tüm metinler ona “aitti”. Oxford dükü Edward de Vere niyet etmiş, düşünmüş, ilham bulmuş ve odasına kapanıp yazmıştı. Yönetmen bu iddiasında o kadar ısrarcıdır ki, filme ilaveten bir kısa video da hazırlamış ve burada “Shakespeare’in Düzmece Olmasının 10 Nedeni”ni açıklamış, en azından açıklamaya çalışmıştır (http://www.imdb.com/video/%C4%B1mdb/vi1157013017?ref_=vi_sh_0_tt_ov_vi).

Emmerich’in iddiasının çekiciliğini AKP Türkiye’sinde yaşayanlara anlatmaya gerek yok herhalde. Derin tarihçilerin, dış mihrak meraklılarının, sevmedikleri her olayın arkasında Yahudi, Mason, İlluminati vb. parmağı arayan komplocuların, az buz değil, yıllardır ülke yönettiği bir yerde, filmin gerçek Shakespeare’in Türk-İslam tarihindeki nadide yerini vurgulayan bir hezeyana konu edilmemiş olması şaşırtıcı. Emmerich’in nihayetinde tarihsel gerçeklerden yer yer epey uzaklaşmış olmasının sanatseverler için bir önemi yok; tarihçilik iddiasını kendisine bırakırsak, ortaya çıkan sanata odaklandığımızda ürün gayet başarılıdır.

Neticede, herkesin Shakespeare’i kendine; aslolan Shakespeare’siz, onun oyunları ve şiirleri olmadan bir hayat sürmemek ve bu açıdan “Hangisi gerçek Shakespeare?” sorusu anlamsız. Ama soru başka bir açıdan hiç de yararsız değil. Mevcut Shakespeare eserlerinin hepsini gözü kapalı takdir ve takdis etmeyi engelliyor. Öyle ya, derin araştırmalar sonucu yarın bir gün falanca oyunun aslında Shakespeare’e ait olmadığı kanıtlanırsa?! En iyisi: Kanonu bırak, iş oraya geldiyse insan olan Shakespeare’i de bırak, metne bak!

* Çevirmen, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları editörü