Google Play Store
App Store

Civan Canova’nın vasiyet’i ‘Damlalar’ isimli serginin açılışı ile yerine getirilmiş oldu. Herkeste bir hasret, bir iç çekiş, bir sevgi seli… İşte insan “yaşadım” diyebilmek için evvelâ böyle bir iklim inşa edebilmeli.

Hasret Damlalar’da
Fotoğraf: Tara Demircioğlu

Tekin DENİZ 

“Hayaller diyorum, iyi ki varlar. Yoksa bu mesafeden nasıl sarılacaktım sana?”

Dünya küçücük bir yer. Çok değil, işte hemen şuracıkta, bir adım sonra kendine rastlayabilir insan. Evet, onca yolu dolaştıktan, onca insana karıştıktan; onca zorluğu, onca başarıyı, onca hayal kırıklığını, onca sevinci yaşadıktan sonra, üstelik hiç umulmadık bir şekilde kendine rastlayabilir insan. Çünkü kişi gittiği her yere bir şekilde kendini de götürür. Sadece kendini mi? Birlikte gülüp oynadığı o insanları; anasını, babasını, eşini, dostunu, kardeşini, okul arkadaşlarını, ilk âşık olduğu günü, sahneye ilk çıktığı o ânı, velhasılıkelam, bütün yaşamını da götürür. İşin sırrı belki biraz da buradadır. Bu ruhu, bu dokuyu, bu sesi ömrümüzün son gününe kadar yüreğimizde muhafaza edebilmemizdedir.

TABLOLARINDA BULUŞTUK 

Onun “biricik kumaşı” Kumru Tibet Aydın, bana çok ama çok sevdiği abisi Civan Canova’nın düşünü kurduğu “Damlalar” isimli sergiden bahsettiğinde, açıkçası kafamda artık ne yazık ki alıştığımız o sıkıcı sergi fotoğraflarından biri vardı. Fakat Ortaköy’deki Tarihi Hüsrev Kethüda Hamamı’ndan içeri girdiğimde, uzun yıllar sonra ilk defa bu kadar içten, bu kadar gönülden yapılmış bir sergiyle, daha doğrusu, oldukça esaslı bir anmayla karşı karşıya olduğumu anladım. En güzeli de neydi biliyor musunuz? Kimse Civan Canova için gelmemişti. Herkes Civan için gelmişti. Yani okuldan arkadaşları, mahalleden ahbapları, sohbetlerin en güzelini birlikte ettikleri Civan’ları için gelmişlerdi.

Aktör adam sonuçta Civan Canova. Her şeyi o kendine has tatlılığıyla hesap etmiş. Belli ki o da sergi alanındaydı. Bunu duyabiliyor, hissedebiliyorduk. Kediler ve kuşlar için paketlediği mamaların ve yemlerin, türlü renklerle resmettiği tiyatroların, sinemaların, barların, sokakların ve caddelerin arasından tatlı tatlı dostlarını seyrediyor ve o yakışıklı gülümsemesiyle misafirlerine bakıyordu.

Civan Canova’nın yazdığı bir oyuna mı geldik yoksa? Yoksa yalnızca yaptığı resimlerin olduğu sıradan bir sergiye mi? Yok yok, başka bir şey var burada. Sanki birazdan anons duyulacak, ışıklar kapanacak ve o büyülü sesiyle perde açılıp Civan Canova bize “Hoş geldiniz dostlarım!” diyecek. Belki bize Ful Yaprakları’ından, Prömiyer’den ya da Düğün şarkısından bir pasaj okuyacak? Ne malûm belki de Arkadaş filminden, Yılmaz Güney ile olan bir anısından bahsedecek.

Ne kadar güzel resimler yapmış Civan Canova! İşte şurada ipince bir kış günü, işte şurada kar vurmuş, trafiği kilit bir Taksim Meydanı. Görüyor musun bak işte şurada da şimdi otel yapılan, sahip çıkılamayan Taksim Sahnesi var. Hem sonra belki bu akşam Zeki Müren’in ve Behiye Aksoy’un sahne alacakları meşhur Maksim Gazinosu ile Taksim Çiçekçisi var. Hayâli Küçük Ali’nin o düşten evini gördün mü peki? Hepsi nasıl da güzel!  Keşke şimdi gidebilsek ve onları Civan Canova’nın gördüğü gibi bulabilsek. Olsun, ne çıkar? İyi ki hayaller var, yoksa onca zamandan sonra nasıl koşup sarılabilecektik hepimizin bu ortak hâfızasına? Ne iyi etmişsin de bu tabloları yapmışsın! Helâl be helâl sana!

Öylesine zengin bir dünyaya sahip ki Canova, adeta bizim için notlar tutmuş bu tablolarda. Eski TRT’de yılbaşı nasıl kutlanırdı? Ege’nin o güzelim sahil kasabaları parsel parsel satılıp betona boğulmadan önce neye benzerdi? Hepsini çizmiş.

YAŞADIM DİYEBİLMEK İÇİN 

Ne çok seveniniz varmış Civan Bey! İşte Ahmed Levendoğlu orada. Ne güzel ona rastlamak, iki çift sohbet edebilmek. İşte Zeynep Erkekli, Suna Selen, Sumru Yavrucuk, Zerrin Tekindor, Zafer Ergin, Bennu Yıldırımlar, Özden Çiftçi, Derya Yücel, Hülya Koçyiğit, Mustafa Uzunyılmaz, Ege Aydan, Fırat Tanış, Özgür Erkekli ve daha nice güzel insan. Dedim ya bir oyunun ya da filmin galasındayız sanki. Herkeste bir hasret, bir iç çekiş, bir sevgi seli…  İşte insan “yaşadım” diyebilmek için evvelâ böyle bir iklim inşa edebilmeli.

Artık antika sayılacak çevirmeli telefonun önünde: “Resmi bitirdim. Kokusu geldi eski bir evin.” yazan notunuzu gördüm. Acaba şu anda; Mahir Canova, Kartal Tibet, Nur Sabuncu, hiç açılamadığınız o yeşil gözlü kız, ellerinizle beslediğiniz kuşlar, kediler ve köpeklerle o evde misiniz? Sonsuz zaman çağlayanında size sunulan süreyi böyle güzel yaşamış olmaktan elbette hep mutlu olun. Yol boyunca sizi şahsen tanımadan da sizinle tanışmış olan nice seveniniz el sallıyor size buradan. İyi ki tanıklığınızla bu dünyaya renk kattınız. Nurlar içinde uyuyun güzel adam!