Hatay’ın geçmişini çalan iktidar yarattığı çevre tahribatıyla geleceğini de çalıyor. Geçici depolama alanı olarak kullanılan tarım alanları, ormanlar ve sulak alanları 1 yılın sonunda kalıcı depolama sahalarına dönüştü.

Hatay’da yasa, kural tanıyan yok
Geişigüzel hafriyat depolama sahalarına dökülen molozlar halk sağlığını da tehdit ediyor. (Fotoğraf: Depo Photos)

Gökay BAŞCAN

Deprem öncesinde kentleri felakete sürükleyen, deprem anında seyirci kalan iktidar, felaketin ardından da kentlerde yeni yıkımlara neden oldu. Plansız ve kuralsız yapılan moloz kaldırma işlemleri çevre felaketine neden oldu. Depremin ardından geçen 1 yılda geçici depolama alanı olarak seçilen tarım alanları, sulak alanlar, kuş cennetleri kalıcı depolama sahalarına dönüştü.

Yaşam alanları yok edilen Hataylıların avukatlığını yapan Ecevit Alkan, Hatay’da depremlerde 23 binanın yıkıldığını hatırlattı. Yıkılan binaların korkunç bir çevre kirliliği yarattığını belirten Alkan, “Korkunç bir çevre kirliliği ortaya çıktı. Bunların usulüne göre ayıklanıp, şehirden uzak bir yere taşınıp ekonomiye yeniden kazandırılması gerekiyordu. Ama maalesef o sırada Cumhurbaşkanlığı seçimi olduğu için hiçbir kurala kanuna uymadan, hızlı bir şekilde kaldırıp şehre, yollara yakın; tarım arazilerine, zeytinliklere, orman alanlarına döktüler ve şu an o döktükleri sahanın teknik adı geçici depolama alanları. Depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen o geçici depolama alanları kalıcılaşmaya başladı” dedi.

KİMYASAL DENİZE AKIYOR

Kentte 1 aydır yağış olduğunu, depolama alanlarındaki her türlü kimyasalın tarım alanlarına ve denize aktığını ifade eden Alkan, “Deprem sonrası ortaya çıkan hafriyatı deniz kıyısında kuş cennetinin üzerine ve caretta caretta kaplumbağalarının üreme alanlarına döktüler. Ben Samandağ’daki depolama alanına iki gün önce gittim 1 aydır burada yağmur yağıyor, yağmurun etkisiyle molozun içindeki her türlü kimyasal ve organik madde denize doğru gidiyor. Oradaki balık yaşamını ve dolayısıyla besin zincirini etkiliyor. Bu sadece Hatay'ı değil bütün Türkiye’yi etkileyecek bir durum” diye konuştu.

KANSERİN ÖNÜNÜ AÇTILAR

İktidarın büyük yıkımı gizlemek için molozları plansız bir şekilde kaldırdığını söyleyen Alkan, “Bu inanılmaz bir çevre felaketine ve dolayısıyla sağlık ve yaşam hakkı ihlaline yol açacak. Hatay’da ve diğer illerde yapılan usulsüz enkaz kaldırma, taşıma, depolama, ayrıştırma nedeniyle buradaki birçok insanın kanser olmasının yolunu açtılar” ifadelerini kullandı.

Çevre Bakanlığı’nın çevreyi korumak gibi bir derdi olmadığını belirten Alkan, “Çevre Bakanlığı en büyük kirletici durumda” dedi. Alkan, “Bizde maalesef Oruç Aruoba’nın romanındaki gibi çalışıyor kamu. Sağlık bakanlığı sağlıkla ilgilenmiyor, çevre bakanlığı çevre ile ilgilenmiyor” ifadelerini kullandı. Projelerin çevreye olacak etkileri göz önünde bulundurulmadan onaylandığına, ileride daha büyük sorunlara yol açacağına dikkat çeken Alkan, “İktidar taşocakları ile ilgili ÇED gerekli değildir raporları vererek depremi fırsata çevirmiş durumda. Buradaki tek sorun konut yapmak değil insanların ekonomik, sosyal, psikolojik durumu iyileştirilmeden, temiz bir çevre, sağlıklı bir yaşam alanına dönüştürülmeden herkese 10’ar tane ev verseniz ne olacak” diye konuştu.

Hukuki süreçleri ve yapılması gerekenleri ifade eden Alkan şöyle konuştu: “Hukuki süreçler devam ediyor. Özellikle moloz döküm alanları ve çevre hakkı ile ilgili davalarda idarenin verdiği cevaplar neredeyse facia. Bütün suçlarını kabul etmiş durumdalar ama buna rağmen henüz mahkemelerden karar çıkartamadık. Üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen hiçbir şey düzelmedi düzelmediği gibi daha da kötüye gitti. Burada 1 aydır hiç durmadan yağmur yağıyor her yer çamur, her yer kazılmış durumda, hiçbir plan yok. Ne zaman ne olacağını kimse bilmiyor. Çünkü burada kural kanun hiçbir şey yok. Herkes kafasına göre iş yapıyor. Birinin artık buna bir dur demesi gerekiyor.”

∗∗

SİS BULUTU KENTİN SİLUETİ OLDU

Ekoloji örgütleri Antakya’da 6 Şubat Depremi 1.yıl raporunu açıkladı. Raporda, “Yıkım ve taşıma sonucu meydana gelen tozuma, bir sis bulutu gibi kent silüetinin ayrılmaz parçası olmuştur” denildi. Yıkımın gerçekleştiği yerlerde kişi başına ortalama 12 ton inşaat yıkıntı artığı düştüğü belirtilen raporda, “Depremden etkilenen bölgelerde enkazlar, yalnızca inşaat molozlarından ibaret değildir. Günlük tüketim eşyaları olan mobilyalar, elektronik atıklar, tıbbi atıklar, evsel atıklar ve altyapıda bulunan atık sular enkazın bir parçasıdır. Başta kimyasallar, toksik içerikli bileşenler, asbest gibi mineraller ve çeşitli kirleticiler, enkazın altında kalan diğer 6 malzemelerle karışarak kontamine atık sınıfında değerlendirilmektedir” ifadeleri yer aldı. Göç nedeniyle insansızlaşan alanların sermaye için fırsat olduğuna dikkat çekilen raporda, “Göç nedeniyle insansızlaşan alanlar, madenciler, GES ve HES’ler için fırsat yaratmış, işlerini kolaylaştırmış ve kolaylıkla verilen izinlerle petrol arama faaliyetleri artmıştır. Rezerv alanları uygulamasıyla devlet tarafından bir mülksüzleştirme politikasının uygulandığı belirtilmiştir. On binlerce insanın yersiz yurtsuz kalmasına neden olacak ve ülke tapusunu merkezi iktidarın eline verecek bu karar derhal iptal edilmelidir” dendi.