Nâzım Hikmet dorukta bir ilişkide yaya kalmış büyük bir şairdir. Bunun tersine beni kimse inandıramaz

Hatice Piraye Pirayende

Füsun Erbulak
Tiyatro ve Sinema Sanatçısı


Kimi insanlara hem saygı duyarız hem de hiç karşılaşmadığımız halde teşekkür borçluyuzdur. Piraye Hanım benim için böylesi bir insan. Onu on altı yaşımda, Nâzım Hikmet'in dizeleri aracılığıyla tanıdığımda nasıl heyecanlandımsa, aynı duygumu, elli yıla karşın, hiç yitirmedim. Onu görmek ve yakından tanımak isteği, tutku haline dönüştü. Kanımca Piraye Hanım, Nâzım'ı Nâzım Hikmet yapan kişidir. Hayatındaki tek sürekli ilkbahardır, Nuret Uğurlu, "Sürekli Bir İlkbahar” adlı yapıtında, şairlerin hayatına girmiş kadınlardan söz ederken, tacı Elsa Triolet'e giydirir, Aragon ondan vazgeçmemiştir. Piraye Hanım ise sevgisi, eğitici eleştirmen yanı, Çankırı Cezaevi'nde ki kocasını görmek için yerleştiği aynı kentteki davranışlarıyla, yazdığı mektuplarla, N. Hikmet'in kaderini belirlemiş ve onu yaratmıştır. Bu salt benim kanım değil, büyük şair de böyle söylüyor. Hapishane avlusunda ekip biçtikleri bahçede saatlerce tartışıp, yan yana oturarak yücelttikleri aşka rağmen, tutuklu olmasına inat, N. Hikmet ona ihanet etmeyi becerdi. Son kez görüştükleri Bursa Cezaevi'nde ise Münevver Andaç içeri girer girmez, çocukları ile oradan ayrılan Piraye Hanım bir daha Nâzım'ını göremedi. Ve istiridye misali, kapandı. O haksızlık ettiği tek kadındı. Bu utancı ölene dek taşıdığını Vera Tulyakova'nın “Nâzım İle Söyleşi” adlı kitabından da anlıyoruz. "Bizim aşkımızdan bahsederken insanlar yalnızca hayranlık ve saygı duyabilirler.”

Nâzım ile Piraye’nin mektupları

Böylesi bir aşkın onca yıllık tutukluluğa rağmen sürmemiş olması hüzün vericidir. Diğer yandan hiçbir zaman bitmemiş olması da umut verici. Onların mektuplarından alıntı yapmak kısırlıktır ancak. Tümünü okumak gerekli- Dünya görüşü, duyarlılık boyutu ne olursa olsun, her insan bu mektupları ve Piraye Hanım için yazılmış bütün şiirleri okumalıdır. Yakın çıkarı adına, yaşam serüveninde pusula görevi üstlensinler diye, bencilce bir dürtüyle okumalıdır. Ben yazdıklarımı kanıtlamak için yapıyorum bu alıntıları ve bunu yaparken seviniyorum. Sevincim coşkuyla, heyecanla yer değiştiriyor. Müthiş bir duygu bu! Paylaşmak istiyorum,

“Karıcığım”, diyor; “Mektup yazarken düşünme sakın aklına geleni, içinden geleni yaz. Hiç kuş öterken düşünür mü? Kalp düşünmez Sen bana kalple yaz... Senden ne kadar çok şey istiyorum değil mi? Ne yapayım senden başka kimsem yok... Geri kalan ömrümü yalnız sana ve edebiyata hasredeceğim ve günün birinde senin yanı başında öleceğim.”

Bunları yazdığında yalan söylemiyordu kuşkusuz. Tutarlılık gösterip, yazdıklarını yaşama geçirebilseydi, bizlere daha devasa boyutlu şiirler bırakırdı inancındayım. Piraye'siz kalmamayı başarabilseydi, daha da ulaşılmaz olurdu.

Piraye Hanım’ın mektupları durudur. Onlardan bir çocuk da etkilenebilir. Öylesine açık seçiktir ki... “İnşallah çık da nasıl istersen öyle yaşarız” der örneğin. Ve sürdürür: “Bilirsin benim güzel bir huyum vardır, her felaket karşısında taş kesilirim. Sen orada sıkıldığın zamanları ben burada duyuyorum, hastalanıyorum. Sen en güzel senelerini bana verdin, en güzel aşk şiirlerini bana yazdın, bütün eserlerinde benden bir parça var... Artık metinim diyemem ama seni ölünceye kadar bekleyeceğim.”

İşte tam bu aşamada “kadın” devreye girer. Piraye Hanım’ı bile aşan bir özelliktir bu. Önemli, büyük, seven kadın, yazdığını hayata geçirir. Bu tutarlılık ancak kadına özgü, kadının harcı ne yazık ki!

“Nâzım'cığım, sen nereye gidersen ben de geleceğim. Orada dikiş diker, hayatımı kazanırım. Sana da bakarım. Şimdiye kadar sen bana baktın, biraz da ben sana bakarım.”

Belki de Piraye Hanım, Nâzım kadar büyük bir şair, bir yazardır. İşin püf noktasını usta kavramıştır besbelli. “Fakat senin yazıcılık yapmadan doğrudan doğruya bazan bir Çiğlik, bazan bir anne ninnisi gibi teselli ve ümit verici sesine aynı büyük ıstırap ve sevgiyi duyduğum halde, aynı sesle cevap veremiyorum... Aslolan hayattır. Beni unutma Hatçem. Tehdit mi? Deme. Evet tehdit. Senden sık sık mektup almak için kâinatı tehdide hazırım... Bir tanem/elbette saçlarınız kırmızıdır/ gözleriniz/ bazan yeşil/ bazen bal rengi/. Ve bu dünyada/ benden evvel söylenmemiş sözüm/ bundan ibarettir… Seni niçin bu kadar çok severim bilir misin karıcığım? Çünkü senden çok şey öğrendim-, Senin sayende gencim, genç kalacağım... ilk şiirimi yazdığım vakit sen yoktun, ama vardın.”

“Bir Küvet Hikayesi”, Piraye'ye ihanetlerinden birinin öyküsel şiiridir, Bence en vurucu dizesi "Dayanılmaz bir acı hafindeydi/ kendime karşı duyduğum merhamet"tir. Piraye, Nâzım'ı bağışlamış mıdır? Kaç kez bağışlamıştır? Büyük şair sürekli yazar ona; hep yazar. “Mamafi biz yine eski Müslümanlar gibi yapalım; hiç ölmeyecek gibi dünyayı, yarın ölecekmişiz gibi ahireti düşünelim... Kemal diyor ki: 'İtiraf et ki Piraye senden iyi şairdir.' Seni nasıl seviyorum Piraye, Hayatımın en büyük nimetisin... Seni boğabilirdim senden kurtulmak için. Çünkü seni o kadar seviyorum…”

Karısının mektuplarından oluşturduğu dizeleri inanılmaz güzelliktedir N. Hikmet'in. “Yüzyüze gelip/ konuşmak seninle/ sesinin yanında sesimi duymak... İyi bak kendine/ kendin için değil benim için iyi bak/ bana her şeyin doğrusunu bildir/ beni küçük felaketler yıkar. Büyük felaketlerde daima cesurum. Her kadın saçmadır sevdiği zaman... Ben aşkı hürmet/ muhabbet/ sadakat diye anlarım/ halbuki aşk sadece muhabbet sende/ içerde olmama ne lüzum var?/ İkimiz de dışardayken beni aldatmadın mı?/Sen alçaksın! ve dışarı çıkar çıkmaz/ beni yine aldatacaksın."

Bir kadın sürekli haklı çıkabilir mi? Besbelli çıkabilir. Nâzım usta ihaneti gerçekleştirmek için dışarı çıkmayı bekleyememiştir. Bir, insan yüreğinin tüm içtenliği ile yazdıkları, Nâzım'ın kaleminden Piraye'yi birkaç kez daha haklı çıkartıyor. “Seninle aynı yastıkta uyumak istiyorum… Şimdiye kadar olmadığım gibi aşığım sana/ Bu, benim için yeni bir şey. Belki de yaş meselesi/ gelip onu öldüreceksin diye korkuyorum adeta.”

Politik olaylardan da haberdardır Piraye Hanım. Şair şöyle özetler şiirlerinde, onun kimi mektuplarını: “Senin yazdıklarını sana bozarak beğendirmek de bir marifettir. Sen benim dünyamsın... Eğer sana hayatımda hiç olmazsa dört beş sene önce rastlasaydım şimdikinden beş kat kuvvetli, iyi bir insan ve verimli bir şair olurdum. İçimde ikinci bir insan gibidir/ seni sevmek saadeti/... kelimelerin insandılar/ Yaşamak/ seni sevmek gibi ciddi bir iştir/... Ve senin alnın gibi hür, ferah ve ümitli bir alem/ kuracağız Pirayem/ ve asi bir su gibi teslim oluşun/ Bütün dünyada tanınmış bir şair olmak isterdim. Piraye'm bütün dünyada tanınmış ve bütün dünyanın en büyük şairini yaratabilmiş olsun diye, sözde ben imkânsızlığı seviyorum.”

Nâzım Hikmet, Münevver Andaç'la ilişkisini de şairane bir biçimde aktarır karısına. Benim o mektupları okurken yüreğim dağlanıyor. “Bir erkekti” ne de olsa diye düşünmeden edemiyorum. Cezmi Ersöz'ün kulakları çınlasın, “Vallahi, asıl olan şey, seni her zaman her mekanda, seni zehirlediği anda dahi, yeryüzünde en yakın insanım olarak sevmiş bulunmamdır. Kafamın deli, hasta tarafından öylesine nefret ediyorum kir Keşfim şu: Sen bana hiçbir zaman âşık olmamıştın.”

Bağışlanmaz yanlış…

Nâzım Usta ihanetinin bedelini eşine ödetmek ister. Belki de bağışlanmaz yanlıştır bu; binlerce yıllık bir yanlış! Daha sonra da kendisine dönmezse, şiirinin öleceğinden söz eder; "Sen Nâzım Hikmet'in bir tanesi olarak kalacaksın, istesen de istemesen de... Senin için gözümü kırpmadan ölebilirdim ve ölebilirim. Bu sana laf gibi gelir, Fakat neyleyim ki gerçektir ve sen benim bu tarafımı anlamayacak kadar aydınlık tek çizgilisin ihanete katlanamayan kadının sığı tek boyutlu bir insan olduğu varsayımı eskilere dayanır. Gene de büyük şairin bu gerekçeyi kullanmaması yerinde olurdu. Keşke bütün insanlar tek çizgili olabilseler. Şu dünyada senden başka hiçbir ferde borçlu değilim. Ben yaşadıkça hangi şekilde olursa olsun, sen benimlesin.”

Her konuda en güzel biçimde yazmış bir ozanın arkasındaki, yanındaki kadındır Piraye Hanım ve hançerlenmiştir. Ben birlikte yaşlanmamış olmalarından ötürü, derin bir acı duymaktayım. Yalnızca ikisi adına değil, şiir adına. Karısını terketmemiş olma hakkını savsakladı. Piraye istese Nâzım ondan kopamazdı, ona dönerdi. Kocasının bağımsızlığına, kişisel sadakat tercihlerine saygı duyduğu için biter gibi oldu bu destansı, büyük aşk. Ve Piraye, Pirayende Ran yıllar önce taş kesildi: Bu açıdan tüm kadınların kendisini örnek almalarını içtenlikle diliyorum. Sülüklük hiçbir kadına yakışmaz, Nâzım Hikmet dorukta bir ilişkide yaya kalmış büyük bir şairdir. Bunun tersine beni kimse inandıramaz. Ne var ki her kadın böyle davranamıyor. Çoğumuz Dostoyevski'nin karakterleriyle özdeşleşebiliriz, “Budalayız…”