Çemberimde Gül Oya, Hatırla Sevgili gibi yakın tarihi anlatan dönem dizilerine tepkiler sürüyor. Kimileri hiç olmamasından iyidir derken kimileri de tarihin çarpıtılarak verilmesinden dolayı, o dönemlerin dizilerde anlatılmasına karşı

Dönem dizilerine her yıl bir yenisi daha ekleniyor. Geçtiğimiz yıllarda Çemberimde Gül Oya'yla başlayan furya bu senede Hatırla Sevgili adlı diziyle devam ediyor. 1960 ile 1980 yılları arasındaki siyasi gerilimi anlatan dizi, birçok kişinin idolü olan dönemin devrimci isimlerini ve neler yaptıklarını da anlatıyor. Deniz Gezmiş, Mahir Cayan, Taylan Özgür ve daha nice isimler toplumsal hafızamızı yokluyor muydu yoksa bellek kaybına mı uğratıyordu seyirciyi? Biraz düşününce tarihten soyutlanıyor olmamızın gerçekliğiyle karşı karşıya kaldığımızı söylemek yanlış olmaz sanırım. Dizileri izleyerek yakın tarih öğrenmenin imkânsızlığıyla yüz yüze kalırken; dizinin senaristi Nilgün Öneş ise "kitaplarda ne yazılıysa biz onları uyguladık" diyor. Ve dönem dizileri yakın tarihi anlatılırken seyirciye 'hangi gerçeklikte sunuluyor' sorusu kafaları karıştırmaya devam ediyor. Taylan Özgür'ün en yakınları olan ablası Hale Kıyıcı ve Commer olayında yan yana olan arkadaşı Halil Çelimli dönemin iç yüzünü anlattı. Senaristlerden Gaye Boralıoglu ve Nilgün Öneş dizilerin hatırlatıyor olmasının üzerinde durdu. Haluk Ünal ve Fatma Mansur ise tarihi ucuzlatmanın tehlikesini sert sözlerle dile getirdiler...

GÜLŞEN İŞERİ

HALE OZGUR KIYICI Taylan Özgür'ün ablası:

» İlk olarak Taylan Özgür ve sizin aranızda nasıl bir kardeşlik bağı vardı? Taylan Özgür'ün muhalifliği sizi nasıl etkiledi, biraz o döneme doğru yolculuk yapabilir miyiz?
Kardeşlik bir kan bağıdır. Benim Hüseyin Cevahir'le, Ulaş'la, Cihan'Ia, Ömer'le, Alpaslan'la, Kaypakkaya'yla, Erdal Eren'le bir kan bağım yok. Bu isimler gibi binlercesi ile de yok... Ama onlar da tıpkı Taylan gibi faili bilinen cinayetlerle katledildiler. Annemin sağlığında her yıl verdiği bizim de sonrasında devam ettirdiğimiz ilanlar da bu doğrultudadır. Taylan'ın ilk muhalifliği; askeri mahfel (orduevi), askeri kamplardaki subay-astsubay aynşmasınadır. Denize girdiğiniz yer bile ayrıdır. Aynı yerde yemek yiyemezsiniz, oyun oynayamazsınız. Sırf bunu protesto etmek için babama neler yapmıştır. Subaylara verilen bir hak olan 'hizmeteri' konu-suda bizim evimizde çok tartışmalara neden olmuştur. Zira o hizmet erleri subayların evinde çalışan personeldir. Eşlerin insafına kalmıştır. Ev temizliğinden tutunda okula götürmeye kadar her şeyi bu askerliğini yapmaya gelen, vatan borcunu ödemeye gelenler yaparlardı. Sofrada oturmak bir yana, kışlaya gidip yemeklerini yerler veya kışladan onlara karavana gelirdi. Bizde ise; Taylan aşağı katta onlarla yerdi. Evde annem ne pişirdi ise aynı menüyü onlar da yerdi. Babam ise Taylan'a bu konuda hiç karışmazdı. Bir de babamın da kurucularında olduğu AP'yi protesto olayı vardır hatırladığım.

» Yıllardır bu davanın peşindesiniz, bu dava sürecinde nasıl zorluklarla karşılaştınız?
Bilinmesi gereken, anlamayanların anlaması gereken öncelik şudur; "kenarda dur kardeşim! Ne diye kurcalayıp duruyorsun. Kaderine razı ol, otur !" anlamına gelen bu antidemokratik tavır gösterenlerin sadece devrimciliği değil demokratlığı, vatandaş olma bilinci, insanlığı tartışılır. Ve onların çabaları beyhudedir. Durmayacağız. Yıllardır biz ailesine kenarda durmamızı söyleyenler, tehdit edenler, bir kazaya da bizim gideceğimizi söyleyenler de var. Bu söylem o derinlikte olanların...

Ayrıca bu sadece Taylan meselesi zannedenlere de açıkça söyleyeyim ki onlara acırım. Gizleyenler, bildiklerini söylemeyenler, önce tanıklık yapıp sonra cayanlar bilinmelidir ki onlar katillerin suç ortağıdır. Ağır mı oldu? Durmayacağım. Bu hep söylediğim gibi tüm faili meçhullerin failinin bulunması konusunda bir uğraştır. Burada, kontrgerilla konusunda bilgi, birikim sahibi, ABD'de istihbarat konusunda eğitim almış, MSB özel kalem müdürlüğü yapmış, ciltlerle kitap yazmış, konferanslar vermiş önemli bir isim olan birinin, Em. Yrb. Talat Turhan'ın açıkladığı, vermiş olduğu bir ipucu, önemli bir delil var. Bu açıklamanın takibinin bırakılmaması gerekir. Bırakmayacağız. Ayrıca benden sonra da vasiyetimdir çocuklarıma.... Susup oturarak; bunu yaparsam, gladyonun hışmına uğramış tüm ölülerimizin kemiklerinin sızlayacağına inanıyoruz.

» Talat Turhan'ın iddiası: Taylan'ı öldürenin şimdi üst düzey bir genaral olduğu... Türkiye'de hepimiz biliyoruz ki bazı şeylerin üzeri örtülmeye (açılmamak üzere) çalışılıyor. Dürüttüğünüz zaman ise başınıza ne geleceği belli olmuyor. Bu susmaların sebebi sadece bu mu acaba?
1969'da üsteğmen olup, 1990'da üst düzey general olan birini bulmak hiç de zor değil! Biz ailesinin bu kadar beyanları varken Genelkurmay'ın susması ise çok anlamlı! Em. Yrb. Talat Turhan'ın bu iddiasını sorgulamı-yor/sorgulayamıyor olması ise çok çok düşündürücü! Üst düzey bir general katillikle-cinayetle suçlanıyor ve bir kurum susuyor. Kitabının 244. sayfasında "...Devlet cinayet işlemiştir. Taylan'ı vuran bir üsteğmendir. Şu anda da üst düzey bir generaldir. Ve yetkilerle donatılmıştır" diyerek ciddi bir iddiada bulunuyor. Em.Yrb. Talat Turhan bir istihbaratçıdır. Sokaktaki sıradan bir kişi değildir!

» Son dönemlerde çekilen diziler geçmişin muhalif çizgisini anlatıyor. Taylan Özgür de dizide adı geçen biri. Taylan'ın sahnesi çok konuşuldu, olayın yanlış aktarıldığına dair. Bu sunum farklı şekilde yapılsaydı, gerçekten gerçekleri yansıtsaydı fikriniz ne olurdu? Tabii ki bir dönem filmi de, begesel de, dizi de yapılabilir. Ben fantastik unsurlarla bezenmiş bir bilim-kurgu filminin değil, 'Türkiye siyasi tarihinde yaşananları objektif bir bakış açısıyla izleyiciye aktarama' iddiasında bulunan bir yapımın içeriğini ve bunun gerçekliğini sorguluyorum. Evet, yaşanmış olaylardan esinlenerek bir öykü anlatılabilir ve söylemek istediğiniz 'cümle'yi vurgulamak adına kimi öğeleri çıkarabilir ve yerine yenileri ekleyebiliriz.

Ancak bir kitle iletişim aracı vasıtasıyla geniş bir izleyici grubuna ulaşan bu basit aşk hikâyesinin sırtını yaslamış olduğu tarihsel dönemler, siyasi olaylar dramaturji çalışmalarında eğilip bükülemeyecek kadar gerçektir! Ne biçimsel, ne de içerik olarak hiçbir özgünlük içermeyen bayat aşk üçgeni temasını bu gerçeklerle besleyip, işinize gelmediğinde "evet ama bu bir belgesel değil" diyemezsiniz. Kaldı ki bir belgeselin de gerçekliği pekâlâ sorgulanabilir. Ve bunu bilmek için ille de sinemacı olmak gerekmez. Eğer olur da aynı ekip, konu hakkında bir belgesel yapımına girişirse bize bunun sağlamasını yapma fırsatı doğar. Ama tabii ki belgeseller, içine bilmem kaç kuşak reklâm alıp, 'prime-time'larda yayınlanıp, reyting ölçümlerine girmediğinden şimdilik böyle bir endişem yok!

Einsensteinler, Pudovkinler görmüş, Bergmanlar, Bertolucciler ve Gavraslar sevmiş bir sinemasever olarak hatırlatmak isterim ki; sinema bilgisi yönetmen ve yapımcıların tekelinde değildir. Ve sinema bilgim gerçeğe farklı bakış açıları getirmek ile gerçeği manipüle etmek arasındaki farkı idrak edecek kadar kâfidir.

»iz asıl olarak neye karşınız? Yaşanılan acıların yansıtılmasına mı yoksa yanlış olarak aktarılmasına mı?
Milliyet gazetesi Yazarı Sina Koloğlu'nun bir yazısında "Taylan Özgür sansürlendi içeriğinde bir yazısını okuyunca, kendisi arayıp, kimin engellediğini sorduğumda bu konudaki hassasiyetimizi de belirtmiştim. Dizi yapımcılarının Taylan İle ilgili bölümde biz ailesinin vermiş olduğu 38 yıllık mücadeleye saygılı olmalarını rica etmiş, bu ricayı atv ve yapım şirketine de e-posta aracılığı ile bildirmiştim. Kimse bize geri dönmedi. Ve sonuçta işte böyle bir rezalet çıktı... Sloganlarla, gazete arşivlerini tarayarak, ruhunu pazarlayan bir rezalet... Sokak mafyasının birbirini dağa kaldırdığı doğrudur. Sanırım bu sahneleri çekerken, 'Kurtlar Vadisi'ndeki zavallılardan pek etkilenmişler.

* * *
68 kuşağının ticarileştirilmesi kabul edilemez

HALİL ÇELİMLİ Taylan Özgür'ün arkadaşı
Deniz Gezmiş, tek başına bir anlam ifade etmez. Deniz, yığınların içinde bir kişidir ve yığınların içinde olduğu sürece bir anlamı vardır. Taylan'ın, ben de dahil olmak üzere, epeyce arkadaşı hayattadır. Film çekilmeden önce biraz araştırılıp, incelenseydi; bize sorulsaydı keşke....

» Tartışmalara izliyorsunuzdur, dizide de Taylan Özgür konusu geçiyor, siz arkadaşı olarak dizideki sahneyi nasıl değerlendirdiniz?
Taylan, 6 Ocak 1969 Pazartesi günü Commer'in makam otomobilini bizzat ateşleyen kişidir. Ancak, daha Türkiye'ye adım atmadan önce, Commer'e karşı başlayan direniş bireysel ya da grupsal değil yığınsal bir direniştir. Bu açıdan bakıldığında, televizyon da yayınlanan dizi filmin temel esprisinde bir sakatlık vardır. Ben ne bu diziyi, ne de başkalarını izlemiyorum. Commer olayı ile ilgili olan bölümünü arkadaşların ısrarlarıyla izledim. Baktım, gerçekler bütün olarak ters yüz edilmiş. 68 kuşağının temel karakteristiği, ortaya koydukları eylemin yığınsal olmasında yatar. Bizim için yı-ğınsallık, kolektif aksiyon; bireyci ve grupçu tutumların hep önünde gelmiştir. Örneğin Deniz Gezmiş, tek başına bir anlam ifade etmez. Deniz, yığınların içinde bir kişidir ve yığınların içinde olduğu sürece bir anlamı vardır. Taylan'ın, ben de dahil olmak üzere, epeyce arkadaşı hayattadır. Film çekilmeden önce biraz araştırılıp, incelenseydi; bize sorulsaydı keşke.

Hale Kıyıcı'nın, adı geçen dizi filme yönelik kamuoyuna yansıyan tepkilerine saygı duyduğumun, bu tepkilere katıldığımın ve bu tepkilerinde yalnız olmadığının bilinmesini isterim. 1968 kuşağımızın değer ve simgelerinin, tarihsel dokusundan, yığınsal karakterinden sıyrılarak, bağlamından kopartılarak ve dahası tahrif edilerek ticarileştirilmesi kabul edilemez."

» Taylan'ı kimler öldürdü peki?
Ben, Taylan'ın, Türk Gladio'su tarafından yok edildiğini düşünüyorum. Bu gladio, İtalya'da açığa çıkartıldığı gibi, derin devlete, derin NATO'ya ve doğrudan Amerika'ya bağlı bir örgüttür. Ve özel bir plan hazırlayarak Taylan'ı öldürmüşlerdir. Taylanlar, Denizler ve öldürülen diğer arkadaşlar bugün yaşamış olsaydı, Türkiye'nin manzarasının çok farklı olacağına inanıyorum. Pekçok devrimci gencin silahla tanışması bu olaydan sonra olmuştur. Gençlik, meşru müdafaa durumuna sokulmuştur. Bu eylemlerin içerisinde yer alan hepimiz, Taylan'ın yakın arkadaşları olarak, sıranın bize geleceğini düşünmeye başladık. Kimi arkadaşlarımız sırf bu nedenle silahlı eğitim almak için Filistin'e gittiler. Katil veya katiller yaşıyorsa, bunlar derin devletin kanatları altındadır. Talat Turhan, Taylan'ı bir üsteğmenin öldürdüğünü ve daha sonra bu kişinin, TSK içinde çok yüksek rütbelere ulaştığını iddia etti. 38 yıl aradan sonra bile, bu olay güncelliğini korumaktadır. Taylan Özgür cinayetinin aydınlatılması, demokrasi mücadelesinde Türkiye için çok önemli bir kazanım olacaktır. 12 Mart ve 12 Eylül karanlığı yırtılıp örtülü cinayetler aydınlatılmadan demokrasi ve özgürlük mücadelesinin başarıya ulaşması mümkün değildir. 12 Mart ve 12 Eylül darbecilerinden hesap sorulmalı, tıpkı Yunanistan'daki cunta liderleri gibi yargı önüne çıkartılmalıdır.

* * *
Bu sadece bir hatırlatma

LGÜN ÖNEŞ Senarist
Türkiye'nin en sancılı dönemlerini eksiksiz ve herkesi memnun edecek şekilde vermemiz imkânsız. Dediğim gibi bu sadece bir hatırlatma. Seyirciye, hatırla ey seyirci diyoruz. Bundan sonrası ona kalmış. Hatırlamanın, araştırmanın, okumanın sonu yok...

» Bir dönem dizisi olan Hatırla Sevgili sanırım seyircinin hiç yaşayamadığı duyguyu yaşattı...Bu senaryoyu yazma fikrinizden başlayalım?
İki sene önce Tomris Giritlioğlu'yla birlikte 'Ihlamurlar Altında' dizisini yapıyorduk. Bu proje bir yıl sürecekti. Ama iş tutunca yapımcı bir yıl daha devam etmek istedi. Ben razı olmayıp ayrıldım. Bu arada Tomris, 60'larla ilgili bir dizi yapmak istediğini söyledi. Bir de hikâyesi vardı. Ama bu bir intikam hikayesiydi. Dizi 60'larda başlayıp 80 de bitecekti. Bu kadar uzun yıllara yayılan bir intikam hikâyesinin sıkıcı olacağını düşündüm. Ben bir hikaye yazdım. Tomris beğenince iki arkadaşımla birlikte hikâyeyi geliştirmeye başladık.

» O döneme ilişkin kimlerle bağlantıya geçtiniz?
Öncelikle dönemi anlatan kitap ve ansiklopedileri önümüze açtık. "Cumhuriyet'in 75 Yılı" ve 'Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi' dizi bitene kadar masamda duracak. Ayrıca Turhan Feyizoğ-lu'nun kitaplarından yararlandık. Ama bize en çok yardım eden danışmanlarımız oldu. Yılmaz Karakoyun-lu, Can Dündar ve Ferhat Kentel en baştan aramıza katıldılar. 68 döneminde ise, Mümtaz'erTürköne, Mustafa İlker Gürkan, Fahri Aral, Mustafa Yalçıner ve son olarak da Turgut Kazan'dan çok büyük destek gördük.

» Şuan dizi 1970'li yıllarda. Unuttuğumuz birçok isim birden karşımıza çıkıyor, örneğin Taylan Özgür. Ama Taylan Özgür'ün vurulma sahnesi çok konuşuldu. Yanlış bilgilendirme olarak anlatıldı. Seyirci olarak bunları duyunca gerçekler ne kadar bize yansıtılıyor ya da kim doğru söylüyor diye dilemmada kalıyoruz. Dizinin senaristi olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Diğer konularda olduğu gibi, Taylan Özgür'ün de öldürülmesi için yine aynı kaynaklardan yararlandık. Kitap ve ansiklopedilerdeki bilgi neyse aynısını yansıttık. Kaynaklarda, Beyazıt Meydanı'nda sivil bir polis tarafından vurularak öldürüldüğünü yazıyordu. Bizim bilgimiz bu kadardı. Beyazıt Meydanı'nın teknik olarak kullanamadık. Hem çekim için kapatılması zordu, hem de o yıllara göre çevre çok değişmişti. Yapamadığımız tek şey budur. Zaten bizim görevimiz Taylan Özgür'ün cinayetini aydınlatmak değildir. Bu başlı başına bir film konusu olabilir. Ayrıca belgesel de çekmiyoruz. Biz hatırlatmaya çalışıyoruz. Yapabildiğimiz sadece bu.

» Diziyi izleyicisi çoğunluk okumayan ama dizilerle fikir sahibi olan insanlar. Dolayısıyla diziler yanlış aktarımda çok büyük bir rol oynuyor... Bu bir dizi böyle mi kabul edelim? Yoksa eğer gerçekten 68 dönemi anlatılıyorsa o anlatımda o dönemde neler yapılmışsa birebir anlatma yolun mu seçelim?
Dizide, gerçek ve kurgu karakterler var. Seyirci artık bunların farkında. Kurgu karakterlerin hikâyeleri elbette hayal edilerek yazılıyor. Gerçek karakterlerin hikâyelerini ise saptırmamız, değiştirmemiz söz konusu olamaz. Bunları birebir vermeye çalışıyoruz. Sadece teknik sorunlarımız olabiliyor. Bu anlamda Adnan Menderes'in veya Deniz Gezmiş'in yaşadıkları, elimizdeki bilgilere göre birebir yansıtıldı ve böyle devam edecek. Ama koskoca bir yakın tarihi anlamak için bu yeter mi diyorsanız elbette ki hayır.

Diziyi sadece bir veri olarak almalılar. 1959 yılında başladık. 1980 darbesine kadar geleceğiz. Bu zaman dilimindeki olayları, üstelik Türkiye'nin en sancılı dönemlerini eksiksiz ve herkesi memnun edecek şekilde vermemiz imkânsız. Dediğim gibi bu sadece bir hatırlatma. Seyirciye, hatırla ey seyirci diyoruz. Bundan sonrası ona kalmış. Hatırlamanın, araştırmanın, okumanın sonu yok.

» Şimdi yeni kuşak gençliğin göz bebeği dizi. Gençliğin gözünde 68 ve sonrası nasıl bir tablo sizce?
Ben 68 kuşağı değilim. 78 dönemi politize olmuş biriyim. Ama ailem öteden beri politikanın içindeydi. Amcam ve dayım İşçi Partisi'nin faal üyeleriydi. Kendi deneyimlerimi 68 sonrasına saklıyorum. Gençliğin bu dönemi de merakla izleyeceğinin farkındayım. Bana gelen sorulardan bunu anlıyorum. Açıkçası hoşuma da gidiyor. Alışveriş merkezlerinde dolaşmak yerine tarihle ilgileniyorlar.

» Dizide aslında bir Türkiye tablosu var, bir yandan aşk yaşanıyor diğer yanda da devrimci gençler mücadele ediyor vatan için. Bu tezatlık (tezatlık mı demek gerekiyor bilemedim) bugün de devam ediyor. Geçmişin örgütlenme gücüyle bugünü karşılaştırın desem?
Bu tezat tarih boyunca devam etti. Siyasetin içinde olmak, hele devrimci gençler olarak eylemlerin içinde olmak, insan olmamızı gözardı etmemize sebep değil. Hepimiz aşık oluyoruz, ayrılık acıları yaşıyoruz, yakınlarımızı kaybediyoruz. Günlük hayat kendi yolunda devam ediyor. Ayrıca farkında değiliz ama günlük hayatın içindeki siyaset her şeyden baskın. Önemli olan nasıl durduğumuz, kendimizi nasıl inşa ettiğimiz. Küçük bir sarsıntıda yıkılıyorsak temelimize yeniden bakmamız lazım. Ben geçmişteki ilişkileri özlüyorum. Ama gençlerden umutluyum. Mesela "Genç Siviller' beni çok heyecanlandırıyor. Kendi ifadeleriyle yerli ve namuslu bir demokratik duruş inşa etmenin imkânlarını arıyorlar. İktidara oynamıyorlar. Kendilerini görsel olarak, kimsenin üniformasını giymeyen, kimsenin adamı olmayan, zihin beden esnekliğini ifade eden yırtık spor ayakkabıyla ifade ediyorlar. Artık kaçınılmaz olarak geçmişteki örgütlenmenin yerini başka biçimler alıyor.

» Siyasi filmler, diziler günlük hayatımızın neresinde? Seyirci hayatının neresine koyuyor bu dizileri?
Sinema tarihine baktığımızda da bizi derinden etkilemiş siyasi filmlerin ne kadar az olduğunu görürüz. Bana göre en iyi örnek Luis Puenzo'nun The Official Story'dir. Tabi Ken Loach filmlerini adamamak lazım. The Official Story, bir resmi tarih öğretmeninin, günlük hayatını yaşayıp giderken, tam da mutlu olduğunu zannettiği evinin içinden ülkesinde olanları farketmesiyle uğradığı şaşkınlığı ve değişimi anlatır. Basit bir insan hayatının nasıl güçlü bir siyasi farkındahk yarattığını filmden sonra hissederiz. Zaten en etkili olan da budur. Böyle filmler olursa seyirci bunu kesinlikle hayatının bir yerine koyar. Hiç kuşkum yok. Ama dediğim gibi çok zor.

* * *
Meslek ahlakı olmak zorunda

GAYE BORALIOĞLU Senarist
Türkiye üç darbe yaşadı ama üçüyle de hesaplaşmadı. Gençler Kenan Evren'i ressam sanıyor... Bence olabildiğince fazla mecrada, olabildiğince daha fazla insanı bu tartışmanın, hesaplaşmanın içine çekmek gerekir

» Dönem dizilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tartışmak kötü bir şey değil. Böylece herkesin bir şeylerden haberi oluyor. Hatırla Sevgili ile birçok insan Taylan Özgür'ün adını ilk defa duydu. Onun ölümüyle ilgili tartışmaları öğrendi. En kötüsü farkında olmamak, hiç bilmemek!

» Eğer bir dizi, bir dönemi anlatıyorsa gerçekleri bir bir yansıtmak zorunda mıdır?
Bir dizi her şeyden önce bir dramadır. Belgesel değildir. Dolayısıyla gerçekleri olduğu gibi bire bir yansıtmak zorunda değildir; ki biliyorsunuz tarih söz konusu olduğunda her zaman çeşidi tezler vardır ortada. Resmi tarih tezleri... gayri resmi tarih tezleri... Burada seyircinin de disipline olması her şey gerçekmiş gibi izlemekten vazgeçmesi gerekiyor. Ama şurası açık: Özellikle televizyon söz konusu olduğunda yazarlara ve yapımcılara büyük sorumluluk düşüyor. Bence televizyon yazarlarının en az doktorlar kadar sıkı sıkıya bağlı oldukları bir meslek ahlakı olmak zorunda.

» Dizilerden sonra gençliğin gözünde 68 ve sonrası nasıl bir tablo sizce?
Bunu gerçekten kestiremiyorum. 68'i bırakın 8o'de Türkiye'de bir askeri darbe olduğundan bile haberi olmayan gençler tanıdım. Türkiye'de özellikle de yakın siyasi tarihin tartışılmasını sağlayacak olanaklar çok az. Türkiye üç darbe yaşadı ama üçüyle de hesaplaşmadı. Gençler Kenan Evren'i ressam sanıyor... Bence olabildiğince fazla mecrada, olabildiğince daha fazla insanı bu tartışmanın hesaplaşmanın içine çekmek gerekir.

» Neden biz yıllar sonra o dönemi dizilerle anlatma yolunu seçtik sizce?
Geç bile kaldık. Biz 2. Dünya savaşını, Yahudi soykırımını yaşamadık. Ama o dönemde insanların ne acılar çektiğini, toplama kamplarında neler olduğunu çok iyi biliyoruz. Bunu nereden öğrendik? Tarih kitaplarından değil, filmlerden, dizilerden. Başka yol yok. Anlatmazsanız kimse bilmez. Bir şeyi anlatabilmenin en etkili ve kalıcı yolu da dramadır bence.

» Diziler acıları sömürüyor mu peki?
Televizyon günümüzde en çok insana ulaşabilen, en etkili mecradır. Bu gerçeğin tartışılacak bir yanı yok. Televizyon herkesin evinin içinde duruyor. Siz bu mecrayı görmezden gelebilirsiniz ama o çalışmaya devam ediyor. Ya da o mecrayı kullanırsınız, oradaki kalıpları kırmaya çalışırsınız, söyleyeceklerinizi üç beş bin kişiye değil milyonlara söylemeye çalışırsınız. Elinizi taşın altına koyarsınız yani. Ama ben televizyonu çok önemsiyorum ve çeşitli bağnaz bakış açılarıyla o alanın tamamen popüler ideoloji üreten insanların eline bırakılmasını yanlış buluyorum.

» Bunca yıl sonra yakın tarihi izliyorum olmamız sevindirici ama insan kaygılanmadan da yapamıyor.
İşte bu noktada bence yapımcının ve yazarın meslek ahlakı çok önem kazanıyor. Taylan Özgür ve Mahir Cayan birer devrimciydi. Onları böyle gösterin, onların kendilerini tanımladıkları kişiliklerine sadık kalın yeter. Gerisi tartışılır. Ama Özgür ve Çayan'ı sokak serserisi olarak gösterirseniz işte o meslek ahlakına aykırıdır. Kara Yılan Kürt'tür, onu vatansever bir Türk olarak gösterirseniz olmaz. Tabii ki drama gerçekleri birebir yansıtmak zorunda değildir. Ama isim vererek birilerinden bahsediyorsa, o insanların kendi varoluş tanımlarına sadık kalmak, saygı göstermek zorundadır.

» Filmler bize nereden baktırmalı?
İyi bir yapım olduğu zaman seyirci çok ilgi gösteriyor (Çemberimde Gül Öya, Hatırla Sevgili, Babam ve Oğlum gibi) kötü olduğu zaman izlemiyor. Önemli olan buradan sonrası. Bu bilgi ve duygunun bir hesaplaşmaya dönüşüp dönüşmemesi, Geleceğimizi seçerken bize yön verip vermemesi.

* * *
Tarih affetmeyecek!

A. HALUK ÜNAL Senaryo Yazarları Derneği Genel Sekreteri-Atölye yöneticisi
SANAT her zaman gerçeğin "çarpıtılması" üzerine kuruludur. Tarih yazımı bile yazarının prizmasından geçer ve "nesnel" olamaz. Bilginin nesnelliği olgular hakkında yazanların çokluğuyla elde edilebilir ancak. Peki bu, her türden olay ve olguyu canımızın istediği gibi aktarma özgürlüğünü sağlar mı? Hayır sağlamaz. Örneğin Deniz Gezmiş'i Kızıldere'de öldürülmüş gibi anlatamazsınız. Ama kızıldereyi anlatırken olayda hiç yaşamamış bir çobanı hikâyeye katabilir, hikâyenin insani derinliğini bambaşka boyutlara da taşıyabilirsiniz. Deniz Gezmiş'in sosyalist olmadığını, milliyetçi olduğunu iddia edemezsiniz. Ama gardiyanlardan biriyle yaşamadığı bir anı, yaşamış gibi anlatabilirsiniz. Ya da Deniz Gezmiş'i duyguların yönettiği ya da aklın yönettiği biri olarak yorumlayabilirsiniz.

Örneğin Mustafa Kemal'in İttihat Terakki yönetimince nefret uyandıran görüşünün "askerin siyasete karışmaması gerektiği" olduğunu bu uğurda çok ciddi bir mücadele verdiğini ve tasfiye edilmeye çalışıldığı gerçeğini değiştirmeye kalkamazsınız. Mustafa Kemal'i de kişilik olarak yorumlayabilirsiniz. Haşin, ya da şefkatli, zeki ya da akıllı olarak ele alabilirsiniz. Bütün Türkler'e iyilik yapan adamın, Fikriye'ye kötülük yaptığını yorumlayabilirsiniz. Ama bir korkak olduğunu iddia edemezsiniz. Yaptığınızda bu kamburu yalnız siz değil çocuklarınız da taşır. Tabi bu günlerde insan haysiyeti açısından neyin kambur olacağı da çok kuşku götürür durumda ya...

* * *
FATMA MANSUR
Siyaset Bilimci, Sosyolog:

HATIRLA Sevgili dizisini izliyorum, o dönemlerin saptırıldığı ortada. Çünkü ben i960 ihtilalinde Ortadoğu'da sokaklarda eylem yaparken böyle bir durum yoktu. Yani silahlı saldırı vs. Diziye bakıyorsunuz yanlış mekanlar gösteriliyor. 4-5 tane bıyıklı genci alıp onları siyasi hareket olarak gösteriyorlar, bunlar komik derecede yanlış.

1970 senesinde ben Bodrum'daydım ama o dönemleri çok iyi hatırlıyorum. Her yer vahşet içindeydi. Ama bunlar anlatılmıyor ki; bilgi yok zaten. Dizi hakiki bilgi edinmeye de engel oluyor. Oysa hakikat bu değil, son derece karmaşık, çok taraflı hadiseler. Bunu çok basit bir şekilde göstermek, hiçbir şey öğretmiyor gençliğe. Tarihi ya doğru düzgün anlatacaksın ya da hiç anlatmayacaksın. Birilerini tanıtacaksan doğru düzgün tanıtacaksın.

Taylan ya da Deniz'in adını böyle duyurmak yanlış. Böyle tipler değildi ki. Bunları nasıl bu şekilde gösterirsiniz. Sahte Tarih yapılıyor. Amatör, magazin tarihçiliği demek daha doğru belki. Fransa televizyonuydu sanırım Tolstoy'un Savaş ve Barış'ını veriyorlardı. İşte size aşk hikâyesi ve politika. Mükemmel tabii. Güzel aktarılmıştı. Bunu güzel aktarama-yacaksanız lütfen yapmayın.

Tabii inandırıcılığı da çok önemli. İnandırıcı olursanız her şeyi anlatabilirsiniz. Bunun içinde kültür sahibi olmak lazım. İnsan böyle bir işe girdiği zaman sorumluluk hissetmesi gerekiyor. Yakın tarihi sansayonel bir hadise olarak anlatma yolunu seçerseniz ucuzlatırsınız hadiseyi. Ve tarih bunu affetmez. Tarihi ucuzlata-mazsınız. Sonra ne olur biliyor musunuz? Döner sizi vurur o tarih.